Yazarı (Author): İHSAN BÖLÜK (Turkish Author)
Cevap ve yorumlarınız için: ihsan.boluk@gmail.com
Bu eserin yazılı ilk basımı Bursa Barosu tarafından yapılıp, Bursa Barosu Dergisi eki olarak ücretsiz dağıtılmıştır.
Kaynak gösterilerek kısa alıntılar yapılabilir.
Kaynak gösterilerek kısa alıntılar yapılabilir.
İHSAN BÖLÜK KİMDİR?
İhsan Bölük, 1966 Orhangazi Narlıca doğumlu... 1980 öncesinde Gemlik Körfez Gazetesi'nde "çocuk işçi" olarak "mürettip"liğe başladı. Bu gazetenin ve Bursa Hakimiyet'in Gemlik muhabirliğini yürüttü. 1984 yılında Bursa Hakimiyet'in merkezinde çalışmaya başlayan Bölük, ağırlıklı olarak belediye ve politika olmak üzere çeşitli alanlarda muhabirlik yaptı. Liseyi dışarıdan bitirdi, 1992 yılında sarı basın kartı sahibi oldu.
Sırasıyla Cumhuriyet Gazetesi Bursa Bürosu'nda muhabir, Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde haber müdürü, Bursa Olay Televizyonu'nda istihbarat şefi olarak görev yaptı. 2000 yılında tekrar Bursa Hakimiyet'e döndü ve yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. 2004 yılında Bursa Haber Ajansı Genel Yayın Müdürü oldu. Bursa Hakimiyet, AS TV ve Radyo S'i bünyesinde bulunduran Medya S'in haber koordinatörlüğünü yaptı. 2002 yılından itibaren köşe yazarlığına başladı. Ekim 2007'de sürekli basın kartı sahibi, 2009 yılında da emekli oldu. 2007-2011 yılları arasında Bursa Meydan Gazetesi„nde haftada beş gün yazdı. Yaklaşık 4 yıl boyunca Bursa Barosu, 6 yıl da kısa adı Marmarabirlik olan Marmara Zeytin Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin basın danışmanlığını yürüttü. 2011- 2012'de Yeni Dönem Gazetesi, Mayıs 2012'den Ekim 2013'e kadar Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde yazdı. 2013-14'te debir yıl Bursa Haber Gazetesi'nde yazdı. 1 Mayıs 2015 tarihi itibariyle,kuruluşunda görev aldığı bursa.com'un genel yayın yönetmenliğini bir yıl sürdürdü. Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nde iki dönem yönetim kurulu sayman üyeliği yapan Bölük, 2016 Ekim ayından itibaren Bursa Barosu'nda tam zamanlı çalışmaya başladı. İhsan Bölük evli, bir çocuk babası.
Sırasıyla Cumhuriyet Gazetesi Bursa Bürosu'nda muhabir, Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde haber müdürü, Bursa Olay Televizyonu'nda istihbarat şefi olarak görev yaptı. 2000 yılında tekrar Bursa Hakimiyet'e döndü ve yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. 2004 yılında Bursa Haber Ajansı Genel Yayın Müdürü oldu. Bursa Hakimiyet, AS TV ve Radyo S'i bünyesinde bulunduran Medya S'in haber koordinatörlüğünü yaptı. 2002 yılından itibaren köşe yazarlığına başladı. Ekim 2007'de sürekli basın kartı sahibi, 2009 yılında da emekli oldu. 2007-2011 yılları arasında Bursa Meydan Gazetesi„nde haftada beş gün yazdı. Yaklaşık 4 yıl boyunca Bursa Barosu, 6 yıl da kısa adı Marmarabirlik olan Marmara Zeytin Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin basın danışmanlığını yürüttü. 2011- 2012'de Yeni Dönem Gazetesi, Mayıs 2012'den Ekim 2013'e kadar Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde yazdı. 2013-14'te debir yıl Bursa Haber Gazetesi'nde yazdı. 1 Mayıs 2015 tarihi itibariyle,kuruluşunda görev aldığı bursa.com'un genel yayın yönetmenliğini bir yıl sürdürdü. Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nde iki dönem yönetim kurulu sayman üyeliği yapan Bölük, 2016 Ekim ayından itibaren Bursa Barosu'nda tam zamanlı çalışmaya başladı. İhsan Bölük evli, bir çocuk babası.
BAŞKANDAN
4276 Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun'un çıkış tarihi 18 Temmuz 1997'dir. Bu kanunun her bir maddesi ayrı ayrı barolar dahil tüm akademik meslek odalarını "kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamaz" şeklinde sınırlamıştır. Bu kanuna neden gerek duyulduğunu, elinizde bulunan kitap çok net bir şekilde anlatmaktadır.
Oysa, Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesine göre Barolar, "hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak"la da görevlidir. Sağlıklı bir çevre ve kentte yaşamak da insan hakkı olduğuna göre Bursa Barosu, kanun hükmüne uymuştur, uymaktadır ve uymaya da devam edecektir.
Elinizde bulunan çalışma, tam 20 yıllık bir hukuk mücadelesinin belgelere dayalı öyküsüdür.
65 ülkede tesisi bulunan Amerikan gıda firması Cargill'e, Bursa'nın Orhangazi İlçesi'nde İznik Gölü'ne 6 kilometre mesafede birinci sınıf tarım arazisi üzerinde hukuksuz bir şekilde fabrika kurmasına izin veren idareye karşı yürütülen bu amansız mücadelenin öncüsü Bursa Barosu'dur.
Bu tavır, Bursa Barosu Çevre Komisyonu öncülüğünde akademik meslek odalarının açtığı davalara muhatap olanların dediği gibi "istemezuk" mantığı değildir. Bu tavır, kanun hükmü olmasa bile hukuku üstün kılmaya and içmiş avukatları çatısı altında toplayan baroların, topluma ve ülkeye karşı sorumluluğudur.
Bursa Barosu ülkemizin kalkınması, gelişmesi için öncelikle hukukun üstün kılınması gerektiğini savunmaktadır. Sermayenin ne yerlisine, ne yabancısına karşıdır. Karşı olduğu, sermayenin çıkarları için hukuku ve bağımsızlık ilkesini, Atatürk Türkiyesi'nin onurunu ayaklar altına alanlardır.
Kaldı ki Cargill örneğinde yaşanan hukuk katliamı, Amerikan şirketinin değil, birinci sınıf tarım toprağını o şirketin ayağına seren, yetmezmiş gibi defalarca özel kanun çıkaran teslimiyetçi siyasi iktidarların eseridir.
Bursa Barosu'nun hukuksuzluklarla mücadelesi devam edecektir. Hukuksuzluğu yaratan kim olursa olsun...
Bu vesileyle, hem dava süreçlerinde emeği geçen Çevre Komisyonu'nun tüm başkan ve üyelerine, meslektaşlarımıza, bu çalışmada emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Av. Gürkan ALTUN
Bursa Barosu Başkanı
Yanıyorum memleketimin haline
Galata Köprüsü'nde karalıyorum bu satırları. Başlığımız, Memleketimden İnsan Manzaraları. Nazım değilim ki!
Memleket hasretiyle yanmıyorum ki! Yanıyor olsam, toprağının kokusunu,
fabrikalarının makine şakırtısını özlemiş olsam, destan çıkarırım yan masada oturan, İstanbul'a mal çekmiş kamyoncuların muhabbetinden. Pancardan bahsediyor Anadolu kavruğu üç adam. Bir de,
pancar kooperatifindeki koltuk mücadelesinden. Kamyon şoförlüğünden ötürü şehirgörmüşlüklerinin şımarıklığıolsa gerek gürültülü konuşmalarının nedeni.
Köprüyü, neredeyse üstünden geçen araçlar kadar titretiyorlar. Bira içiyorlar Boğaz'a karşı.
Biralarının köpüğü, gemilerin tornistanıyla oluşan köpükle yarışıyor. Şişmanlıktan vücudu gönye tutmayan, gömleğinin etekleri darmadağın, kirli beyaz iç çamaşırları görünen adam telefonunu çıkarıyor. Kamerasıyla fotoğraf çekecek. Belli ki "fesbuk"a koyacak! Sıska olanı sakınıyor:
"Çekme la! Garıyla gavga mı ettircen beni bu saatten sona!" Gavga!
İşte anahtar kelime bu, üç kavruğun muhabbetinde. Herkesin kavgası kendi ölçeğinde. Üç kavruk,
pancar kooperatifinin nakliye işini kaptırmama derdinde.
Oysa farkında değiller, yakında taşımaya pancar bulamayacaklar!
İktidarlar şeker gibi yasalar çıkarıp şeker sundular kapitalizmin son temsilcilerine!
Değiller farkında.
Bu değil mi zaten düzenin istediği!
Bir koltuğu koy ortaya, dövüşçü horozu gibi kapıştır insanları, kodamanlar toplasın parsayı... Nazım'a öykünerek dedim ya, memleket hasretinden yanmıyorum diye. Bakmayın siz bana, yanıyorum memleketimin haline.
02.09.2013 - 17.00 İstanbul
***
2. BÖLÜM/ DEVAM
2. BÖLÜM/ DEVAM
"Çevre Ödülü"ne
isyan açıklaması
Cargill olayının
patlak verdiği günlerde Bursa'da oluşan birliktelikte yer alan ve bir Hollanda
gezisinde ikna olan BUSİAD yöneticilerinin 2003 yılında Cargill'e "Çevre
Ödülü" vermeleri, Bursa'daki sivil toplum örgütlerinin ateşini bir kez
daha yükseltir.
BUSİAD'ın kurucu
başkanı Doğan Ersöz'e atfedilen geleneksel ödüller verilir her yıl. Cargill'in
çevre ödülünü de dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun verir. Haber, 10
Haziran 2003 tarihli yerel gazetelerin birinci sayfalarındadır. Bunun üzerine
Bursa Akademik Odalar Birliği bir basın açıklaması yapar: ".kanunlara ve
hukuka aykırı olarak devam eden, Bursa Valiliğince geçmişte verilen bir yıllık
emisyon izni bitmiş olan bir işletmeye 'Çevre Ödülünün hangi kriterlere göre verildiği
merak konusudur.
Ayrıca çevre
dalında bu firmaya verilen ödül, ödül kelimesinin anlamını da bu olayda
farklılaştırmaktadır. Bugün için yasal olarak faaliyetine devam etmesi mümkün
olmayan bu firma yasallaştırılmak mı istenmektedir, teselli mi edilmektedir?
Yoksa bu tür ödüllerle kamuoyu yanıltılarak 'bu tesis yasaldır' izlenimi mi
verilmek istenmektedir? Ya da birileri vefa borçlarını mı ödemektedir?"
Bursa Akademik
Odalar Birliği temsilcileri, dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
Cargill'in yasal durumunu bilip bilmediği konusunda fikre sahip olmadıklarını
ifade ederler. Basın açıklamasına şöyle devam edilir: "Sayın Bakan Ali
Coşkun'un bilerek böyle bir ödül törenine katılması, çocuklarımızdan ödünç
aldığımız bu toprakları kirleterek ulusal kaynaklarımızı yok etme noktasında
olan firmaya ödül vermesi mevcut iktidarın da bir önceki gibi çok uluslu
sermayeye karşı teslimiyetinin bir sinyali midir? Yasaya aykırı durum ve
oluşumların sivil toplum örgütleri tarafından desteklenmesi, bu konuda
eleştirdikleri politikacıların benzer davranışlarından daha yanlış sonuçlara
neden olabilir. Hukuka meydan okumak kim tarafından ve hangi amaçla yapılırsa
yapılsın ciddi bir tehlikedir."
"Tek amaç
hukuk ihlaliyle mücadele"
O tarihlerde davacılar
adına bir açıklama da Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu'ndan gelir. Dava
süreci özetlenir, Cargill ve idare aleyhine verilen kararlar hatırlatılır.Şöyle
denir:
"Diliyoruz ki
bu kararlardan sonra, (önce destek verip daha sonra Cargill yanında yer alan
ve) bizleri yanlış bilgilendirmekle ve yabancı sermaye düşmanlığı ile suçlayan
bazı kuruluş ve medya mensupları da verdiğimiz mücadelenin siyasi ve ideolojik değil,
hukuki bir mücadele olduğunu ve haklı olduğumuzu artık anlamışlardır.
Davacılar olarak ne
kimseyi yanlış bilgilendirdik ne de sanayileşmenin karşısında olduk. Ülkesini
seven ve hukuka bağlı herkesin yapması gerekeni yaptık. Ülke kaynaklarının çok
uluslu şirketlere peşkeş çekilmek istenmesine ve hukuk ihlallerine karşı
koyduk. Ve bundan sonra da hukuk ihlallerinin karşısında olacağız."
Haziran ayının
sonunda Bursa Akademik Odalar Birliği "Cargill Davası'nda saptırılmaya
çalışılan gerçekler" başlıklı bir açıklama daha yapar. Yerel gazetelerde
yayınlanan bir haberde Cargill yetkililerinin, "Cargill fabrikası hakkında
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının Danıştay
tarafından bozulduğunu ve hukuk sistemine her zaman tam olarak inandıklarını"söylediği
hatırlatılır ve "Hukuki birçok yanlış içeren bu açıklama, kamuoyunu
yanıltmak üzere bilinçli yapılmıştır" denir.
Ardından da yargı
sürecindeki kararlar bir bir anlatılır. Ortadan kaldırılan bir mahkeme kararı
olmadığı gibi, kararları uygulamayan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda
bulunulduğu bildirilir ve açıklama şu cümlelerle bağlanır: "Cargill
firması yetkililerinin bu tür açıklamaları ile gerçeklerin ve mahkeme
kararlarının gizlenmesi mümkün değildir. Er ya da geç hukuk galip gelecek,
fabrikanın yasa dışı faaliyetine dur denilecektir. Cargill firması
yetkililerini hukuki ciddiyete ve gerçekleri ifade etmeye davet ediyoruz."
Hadi, Cargill
yetkililerinin kamuoyunu yanıltmak için gazetelere demeçler vermesi
anlaşılabilir ama bir bilim adamının "Konunun tarafımdan incelenerek görüş
bildirmem istenmektedir" deyip, yargı kararlarını ters yüz ederek yorum
yapması anlaşılabilir değildir.
İstanbul Teknik
Üniversitesi emekli öğretim üyeleri arasında adı geçen, "Türk Şehir
Planlama Hukukunun Dünü Bugünü 1985-2015"adlı kitabın yazarı Prof. Dr.
Yücel Ünal'ın, ortalığı karıştıran raporlarını önceki sayfalardan hatırlıyoruz.
Bursa Barosu, İTÜ
Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof.
Dr. Yücel Ünal'ın verdiği "teknik ve hukuki raporca ilgili İTÜ ve YÖK ile
yaptığı yazışmalardan sonuç alamamıştı.
İşte o Yücel Ünal,
31 Temmuz 2003 tarihli bir raporla yine ortaya çıkar. Ünal'ın branşı şehir ve
bölge planlamasıdır ama sözde hukuki raporlar düzenleyerek, yargı kararlarını
eleştirir ve davaya yön vermeye çalışır.
Dava konusu emisyon
ve deşarj izinlerinin, bu izinlerle ilişkisi olmayan bir plan değişikliği ve
bunun iptali ile ilgili davaya dayandığını yazar. Planlama ve imarla ilgili
işlem ve düzenlemeler incelendiğinde bu durumun açık seçik ortaya çıkacağını
savunur.
Prof. Ünal, plan
değişikliği iptali davası ile hiç ilişkisi bulunmadığını iddia ettiği deşarj ve
emisyon izin belgelerinin iptali davası arasında ilişki kurulmasının
anlaşılması mümkün olmayan ve hukuk mantığına ters düşen bir durum olduğunu
savunur.
Bak postacı geliyor
selam veriyor!
Çocukluğumuzda
öğrendiğimiz ilk şarkılardan biridir, "Bak postacı geliyor selam veriyor,
herkes ona bakıyor merak ediyor!" 2003 yılı Ağustos ayında Bursa Barosu
Çevre Komisyonu başkan ve üyeleri meraktan çatlar adeta... Zira23 Haziran 2003
tarihinde Bursa Adliye Sarayı Postanesi'nden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
ile İçişleri Bakanlığı'na gönderilen suç duyurusu dosyalarının posta
alındıları, 51 gün geçmiş olmasına karşın dönmemiştir. Cargill davacıları
şüpheye düşer. Öyle ya, Cargill için devlet seferber edilmişken, yargı
kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusu postalarının
kaybolması da şaşırtmamalıdır.
Avukat Cumhur Özcan
Bursa PTT Başmüdürlüğü'ne dilekçe yazar,Yargıtay ve İçişleri Bakanlığı'na
gönderilen dosyaların posta alındılarının 51 gün geçmesine karşın dönmediğini
belirterek şöyle der: "Her iki dosya alındısının birlikte dönmemiş olması
ilginçtir. Dosyalarımızın özellikle kaybedildiği söylenmektedir. Dosyalarımızın
akıbeti hakkında ivedi olarak bilgi verilmesini, dosyalar kayboldu ise
sorumlular hakkında işlem yapılmasını, aksi takdirde sorumlular hakkında
Ulaştırma Bakanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunacağımızın bilinmesini..."
Yanıt neredeyse bir
ay sonra gelir. Yanıtta, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen
dosyanın 25 Haziran 2003'te evrak memuru Muharrem Erkol'a, İçişleri
Bakanlığı'na ait gönderinin de aynı tarihte evrak şefi Enis Yavaş'a teslim
edildiği bildirilir. ([102])
Böylece dosyaların
ulaştığı öğrenilir ve bir şüphe ortadan kalkar. Peki, sonra ne olur?
Dönemin İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu, Bursa valileri Oğuz Kağan Köksal ile Ali Fuat Güven
hakkındaki ihbar ve şikayetin işleme konulmamasını,Personel Genel Müdürlüğü'nün
görüşü doğrultusunda onaylar. ([103]) Aksu'nun onayladığı belgede, o zamanki
Vali Oğuz Kağan Köksal hakkında işlem yapılmamasının gerekçesi Bakanlar Kurulu
Prensip Kararı'dır. Önceki Vali Ali Fuat Güven ile ilgili gerekçe de, Danıştay
6. Daire'nin kararı gereğiemisyon ve deşarj izinlerinin tamamen ortadan
kalkmasıdır.
İçişleri
Bakanlığı'nın sözkonusu yazısında Bakan Aksu'dan önceki onay, Müsteşar Vekili
Şahabettin Harput'a aittir. Harput, daha sonra Bursa Valiliği'ne atanacaktır.
Ne tuhaf bir
meslek!
Danıştay 6.
Daire'nin,emisyon ve deşarj izin belgeleriyle ilgili İdareve Cargill aleyhine
verdiği kararlara da itiraz edilir.Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin esastan ret
kararının onanması istenir. Zira Danıştay,davacılar aleyhine verilen ret
kararını bozmuştur. Cargill'in avukatı İbrahim Yaşar, Danıştay 6. Daire'nin
bozma hükmünü, DİDDGK'nun imar planı değişikliği iptal kararına dayanarak
verdiğini hatırlatır. Sonra da, plan değişikliği ile emisyon ve deşarj izin
belgelerinin ayrı davaların konusu olduğunu söyleyip, temelinden hukuksuz olan
işlemlerin mevzuata uygunluğunu savunmaya çalışır.
Yaşar, idari
işlemlerin tesis edildikleri andaki planlama ve mevzuat hükümlerine
uygunlukları açısından değerlendirildiklerini ifade eder ve "Şu anda,
planlamaya ve mevzuata uygun 1/1000 ölçekli revize edilmiş bir plan, yapı izni,
yapı kullanma izni ve bunlara dayalı olarak alınmış deşarj ve emisyon izin
belgeleri mevcuttur" der.
Cargill aleyhinde
dava açan avukatlar"Bu fabrika, sömürgeci Amerika'nın Türkiye'nin doğal
kaynaklarını kullanmak için, çevreyi önemsemeksizin elinden geleni ardına
koymayan bir zihniyete ait" derken, karşı tarafın avukatları ise
"Müvekkil, Türkiye ekonomisine gerek tarımsal alanda ve gerekse istihdam
açısından ciddi katkıda bulunan örnek gösterilecek bir kuruluştur. Tüm
işlemleri yargı denetiminden geçmiş nadir kuruluşlardan biridir. Davacılar
tarafından sürdürülen ve hakkın suiistimali olarak tavsif edilebilecek
(nitelendirilebilecek) dava ve konuya açıklanan beyanlara rağmen, hukuka saygı
yoluyla bugün yasallığı tartışılamaz bir işletme olarak faaliyetini
sürdürmektedir" diyebiliyor.
"Cargill
hukuksuz, yasadışı bir tesistir" diyen de avukat, "Yasallığı
tartışılmaz bir işletme" diyen de. Peki, doğrusunu kim söyleyecek? Elbette
yargıçlar.
Ancak Cargill
davaları gösteriyor ki yargıçların da kafası karışmıştır iyice. Bursa
Valiliği'nin karar düzeltme istemi dilekçesini yazan Avukat Zeki Şengür'ün
iddiasıda bu yöndedir. Şengür, Danıştay'ın 20 Mart 2003 tarihinde, fabrikanın
inşaat ruhsatının iptaline ilişkin idare mahkemesi kararını bozduğunu
hatırlatır ve "Bu şartlar dahilinde yasal bir inşaat ruhsatı ile inşa
edilen fabrikanın emisyon ve deşarj izni alması da yasaldır. Bu nedenle kararın
esastan reddine ilişkin kısmının bozulması kararının tashihini talep zarureti
doğmuştur" der.
Ayrıca başka bir
Danıştay kararını emsal gösterir ve bu davada İnşaat Mühendisleri Odası Bursa
Şubesi'nin ehliyetsizliğine hükmedilmesine karşın, düzeltilmesini istedikleri
davada İMO'nun ehliyetinin kabulünün çelişki oluşturduğuna işaret eder.
Hem Cargill'in, hem
de Bursa Valiliği'nin karar düzeltme istemlerine karşılık davacılar da
dilekçelerini yazar. Avukat Cumhur Özcan'ın dilekçesi kısa ve nettir. Davalı
Bursa Valiliği'nin düzeltme isteminde bulunduğu konular, Danıştay 6. Daire'nin
24 Mart 2003 tarih ve 2003/2020 sayılı kararında ayrıntılı olarak tartışılmış
ve reddedilmiştir.Davalı idarenin karar düzeltme talebinde İYUY'nın 54.
maddesinde aranan koşulların hiçbiri mevcut değildir. Mahkemenin esasa ilişkin
verdiği karar doğrudur ve onanmalıdır. Uyuşmazlık konusu alanda tarımsal sanayi
amaçlı nişasta fabrikası kurulmasına olanak bulunmadığı, DİDDGK'nun 14 Eylül
2001 tarihli bozma kararı doğrultusunda Danıştay 6. Daire'nin 26 Kasım 2002
tarihinde verdiği kararla şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Bu
aşamadan sonra davalı idarenin nişasta fabrikasından "ruhsatlı fabrika
inşaatı" diye söz etmesinin bir anlamı yoktur. Kurulmasına yasal imkan
bulunmayan bir fabrikanın emisyon ve deşarj izni de olamaz!
Can simidi endüstri
bölgesi
Cargill'e yeniden
medya penceresinden bakmaya devam edelim. Hürriyet Gazetesi'nde yer alan
haberde Proje Müdürü Kemal Özbelli şöyle der: "Önümüzü açın 170 milyon
dolara çıkalım!"
Nedir Cargill'in
önündeki engel?
Elbette açılan
davalar! Bursalıların verdiği hukuk mücadelesidir! Hukuk, yasa, adalet,
bağımsızlıkgibi kavramların önemi yoktur onlar için. Fabrikayı kondurdukları
birinci sınıf tarım arazisinin tapusu her ne kadar kendilerinde olsa da ruhen
kendi toprakları değildir nasıl olsa! Önemli olan Cargill'in sorunsuz yoluna
devam etmesi, GDO'lu mısırlardan servete servet katması ve tabii ki Amerika'nın
yüksek çıkarlarının korunmasıdır. O nedenle Özbelli "Gündemimizde80 milyon
dolarlık yeni yatırım var. Ancak, idare aleyhine 'yatırımı durdurma' davaları ABD'yi
tedirgin ediyor. Endüstri Bölgesi olursak sorun çözülecek" diye konuşur
Hürriyet'e.
Özbelli, Cargill'in
önündeki dava engellerinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın gündeminde olan
Endüstri Bölgeleri Yasa Taslağı'nın yasalaşmasıyla çözülebileceğini belirtirve
şunları söyler: "Sanayi Bakanımız (Ali Coşkun) bu tasarının yasalaşmasını
çok istiyor. Bizim tesislerin bulunduğu yer de Endüstri Bölgesi ilan edildiği
an, idare aleyhine açılmış 'yatırımı iptal' davaları geçersiz kalıyor. Biz yeni
yatırım projelerini ayrıca atıl olan kapasitelerimizi tamamlamak amacıyla da
devreye sokmak istiyoruz. Şeker Kanunu'yla getirilen kotalar yüzünden geçen yıl
kapasitemizin yüzde 36'sını kullanabiliyorduk. Bu yıl kota yüzde 10 düzeyinde
kaldı. Şu anda kullanabildiğimiz kapasite yüzde 24. Bir yandan kotanın en
azından geçen yılki düzeyine çıkmasını, diğer taraftan da ek yatırım
projelerimizin önünün açılmasını bekliyoruz. Önümüzdeki dava engelleri kalkıp,
yatırımlarımız devreye girerse, kota sıkıntımız biraz olsun yumuşar."
([104])
Ne güzel söyler
Özbelli! "Rabbena hep bana!" Cargill Ülker'e de ortak!
Milliyet
Gazetesi'nde de Serpil Yılmaz'ın makalesi dikkat çekicidir. "Cargill
Ülker'e de ortak" başlıklı makaleden anlaşılır ki, Cargill yöneticileri
İstanbul medyasının ilerigelen yönetici ve yazarlarıyla yemekli toplantılara
başlamıştır. Şöyle yazar Serpil Yılmaz:
"Bursa
Orhangazi'de olaylı biçimde kurulan Amerikan nişasta, glikoz ve fruktoz
fabrikası Cargill'in yöneticileri ile önceki akşam yemek yerken kafamda bir resim
ve geçtiğimiz yıl elime geçen bir belge vardı. Resimden başlayayım. Başbakan
Tayyip Erdoğan 17 Ağustos depreminin yıldönümünde Bakanlar Kurulu'nu Sakarya'da
düzenlemiş ve Cola Turka fabrikasının açılışına katılmıştı. Açılışta, Adapazarı
Pancar Ekicileri Kooperatifleri (APEK) çalışanlarınca, 'Cola Turka şekersiz
olmaz' pankartı ile karşılanmıştı. 17 Ağustos enkazından kendilerine hayat
kurma mücadelesi vermeye çalışan Sakaryalıların şeker fabrikası kapalıydı.
Pankart tanıdık geldi. İlginç olan Erdoğan'ın çiftçilerin taşıdığı pankarta
'Peki Cola Turka glikoz isterse ne yapacaksınız?' sorusunu
yapıştırmasıydı." ([105])
Serpil Yılmaz,
Başbakan'ın sorusunu yerinde bulduğunu yazar ve şöyle devam eder: "Cola
Turka'nın hammaddesi glikozu üreten Pendik Nişasta Fabrikası. Pendik Nişasta,
Ülker ve Avrupa firması Serestar ile 1998'de yüzde 50-50 ortaklıkla kurulmuştu.
Ancak ABD firması Cargill, dünyadaki Serestar yatırımlarını almış ve böylece
Pendik'in de yüzde 50 ortağı durumuna gelmişti."
12. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın, siyaset öncesi Ülker distribütörü olduğu, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başbakanlık yaptığı dönemlerde de bu şirketle
olan ilişkileri bilindiğinden, bu aşamadan sonra Cargill aleyhindeki yargı
kararlarının uygulanması konusunda talimat vermesi beklenemezdi elbette.
Bu durumda
davacıların hukuk mücadelesinin,Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşından öte
anlam taşımayacağı ortaya çıkar. Zaten, Cargill yöneticilerinin İstanbul
medyası aracılığıyla yaratmaya çalıştığı lehte kamuoyu da oluşmaya başlamıştır.
Bu çerçevede Serpil
Yılmaz'ın Milliyet'teki yazısında kurduğu şu cümleler de yadırganmaz: "Cargill
Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli, Çin'de 200 milyon dolara malolan Serestar
nişasta fabrikasının gruba geçerken eksi 30 milyon dolar sayıldığını
vurguluyordu. Çünkü fabrika hammaddeye (yani mısıra) yakındı, ancak pazara
(mısırdan üretilen glikozu kullanan Cola'ya) uzaktı ve zarar yazıyordu. Yer bu
kadar önemli. Öyle olmasa Cargill bunca davayı göze almazdı. Orhangazi'deki
Cargill fabrikası, sivil toplum örgütlerinin ve dönemin Bursa Valisi Orhan
Taşanlar'ın muhalefetine rağmen inşa edildi ve açılan aleyhte davalar sürüyor.
Danıştay'ın deşarj ve emisyon izinleriyle ilgili yürütmeyi durdurma kararları 3
Kasım seçimlerinden 5 ay önce alınan gizli bir Bakanlar Kurulu kararıyla
aşıldı. Özbelli önümüzdeki iki ayda yargı sürecinin kendi lehlerine
sonuçlanacağına dair beklentisini ifade ediyor. Asıl beklenti davaların
sonuçları değil, yaptıkları müracaat neticesinde fabrikanın bulunduğu alanın
çıkarılacak kanunla endüstri bölgeleri içine alınması yönünde..."
Serpil Yılmaz'ın
yazısının tamamı aslında ibret vesikası. Şeker piyasası ile ilgili
düzenlemelerden de bahseder yazıda ve şöyle bağlar: "Dün Cargill'e bir
müjdeli haber daha geldi. Yiyeceklerdeki nişasta bazlı tatlandırıcı kotası
yüzde 10'dan 15'e çıktı. Yaşasın yabancı sermaye yatırımı, yaşasın yerli cola,
yaşasın tatlandırılmış hayat!" (147)
Ne acı değil mi?!
ABD'nin Cargill tehdidi!
2003 yılının son
günlerinde Cumhuriyet Gazetesi'nde geniş kapsamlı bir Cargill haberi yer alır.
"AKP'den Cargill'e özel yasa" başlıklı Emine Kaplan imzalı haberde,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca hazırlanan yasa taslağından bahsedilir. Cargill
sahasının "Özel Endüstri Bölgesi" ilan edilmesinin önünü açacak
tasarıyla yargı kararlarının geçersiz kılınmasının amaçlandığı haber verilir.
Taslak, Endüstri
Bölgeleri Yasası'na eklenecek geçici maddeyi içerir. Geçici madde hükmü
şöyledir: "Üzerinde kurulu sanayi tesisleri bulunan, alanı 150 bin
metrekareden büyük, kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca yapı
izni, yapı kullanma izni ve diğer gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş,
mülkiyeti yatırımcılara ait alanlar, Bakanlar Kurulu Kararı ile özel endüstri
bölgesi olarak ilan edilebilir. Özel endüstri bölgelerinin kamulaştırması
yapılamaz. Bakanlar Kurulu kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edilen
alanlarda yer alan ve daha önce izin, onay ve ruhsatları alınmış yatırımların
tüm izin, onay ve ruhsatları geçersiz kılınmış olması durumunda dahi
yenilenir."
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 10. maddesine göre herkes kanun önünde eşitti değil mi? Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamazdı öyle mi?!
Cumhuriyet
Gazetesi'nde aynı sayfada yer alan "ABD'nin Cargill tehdidi" başlıklı
ikinci haberin konusu da, ABD'nin Ankara eski büyükelçisi Robert Pearson'ın,
57. Hükümetin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'na yazdığı
tehditvari mektup olur. "Türkiye'deki en büyük Amerikalı yatırımcılardan
biri olan Cargill'i etkileyen kritik bir konuyu çözümlemek için desteğinizi
almak üzere size yazıyorum" diye başlayan Pearson'ın daha sonraki
cümleleri çarpıcıdır: "Firma, yeniden kapanma tehlikesiyle karşı karşıya
kalacağından endişe duymaktadır. Cargill'in 90 milyon dolarlık tarımsal
yatırımı ilgili mevzuatın hükümlerine bağlantılı olarak gerçekleştirilmiştir.
Firma Orhangazi'de iki yıldan fazla süredir faaliyet göstermektedir. Bölgedeki
4 bin kadar insanın geçimleri doğrudan ya da dolaylı olarak firmaya bağlıdır.
Yerel yetiştiriciler, burada tüketilen mısırın yüzde 70'ini sağlamaktadır. Bu
oran önümüzdeki yıldan sonra yüzde 90'a yükselecektir. Bölge ekonomisi ve
ayrıca Türkiye'nin yabancı yatırım ortamı için firmanın kapanması bir felaket
olacaktır."
Cargill'in eli,
kiminin cebi!
Cumhuriyet Gazetesi
sayfalarında devam ediyoruz. Türkel Minibaş'ın kaleme aldığı makale,
"Şeker Yasası ve Cargill" dendiğinde akla gelebilecek soru
işaretlerine yanıt verir. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan
Günaydın'ın aktardığı bilgilere dayanarak şöyle yazar:
"Cargill'in
kota sorununun sadece bizim şeker üreticisinin değil, AKP iktidarının da var
olma sorunu olduğu görülmekte. Zira Türkiye, dünya pancar şekeri üretiminde
4'üncü... Avrupa Birliği ülkeleri arasında da 3'üncü sırada... Ortadoğu'daki
üretimin yüzde 65'i de Türkiye'nin...
Yani? Fransa,
Almanya ve ABD'den sonra dünya şeker hammaddesi üretiminde pazarı elinde
tutmakta... Şekerin vazgeçilmezliği düşünüldüğünde, siyasal iktidarlar,
uluslararası finans kuruluşları önünde önemli bir pazarlık aracına sahip.
Küresel dönemde
piyasa ekonomisi dediğiniz de ulusötesi firmaların egemenliğinde. Şekerin
egemeni de 57 ülkedeki 90 bin çalışanıyla dünya tatlandırıcı ve genetik tohum
tekeli olan Cargill...
Kamuoyunun genetik
tohum ticaretiyle tanıdığı Cargill'in şeker piyasasındaki gücü de yapay
yollardan, şeker üretiminden gelmekte. Yapay şeker ise bildiğiniz gibi mısırdan
üretilmekte! Şekerpancarı üretiminde dünya 4'üncüsü olan Türkiye ise mısır
üretiminde ancak kendine yeter sınırında.
Hal böyle olunca
'Biz de şekerpancarı üretimine devam edelim' diyebilirsiniz ama... Şeker
Yasası'na göre bunun kararını Şeker Üst Kurulu vermekte. Ne var ki Cargill
Şeker Üst Kurulu'nun da üyesi. Yani; Doğal yada yapay şeker üretim kotalarını
yurtiçi talebe göre belirleyen; Bu kotaları iptal edip idari para cezası
uygulayan; Şeker ticaretinin arz-talep dengesi, iç fiyatlar ve spekülatif
hareketler doğrultusunda düzenlenmesini öneren kurulun üyesi. Dolayısıyla
Türkiye'de şekerpancarına dayalı şeker üretiminden mısıra dayalı yapay şeker üretimine
geçilme kararı Cargill'in çıkarlarıyla örtüşmekte. Şeker pancarı ekim alanları
yüzde 40 daralırken tatlandırıcı üretim kotasının önce yüzde 10, sonra yüzde
15, daha sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 artırılması da zaten bunu
göstermekte. Şimdi Cargill bu kotanın daha da artırılmasını hatta kotaya gerek
olmadığını ileri sürmekte. Şeker Üst Kurulu'nda olmak, sorunu çözmeye yetmediği
için de bunu Bush Amca kanalıyla halletmek istiyor.
Aslında Türkiye'nin
Başbakanı da kotaların kalkmasını istiyor. Ne de olsa işin ucunda oğul, komşu
ortaklıkları var."
Türkel Minibaş,
Recep Tayyip Erdoğan'ın Ülker'le, Ülker'in Cargill'le ilişkilerini anlatır ve
yazısını "Ne de olsa ülke çıkarları gibi önceliklerin artık önemi kalmadı.
'Ver-kurtul' çılgınlığı bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılmakta"
diyerek bitirir. (148)
"Küresel
sömürünün niteliği değişiyor"
Yine o
günlerdeEkonomi Profesörü Yakup Kepenek, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki makalesini
bu başlık altında kaleme alır. Küreselleşme sürecinin eskinin uzmanlaşmaya
dayalı dış ticaretinin sonunu getirdiğini, az gelişmiş ülkelerin geçimlik
tarımsal üretimini bile yok etmeye uğraştığını anlatır.Küresel kapitalizmin
bununla da yetinmeyip; tam bir serbest ticaret ikiyüzlülüğü ve gerekirse kural,
hukuk, anlaşma tanımayan zorbalık yollarını da kullanarak ABD'nin öncülüğünde
üç koldan azgelişmiş ülkelerin tarımını da yıkmaya çalıştığını yazar.
Kepenek, Recep
Tayyip Erdoğan'ın o tarihlerde yapacağı ABD gezisi sırasında Başkan Bush'un üç
istekte bulunacağına ilişkin duyumları aktarır ve bunlardan birinin
de"Cargill şirketini rahatlatın"mesajı olduğunu aktarır ve şöyle
devam eder:
"Başkan Bush
yüzde 15'lik şeker kotasının kaldırılmasını istiyor. Türkiye mısır tüketiminin
yaklaşık yarısını, yıllık iki milyon tona yaklaşan bölümünü yurtdışından satın
alıyor. Kota kaldırılırsa dışalım artacak, yerli üretim iyice çökecek ve ülke
döviz yitirecek. Aynı Türkiye, şeker fazlası olduğu gerekçesiyle pancar
üretimini sınırlıyor. Türkiye, çiftçisini, IMF emirleri doğrultusunda, doğrudan
gelir desteği uydurmasıyla üretimden uzaklaştırıyordu; Cargill süreci bu yıkımı
tamamlıyor. ABD Başkanı, pancar ve şeker üretimini azaltın, Cargill'in üretip
sattıklarını serbest bırakın diyor. Aynı Bush, ülkesinde şeker kotası
uyguluyor; dışarıdan şeker alımını sınırlamış bulunuyor.
Bush'un önerisi çok
açık! Ülkenizin pancar üreticilerinin üretim yapmasını engelleyin, onların
elini kolunu bağlayın, ABD şirketini serbest bırakın diyor. Bunun adı serbest
ticaret oluyor! Bush Cargill hakkında açılmış olan dört davanın düşmesini de
istiyormuş. Böylece yargı bağımsızlığına saygı kavramını çizmeleriyle
eziyormuş, ne önemi var!
Başbakan, haberlere
göre, Washington'da Bush'un, Cargill konusundaki isteklerine olumlu
yaklaşacakmış. Anlaşılan AKP, küreselleşmenin şekerli, yani tatlandırılmış
sömürüsüne olumlu bakıyor."
Recep Tayyip
Erdoğan'ın Amerika gezisinde önüne konacak dosyalardan birinin Cargill
olduğunu, Hürriyet Gazetesi'nde Sedat Ergin de yazar. Cargill firmasının
Türkiye'de yaşadığı hukuki sorunların aşılması yolundaki talebin Erdoğan'a
iletileceğini aktarır Sedat Ergin.
Valiler hakkındaki
işlemsizliğe iptal istemi
Cargill ile hukuk
mücadelesinde 2003 yılının sonuna doğru yeni bir cephe daha açılır. Yargı
kararlarını uygulamadıkları için haklarında soruşturma açılması istenen eski
Vali Ali Fuat Güven ile o anki Vali Oğuz Kağan Köksal'la ilgili soruşturma izni
vermeyen İçişleri Bakanlığı işlemi de yargıya taşınır.
Ankara Nöbetçi
İdare Mahkemesi'ne yapılan başvuruda, valiler hakkındaki şikayetin işleme
konulmaması kararının iptali istenir. Cargill ile ilgili dava süreci özetlenir,
mahkemelerin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararları hatırlatılır.
Valiliğin bu kararları görmezden geldiği ifade edilir.
İçişleri Bakanlığı
Personel Genel Müdürlüğü, şikayetin işleme konulmamasına dayanak olarak, 4483
sayılı yasanın 4. maddesini göstermiştir ki, dilekçe içeriğiyle bağlantısı
anlaşılamaz. Söz konusu maddenin üç ve dördüncü fıkralarında şöyle denmektedir:
"Bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak
ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya
şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere
dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve
imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.
Üçüncü fıkradaki
şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye
yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette
bulunana bildirilir."
Oysa şikayet
dilekçesinde olay somut olarak yazıldığı gibi kişiler de tek tek açıklanmıştır.
Davacıların dilekçesine göre asıl soyut olan, İçişleri Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğü'nün "işleme koymama kararıdır." Dilekçe şöyle devam eder:
"Soruşturmaya
izin verilmemesi halinde idari yargıya gidileceği bilindiğinden bu yolu
kapatmak için yasanın 4/3. maddesi bahane edilmek suretiyle ve ilgisiz bir
gerekçeyle dilekçemiz işleme konulmamıştır. Bu bir keyfiliktir. İdarede
keyfiliğe yer yoktur. Aldığı kararların makul ve yasal bir gerekçesi olma
zorunluluğu vardır.
Yapılan işlemle,
soruşturma karmaşık ve etkisiz hale getirilmekte, memurun yargılama süreci
uzatılmakta, dolayısıyla kanunun amacına ve kamu yararına aykırı
davranılmaktadır."
Erdoğan gitti, söz
verdi geldi!
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan 28 Ocak 2004'te ABD'ye gider. Beyaz Saray'da Başkan Bush ile
görüşür. Hemen hemen bir ay öncesinden öngörüldüğü gibi Bush'un Erdoğan'ın
önüne sürdüğü konulardan biri Cargill olur. Başbakan Erdoğan'ın verdiği sözler
Cumhuriyet Gazetesi'nin sayfalarına "Cargill istediğini aldı"
başlığıyla yansır. Çünkü Erdoğan sadece Başkan Bush değil, Cargill
yöneticileriyle de bir araya gelmiştir. Görüşmede Cargill yöneticisi,
Bursa'daki 90 milyon dolarlık yatırıma ilaveleri güçleştiren hukuki davalarla
karşı karşıya kaldıklarını belirtir. Ayrıca, Türkiye'nin glikoz ve fruktozdaki
yüzde 10'luk kotayı kaldırmasını istedikten sonra çekincesiz devam eder. Tarım
arazisine yatırım yaptıkları gerekçesiyle kendilerine 4 ayrı dava açıldığını,
aksi halde 80 milyon dolarlık ihracata dönük yatırımlarını Türkiye'den
çekecekleri tehdidini savurur.
Yansımaları ileriki
yıllarda görülecektir elbette bu görüşmenin. Sivil toplum örgütleri de
Cargill'in ve dolayısıyla Erdoğan'ın peşini bırakmazlar. TMMOB Başkanı Kaya
Güvenç, Başbakan Erdoğan'ın, Ülker'in de ortağı Cargill ile yaptığı görüşmenin
tutanaklarının kamuoyuna açıklanmasını ister. Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan
habere göre Kaya Güvenç "Yapay tatlandırıcı üreten Pendik Nişasta'ya
Cargill ve Ülker firmaları ortaktır. Yapay tatlandırıcıyı Cargill'den satın
alan Cola Turka, Ülker tarafından üretilmektedir. Cola Turka'nın İstanbul'daki
dağıtımının kimler tarafından yapıldığı ise herkes tarafından
bilinmektedir" der.
Aynı haberde Kaya
Güvenç, Cargill'in şeker kotasının kaldırılması talebi ile özel endüstri
bölgesi yasa tasarısından da bahsederek, konuyu kamuoyunun gündeminde tutmaya
çalışır.
Prof.Ali Atıf
Bir'in Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan makalesindeki ilginç bakış açısı da
göze çarpar. "Başbakan'a açık soru" başlıklı makalede Prof. Bir,
"Sayın Başbakan, Bush'un ricasıyla Cargill'in sorunlarını çözmeye
hazırlanıyorsunuz. Cargill'in mağduriyeti giderilmeli, destekliyorum ama bir
şeyi unutmamanızı rica ediyorum" diyerek girdiği yazıda, Türkiye'deki
devletçi-korumacı zihniyetin pek çok sektöre zarar verdiğini iddia eder ve bazı
örnekler sıralar. "Bu sorunları anlayıp çözmeniz içinde Bush'un aracılık
etmesini mi bekleyeceğiz?" diye soran Ali Atıf Bir devam eder:
"Lobicilik ve
halkla ilişkiler konularında Cargill kadar güçlü sektör ya da şirket bulmak o
kadar zor ki! Biz en iyisi Ülker'in Türkiye'de her sektöre girip yatırım
yapması için dua edelim. Ne dersiniz?"
"Atıf
Hoca" yazısının dipnotunda da, Bush'un Cargill'in sorunuyla ilgilenmesini
överek göklere çıkarırken şöyle yazar: "Burada kutlanacak tabii ki hem
Cargill hem Bush yönetimi. Biri o kadar devlet işinin içinde kendini Bush'a
anlatabilmeyi başarmış, diğeri de sorunu anlamış, dinlemiş ve her şeyi göze
alıp öz şirketine sahip çıkmış. Darısı bizim şirket ve devlet yöneticilerimizin
başına." (149)
Son cephede
Bakanlık savunması
İçişleri
Bakanlığı'nın valiler hakkındaki şikayetingereğini yapmaması işleminin iptali
istemiyle açılan dava Ankara 9. İdare Mahkemesi'nde görülür. İçişleri Bakanlığı
savunmagönderir.İçişleri Bakanı adına 1. Hukuk Müşaviri Halil Nimetoğlu'nun
yazdığı savunmada Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki
Kanun'a atıfta bulunularak, davacıların 10 günlük itiraz süresini geçirdikleri
ifade edilir. Bakanlığın, süresi içinde yapılan itirazları Danıştay 2.
Dairesi'ne bizzat gönderdiği belirtilerek, itiraz edilen işlemlerin
kaldırılmasına ilişkin Danıştay kararlarından birkaç örnek gösterilir ve şöyle
denir:
"İdaremizin
itiraz yolunu kapatmak maksadı ile işleme konmama onayları verdiği iddiası
gerçek dışıdır. Davacılar itiraz süresini kaçırdıkları için bu gerekçeyi ileri
sürerek 4483 sayılı yasada öngörülmeyen ve bu kanunun özüne aykırı bir yönteme
başvurmaktadır. Anılan karar aleyhine iptal davası açılmasının hukuki bir
mesnedi olmadığı görülmektedir."
İçişleri Bakanlığı,
esasa ilişkin itirazını da şu doğrultuda yapar: "Bursa Valiliğince
başlangıç safahatından itibaren Başbakanlık ve Çevre Bakanlığı görüş ve
talimatları doğrultusunda hareket edilmiş, akabinde, Danıştay 6. Dairesi'nce
esastan verilen kararla da daha önce verilen yürütmeyi durdurma kararının hükmü
ortadan kalkmıştır. Yapılan ön araştırma sonucunda bu durumun tespiti ile Bursa
Eski Valisi Ali Fuat Güven ve halen Bursa Valisi olan Oğuz Kağan Köksal'ın
görevlerini kötüye kullanmadıkları ve ihmal etmedikleri değerlendirilmesi
yapıldığından, ihbar ve şikayetin işleme konulmaması onayı verilmiştir."
İçişleri Bakanlığı
bu gerekçelerle davanın reddini talep eder. Davacılar da birinci savunmaya
yanıtı 1 Nisan 2004 tarihinde gönderir. "İhbar ve şikayetin işleme
konulmaması onayı işlemine süresinde itiraz etseydiniz, bakın yüksek mahkeme bu
konudaki itirazları artık inceliyor" savunmasının samimi olmadığını ifade
eden davacılar, "Yüksek mahkemenin yeni kararlarında, şikayet dilekçesini
işleme koymama kararları içinde 4483 sayılı yasaya göre itiraz yolunu açmış
olması, idarenin bu keyfi işlemine karşı iptal davası açılamayacağı ya da iptal
davası yolunun kapalı olduğu anlamına gelmez" der.
Keyfiliğe isyan
etmemek mümkün değil!
Davacılara göre
İçişleri Bakanlığı, esasa ilişkin savunmasında da samimi değildir. Yürütmenin
durdurulması ve Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin iptal kararlarına rağmen fabrika
inşaatı herkesin gözü önünde tamamlanmıştır. İdarenin bu keyfiliğine isyan
etmemek de olanaksızdır!
Dilekçenin bu
aşamasında, yürütmeyi durdurma kararından sonra Orhangazi Sulh Hukuk
Mahkemesi'nce yapılan keşif raporundan bahsedilir. Bu raporun Bursa Valiliği'ne
gönderildiği, cevabi yazıda inşaat seviyesinin aynen korunduğunun bildirildiği
anlatılır. Bu yazıdan birkaç ay sonra Cargill firmasının inşaatı tamamladığı
ifade edilir ki, bunun delili de fabrika yetkilisinin fabrika binası önünde
çekilmiş basına yansıyan fotoğraflarıdır. Arkasından da, inşaat seviyesinin
aynen korunduğunu iddia eden Bursa Valiliği'nin emisyon ve deşarj izni verdiği
belirtilerek şöyle denir: "Yargı kararlarına rağmen 3167 sayılı İmar
Kanunu'na aykırı inşa edilen bir yapıya yapı kullanma izni verilmesi ya da Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne uygun diye emisyon ve deşarj izni verilmesi o
inşaatı yasallaştırmaz. Keza Çevre Bakanlığı'ndan görüş alınmış olması da
mahkeme kararını ortadan kaldırmaz.
Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin bu davalar için vermiş olduğu kararlarının (bazı davacılar için
dava ehliyeti olmadığı gerekçesiyle) usulden bozulmuş olması, hukuka uygun
olmayan bu işlemlerin iptalini engellemeyecektir. Kaldı ki davanın usulden
bozulmuş olması, yürütmenin durdurulması kararını uygulamayan sanıkların
suçlarını da ortadan kaldırmaz. Karar uygulanmamış olmakla suç
oluşmuştur."
Plan değişikliği
iptaline onay
Bayındırlık
Bakanlığı'nınplan değişikliği iptali için "karar düzeltme" talebi,
DİDDGK'da görüşülür. Genel kurulun oybirliği ile verdiği hüküm, 6. Daire'nin
kararının usul ve hukuka uygun olması nedeniyle onayına ilişkindir. Bayındırlık
Bakanlığı ile müdahiller Başbakanlık ve Cargill şirketinin itiraz
dilekçelerinde ileri sürdükleri temyiz nedenleri, kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte değildir. ([106])
Cargill'e 25 Mart
200 tarihinde verilen yapı ruhsatını iptaleden Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin
yürütmeyi durdurma kararının da Danıştay 6. Dairesi'nce 24 Mart 2003 tarihinde
bozulduğunu hatırlayalım. Davacıların karar düzeltme istemi de Danıştay 6.
Daire'deoybirliğiyle reddedilir. ([107])
Yine Danıştay 6.
Daire'debu kez Bursa Valiliği'nin karar düzeltme istemi görüşülür. Talep,
davacıların emisyon ve deşarj izin belgesi iptali istemine yerel mahkemenin
verdiği ret kararının Danıştay tarafından bozulmasına itirazı içermektedir.
Dilekçede öne sürülen gerekçelerin yasada karşılığı yoktur. Talep
esastan,ayrıca müdahil Cargill'in istemi de süre yönünden reddedilir. ([108])
2004'ün mart ayında
davacılar 2-1 önde!
Cargill
davaları,her bir karşılaşması yeni rövanş doğuran futbol turnuvasına döner
adeta... 2004 yılının mart ayında görülen davalarda davacılar 2-1 öndedir.
DİDDGK'nun 11 Mart
tarihinde verdiği karara Bayındırlık Bakanlığı, Başbakanlık ve Cargill,2004'ün
mayıs ayında yeniden düzeltme talebinde bulunur. Davacılar, karşı tarafın karar
düzeltme isteminin reddedilmesi gerektiğini savunur. Dayanakları da şöyledir:
"Bozma kararına uyulmakla, HUMK hükümlerine ve yerleşik Yargıtay ve
Danıştay kararlarına göre bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli
kazanılmış hak doğar (Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1984, Cilt4, sh
3413). İlk derece mahkemesi (6. Daire) DİDDGK'nun bozma ilamında yazılı
gerekleri yerine getirip karar vermişse, bu kararın temyizi halinde temyiz
mercii usuli kazanılmış hakları gözetmek ve ona göre karar vermek zorundadır.
Nitekim, DİDDGK davalı ve müdahillerin temyiz itirazlarını reddederek ilk
derece mahkemesi kararını onamıştır. Dolayısıyla karar düzeltme taleplerinin de
reddi gerekir."
Kaldı ki, 8 Kasım
2004 tarihinde Bursa 2. İdare Mahkemesi'nden Cargill'le ilgili iki iptal kararı
daha gelir. Danıştay'ın bozma kararı üzerine mahkeme, ruhsat iptali davasında
şöyle karar verir:
".davacılardan
Bursa Barosu Başkanlığı, Makine, Kimya, Elektrik mühendis odalarının Bursa şubeleri
ile Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası'na yönelik olarak ehliyet
yönünden reddine; Diğer davacılar yönünden dava konusu Yüksek Planlama Kurulu
Kararı, mevzi imar planının onayına ilişkin Bursa Valiliği İl İdare Kurulu
kararı ile söz konusu tesis için verilen 17.6.1998 gün ve 12/79 sayılı inşaat
ruhsatının iptaline.,."([109])
İkinci plan
değişikliği ve buna dayanılarak verilen ruhsatın iptaline ilişkindavada daha
önce bazı davacıların ehliyeti yönünden reddine karar verilmiş, esas için hüküm
kurulmamıştır. Danıştay'ın bozma kararı doğrultusunda dosyayı hem ehliyet, hem
de esastan ele alan 2. İdare Mahkemesi'nin kararı şöyledir: "...taşınmazın
nişasta fabrikası alanına dönüştürülmesi yolundaki 1/25000 ölçekli planda
değişiklik yapılmasına dair Bakanlık işleminin Danıştay Altıncı Dairesi'nce
sonuç olarak iptal edildiği göz önüne alınırsa dava konusu işlemlerde hukuka
uygunluk bulunmamaktadır.Bursa Barosu Başkanlığı, Makine, Kimya, Elektrik
mühendis odalarının Bursa şubeleri ile Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler
Odası, 7. Bölge Bursa Eczacı Odası, Bursa Diş Hekimleri Odası ve Bursa Tabip
Odası için ehliyet yönünden reddine; Diğer davacılar yönünden dava konusu
işlemlerin iptaline..."([110])
İptaller devam
eder. Emisyon ve deşarj izinlerinin iptali istemininreddedilmesine verilen
bozma kararı üzerine yerel mahkeme dosyayı yeniden ele alır. Bozma gerekçeleri
doğrultusunda yeniden hüküm kurar. (155)
Bu dava bitmez!
Bursa Haber
Gazetesi, 12 Ocak 2005 tarihli sayısındabu başlığı atar. Haberde, Avukat Ali
Arabacı'nın açıklamalarına yer verilir. Arabacı, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'dan, kararların yerine getirilmesi için yazılı talepte bulunacaklarını
belirtir ve "Hukukun gereği yapılmazsa Başbakan Erdoğan aleyhine de dava
açacağız. Bu tesislerle ilgili daha önce de iptal kararları verilmişti ama
hiçbiri uygulanmamıştı" der. Haberde, Cargill Proje Müdürü Kemal
Özbelli'nin de tekrar temyizhaklarını kullanacaklarını söylediği aktarılır.
Fakat şu ifadesi çok şaşırtıcıdır:
"Dört yıla
yakın süredir tüm hukuki yaptırımlara uyularak faaliyet sürdürülmektedir. Söz
konusu yatırım için idare tarafından verilen bazı izinlerin iptali için Bursa
Barosu önderliğinde diğer meslek odaları tarafından dört ayrı dava idare
aleyhine açılmıştır. İdari izinler konusunda Cargill Türkiye aleyhine açılmış
herhangi bir dava yoktur. Cargill Türkiye olarak Türk mahkemelerine güvenimiz
tamdır. Hukuk ve yasalar çerçevesinde hassasiyetimizi sürdüreceğiz."
Ali Arabacı,
haberde bahsedilen yazılı başvurusunu Başbakanlık'a 13 Ocak 2005 tarihinde
yapar. Başvuru ekinde, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 8 Kasım 2004 tarihli kararı
da vardır. Mahkemenin, Yüksek Planlama Kurulu ve Bursa İl İdare Kurulu
kararlarını, planlama ilkelerine, Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile
Kullanılmasına Dair Yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal
ettiğini hatırlatır. Diğer hatırlatma, Anayasa ve ilgili yasalar gereğince
yargı kararlarının uygulanması konusunda yükümlülüklere ilişkindir. Arabacı,
başvuruyu şu cümleyle noktalar:
"Anılan
mahkeme kararının uygulanarak, daha önceki mahkeme kararlarına karşı yapımı ve
faaliyeti sürdürülen Cargill firmasına ait fabrikadaki tüm faaliyetlerin
durdurulmasına, yapılan tesisin ortadan kaldırılmasına karar verilmesini
diliyoruz. Aksine tutum halinde İYUY ile diğer yasaların bize ve Bursa halkına
tanıdığı tüm hakların kullanılacağını bildiriyoruz."
Aynı dilekçe,
Gemlik ve Bursa Büyükşehir belediyeleri ile Bursa Valiliği'ne de gönderilir.
Şimdiye kadarCargill olayında adı geçmeyen Gemlik ve Bursa Büyükşehir
belediyeleri sürece neden ve nasıl dahil olmuştur?Sorunun yanıtını, FETÖ/PDY
tarafından yolsuzluk iddiasıyla hukuksuz bir şekilde görevinden alınıp hakkında
hüküm verilmediği halde bir daha da iade edilmeyenGemlik Belediyesi önceki
başkanlarından Fatih Mehmet Güler'in Facebook platformunda paylaştığı
yazısından öğreniyoruz:
Cargill artık
Gemlikli!
"Gemlik
23.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile
Bursa Büyükşehir Belediye sınırları içerisine dâhil olmuş oldu. Gemlik ile
birlikte Orhangazi'nin bir kısmı da Bursa Büyükşehir Belediye sınırları
içerisine girdi. Bu yasa ile birlikte artık Cargill de Büyükşehir'e bağlıydı.
Bu durum; 'yoksa Cargill kurtarılmak için mi Büyükşehir Belediye sınırlarına
alındı?'sorularını da beraberinde getirdi. Biraz araştırma yaptım. Lütfen
tarihleri ve olayların akış sırasını takip ediniz. Çünkü ancak bu takdirde
sağlıklı bir yorum yapabilirsiniz.
23.07.2004 tarihinde
5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe
girdi. Bu kanunla birlikte, Gemlik'in yanı sıra Orhangazi'nin Gemiç, Gürle,
Karsak, Yeni Gürle köyleri de (Cargilll'in bulunduğu bölge) Büyükşehir Belediye
sınırları içerisine dahil oldu. Ancak o sırada Gemlik'te 4 belediye vardı. Bu
sebeple imar konusunda bu bölgenin hangi belediyeye bağlandığı belli değildi.
11.10.2004 tarihli Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında bu belirsizlik
ortadan kalktı. Bu bölge Gemlik Belediyesi'ne bağlanmıştı. Artık o bölge ve
Gemlik'in diğer bütün köylerinin uygulama imar planı yapma yetkisi ve adı geçen
bölgelerde ruhsat verme yetkisi Gemlik Belediyesi'ne aitti."
Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin Danıştay'ın bozma kararları üzerine yeniden verdiği iki hüküm de
davacı ve davalı taraflarca yeniden temyize gönderilir. Davacılar, esas
açısından istedikleri sonucu almış olsalar da, ehliyet yönünden ret kısmına
itiraz ederler. Çünkü davacılara göre ret gerekçeleri Anayasa Mahkemesi
kararlarına, Danıştay'ın 1986 yılından beri süregelen kökleşmiş kararlarına,
kanun koyucunun iradesine, çevre hukukunun dünyadaki gelişmelerine, Anayasa ve
Çevre Kanunu hükümlerine aykırıdır.
Sorular, sorular,
sorular!
Davacılartemyiz
dilekçesinde pek çok soru yöneltir: "Eğer, kamu kurumu niteliğindeki
meslek odalarını, ilgili sivil toplum kuruluşlarını, zaten sayısı çok az olan
duyarlı vatandaşları 'faaliyet alanınızda çevre davaları açmak yok' diyerek ya
da 'kişisel menfaatiniz yok' diyerek dava açmaktan alıkoyarsanız idarenin
yargısal denetimini kim yapacak? 'İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı
denetimine tabidir' diyen anayasal kural nasıl hayata geçirilecek? Anayasada
yazılı 'çevreyi geliştirmek ve çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir' diyen hükmü ne yapacağız? Son
olarak, Çevre Yasası'nın 'Çevreyi kirleten ve bozan bir faaliyetten zarar gören
veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişiler, idari makamlara başvurarak bu
faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler' hükmünü getiren 30. maddesini nereye
koyacağız?"
Davacılara göre,
olaya nasıl bakılırsa bakılsın, mahkemenin çevresel ve kamusal ağırlıklı
davalardaki bu yaklaşımı hukuk devleti ve „demokratik devlet' kavramlarına
aykırıdır ve Türk toplumunu, Türk hukukunu geriye götürür niteliktedir.
2. İdare
Mahkemesi'nin iptal kararlarına Başbakanlık'ın itiraz dilekçeleri ise 7 Şubat
2005 tarihinde yazılır. İtiraza dayanak olarak, kamu kuruluşlarınca siyasi
talimatla yazılan olumlu görüşler gösterilir. Bayındırlık, Tarım ve Köy İşleri,
Çevre bakanlıklarının bürokratlarınca hazırlanmış raporlardan başka savunma
malzemesi yoktur. Bir diğer gerekçe de, yabancı yatırımla sağlanacak ekonomik
kazançtır!Öyle bir kazançtır ki bu, fabrikanın yaratacağı ekonomik büyüklük,
aynı alanda tarımdan elde edilecek gelirin katbekat üzerindedir!Başbakanlık'ın
anlayışına göre bu getiri, hukukun çiğnenmesinden, tesisin çevreye uzun vadede
vereceği zarardan çok daha önemlidir! İşte bu nedenlerle, Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin Yüksek Planlama ve Bursa İl İdare kurullarının Cargill ile ilgili
kararlarına yönelik iptal hükümleri bozulmalıdır!
Bursa Valiliği'nce
yazılan temyiz dilekçesinde esasa ilişkin itirazlar yinelenir. Ayrıca,
Büyükşehir Belediye Yasası değişikliğinden sonra oluşan yeni idari duruma
değinilerek şöyle denir: "5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun
yürürlüğe girdiği 10.07.2004 tarihinden itibaren, bu yasanın geçici 2. maddesi
uyarınca süresi dolmuş vs. ruhsatların verilme görev ve yetkisi büyükşehir
belediyelerine devredilmiş olup, iptale konu ruhsatın verilme görevi de Bursa
Büyükşehir Belediyesi'ne aittir. Bu nedenle mahkeme kararı öncesinde yasal yeni
durum da nazara alınarak, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın da davalı
yanında davaya dahil edilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek esasa
ilişkin karar verilmesi de kanımızca bozmayı gerektirir."
"Yıkılması
zorunlu kaçak bir yapı!"
Milletvekilliğinden
sonra yeniden Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı olan Ali Arabacı, 14 Ocak
2005 tarihinde kısa ve öz bir mektup yazar. Mektubu başta Bursa milletvekilleri
olmak üzere AB Temsilciliğine, Başbakanlık AB Sekreterliği'ne, yaygın basında etkin
çevreye ve hukuka duyarlı yazarlara gönderir.
Şöyledir
Arabacı'nın mektubu: ".Fabrikanın inşası ve faaliyeti tamamen mahkeme
kararlarına rağmendir. Firma gücünü öncelikle, bağlı bulunduğu ülkeden, sonra
da bu ülkeyle işbirliği içine giren 55, 57 ve 59. hükümetlerden almıştır.
Geçen yıl
Washington'da yapılan Bush-Erdoğan zirvesinde gündem maddelerinden birinin
Cargill olduğu, 'Cargill'in önündeki engellerin kaldırılması' olduğu
unutulabilir mi? Engel olarak görülen ise sadece var olan mahkeme kararlarıdır.
Anılan hükümetlerce
ABD yönetimine verilen sözler bir bir yerine getirilmiş, yönetmelikler, yasalar
'Cargill'e özel' değiştirilmiş, bu firmanın faaliyet alanıyla ilgili ve bu
firma lehine ayrıcalıklı yeni yasalar çıkarılmıştır. Doğrudan etkileyemedikleri
tek bir güç kalmıştır: YARGI...
.Şimdi gelinen
noktada yargı, Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararını, bu karar esas
alınarak yapılan plan değişikliklerini ve ruhsatları iptal etmiştir. Böylece
Cargill, firmasına ait fabrika binası, yıkılması zorunlu kaçak bir yapı haline
gelmiştir.
İdari yargı
yerlerince verilen kararların yerine getirilmesi her şeyden önce hukuk devleti
ilkesinin ve onun vazgeçilmez koşullarından biri olan hukuka bağlı idare
anlayışının gereğidir. Hukuka bağlı idare, yargı yerlerince verilen kararların
icaplarını, ilgililerin başvurusuna gerek olmaksızın yerine getiren idaredir.
Yurttaşın hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan hukuk güvenliğini sağlamanın da
başka yolu yoktur."
Arabacı, mektubun
bundan sonraki bölümünde Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri'ne atıfta bulunur,
AB adayı Türkiye'nin bu kriterlere uyma zorunluluğunu hatırlatır. Siyasi ve
ekonomik nedenlerin, mahkeme kararlarını uygulamamanın asla gerekçesi
olamayacağını, hukuk kurallarının egemen olmadığı bir toplumda hiçbir gelişme
de sağlanamayacağını ifade eder. Arabacı mektubu, "Öyleyse, her kurum ya
da kişi, konumu ne olursa olsun, hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşulu
olan yargı kararlarının uygulanması için üzerine düşen görevi yerine getirmelidir"
diyerek bağlar.
Küçükaşık'ın soru
önergesi
CHP Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık da, TBMM Başkanlığı'na Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verir. Birinci soru,
Amerikan Başkanı Bush'un, Cargill'in önündeki engellerin kaldırılmasını
istediği haberinin doğru olup olmadığıdır. Endüstri Bölgeleri Yasası bu amaçla
mı çıkarılmıştır?
İkincisi; Cargill
ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu tarafından alınmış herhangi bir prensip
kararı olup olmadığına ilişkindir. Üçüncüsü; Tayyip Erdoğan, Şeker Kurumu'nun
kapatılması ile Türkiye'deki en büyük nişasta bazlı şeker üreticilerinden olan
Cargill arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyor mudur?
Dördüncüsü;
Ülkemizdeki en önemli nişasta bazlı şeker kullanıcılarından Ülker ve Cola Turka
şirketleri ile Erdoğan'ın ticari ortaklığı olduğu haberleri doğru mudur? Beşincisi; Başbakan, nişasta bazlı şeker
üretiminin hammaddesi olan mısıra ithal kapılarının açılmasını tarım
politikaları ve Türk çiftçisinin korunması açısından nasıl değerlendiriyor?
Altıncısı; Tüm
dünya organik tarıma hızlı geçiş yaparken, ülke toprakları şeker pancarı
üretimine son derece elverişliyken, AKP iktidara geldiğinden beri şeker
kotasının yüzde 50 artırılması konusunda ne diyor? Yedincisi ve son olarak
Başbakan Erdoğan, mahkemece verilen kararlarının bir an önce uygulanmasını
sağlamayı düşünüyor mu? (156)
Küçükaşık'ın
sorularını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun yanıtlar. Bakan Coşkun, Endüstri Bölgeleri Yasası değişikliğininCargill
için yapılmadığını, yasadan yararlanmak isteyen başka kuruluşlar olduğunu ve
çeşitli başvurular gerçekleştiğini bildirir.
Anılan şirketle
ilgili Bakanlar Kurulu Prensip Kararı 57. Hükümet döneminde çıkarılmıştır, 58
ve 59. hükümetler döneminde böyle bir karar çıkarılmamıştır. Ama yanıtta,
prensip kararının uygulamada olduğu, bu doğrultuda işlem yapılması için talimat
verildiğine değinilmez!
Bakana göre Şeker
Kanunu ve şeker kotasıyla ilgili hiçbir kararın Cargill Şirketi ile ilgisi
yoktur! Sayın Başbakan'ın Ülker ve Cola Turka şirketlerine ortak olduğuna
ilişkin bakanlık kayıtlarında herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır!
Beşinci sorunun
yanıtını, tırnak içinde aynen aktarmakta yarar var: "Hükümetimizin tavrı,
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrası için de daima milli üretimi korumaktan
ve teşvik etmekten yana olacaktır. Mısır ithalatında tarife kontenjanı açmak
suretiyle ithalatının kolaylaştırılması bir zaruretten kaynaklanmaktadır. Yerli
mısır stoklarının tükendiği ve arzın durma noktasına geldiği dönemlerde, tarım
ve sanayi kesimlerinin ihtiyacı olan mısırın kesintisiz ve ucuz olarak bu
kesimlere ulaştırılabilmesi amacıyla, hasat öncesinde sınırlı bir süre için
tarife kontenjanı uygulamasına gidilmektedir.
Diğer taraftan iç
talebin tamamen yerli üretimle karşılanabilmesi amacıyla, yerli mısır üretimine
ilk kez 2004 yılında hükümetimiz döneminde teşvik getirilmiş ve 5 tarım ürünü
için ödenen prim kapsamına mısır da dahil edilmiştir. Bunun sonucunda 2003
yılında 1,8 milyon ton olan mısır ithalatı 2004 yılında 1 milyon tona
düşürülmüştür. Ayrıca mısırın yüzde 80 olan gümrük vergisi 31.12.2004 tarihli
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2004/8279 sayılı Bakanlar Kurulu
kararı ile yüzde 100'e yükseltilmiş, böylece mısır ithalatı daha da
güçleştirilmiştir."
İnanacağız,
inanmalıyız, çünkü devlet böyle diyor!
Altıncı sorunun
yanıtı da, hükümetin ne kadar iyi niyetli, herkesin menfaatini koruyan,
kimsenin kılına zarar getirmeyecek(!) kararlar aldığına önemli bir işaret
sayılmalıdır kesinlikle! Şöyledir o yanıt: "Cevap 6: 4634 sayılı Şeker
Kanunu, pancar, şeker ve nişasta bazlı şeker üreticilerinin menfaatlerini
buluşturması bakımından ideal bir mevzuattır. Kanun, pancar şekeri ve nişasta
bazlı şekerler için belli oranlarda kota tahsisi yoluyla her iki kesim arasında
makul bir denge tesis etmeyi ve her iki kesimi de korumayı amaçlamaktadır.
Kanunun oluşturulması aşamasında kanun koyucu, pancar şekeri ile nişasta bazlı
şeker arasındaki kota oranını, ilgili tüm kesimlerin görüşlerini alarak
belirlemiştir. Ülkemizin nişasta bazlı şeker ihracatı yok denecek kadar düşük
olup, üretimin tamamı yurt içine arz edilmektedir. Şeker Kanunu gereğince, her
yıl ülke toplam A kotasının yüzde 10'u olarak belirlenen nişasta bazlı şeker
kotasının sanayinin talebini karşılayamadığı kesin olarak ortaya çıkınca, kota
Bakanlar Kurulu'nca yüzde 50 oranında artırılmaktadır. Sadece hükümetimiz
döneminde değil, Şeker Kanunu'nun ilk uygulama yılı olan 2002/2003 döneminden
beri her yıl söz konusu kota artışına gidilmektedir. Bu kota artışının, pancar
şekeri kotasının bir kısmının nişasta bazlı şekerlere kaydırılması suretiyle
gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Pancar şekeri A kotası, pazarlama yılı
başlamadan önce ülke toplam talebinin yüzde 90'ı olarak belirlenmesine rağmen
bazı şirketler, fazlalık stoklarından dolayı kotalarının bir kısmını kullanamamaktadırlar."
([111])
Yeniden dilekçe
maratonu
Bursa Barosu Çevre
Komisyonu'nun, Başbakanlık'a gönderdiği Cargill ile ilgili mahkeme kararlarının
uygulanmasını isteyen dilekçesi Bursa Valiliği'ne havale edilir. Bursa Valiliği
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire
Başkanlığı'nın yazısına atfen Arabacı'ya şöyle yanıt verir: "Bahse konu
parseller, 23.07.2004 gün ve 25531 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'na göre Bursa
Büyükşehir Belediyesi ve alt kademe belediye olarak da Gemlik Belediyesi yetki
sınırları içine dahil edilmiştir."([112])Yazılmamış ama söylenmek istenen
şudur: "Muhatap biz değiliz, Büyükşehir ve Gemlik belediyelerine
başvurun!"
Bunun üzerine davacı
vekilleri yeni bir dilekçe maratonuna başlar. Dilekçede iptal kararları
özetlenir ve "Anılan mahkeme kararlarında idareniz davalı sıfatını
taşımasa da, davaya konu edilen taşınmazlar 5216 sayılı yasa uyarınca Bursa
Büyükşehir Belediyesi sınırları içine alındığından, karar gereğini yerine
getirme, mahkeme kararını uygulama görevi de idarenize
geçmiştir"hatırlatması yapılır. Daha sonra da, yargı kararlarının
uygulanması zorunluluğunu doğuran mevzuat anlatılır. Son olarakmahkeme
kararının uygulanmasını, daha önceki tüm mahkeme kararlarına karşın yapımı ve
faaliyeti sürdürülen Cargill firmasına ait fabrikadaki tüm faaliyetlerin
durdurulması, yapılan tesisin ortadan kaldırılması istenir. Aksi halde yasal
hakların kullanılacağı bildirilir. ([113])
Bayındırlık
Bakanlığı'na gönderilen dilekçede de Danıştay'ın, plan değişikliği iptal
kararının aynen ve gecikmeksizin uygulanması zorunluluğu hatırlatılır.
Zorunluluğun dayanağı olan iç hukuk mevzuatıyla AİHM içtihadı bildirilir. Bu
doğrultuda 25 binlik planda yapılan değişikliğin iptal edilerek, alt ölçekli
planlarda yapılan değişikliklerinde yok sayılması istenir. Aksi halde yasaların
davacılar ve Bursa halkına tanıdığı tüm hakların kullanılacağı ifade edilir.
([114])
Bayındırlık
Bakanlığı yanıt olarak, tüm bilgi ve belgelerin Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne
gönderildiğini, alt ölçekli plan değişikliklerine ilişkin işlemlerin ilgili
belediye tarafından yapılması gerektiğini bildirir. Bursa Büyükşehir Belediyesi
de, mahkeme kararlarının uygulanması konusunda muhatap olarak Gemlik
Belediyesi'ni adres gösterir. Genel Sekreter Hüseyin Konçak imzalı yanıtta,
Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile İmar Kanunu ve ilgili mevzuat
hükümlerini uygulama yetkisinin ilk kademe belediyesine devredildiği için
Gemlik Belediyesi'ni işaret eder.
Belediyeden infaz
tutanağı!
Dilekçe yağmuru
üzerine Gemlik Belediyesi Cargill fabrikasına teknik ekip gönderir. Fen İşleri
Müdür Vekili Ahmet Turan, İnşaat Teknisyeni Orhan Yeşil ve Harita Teknisyeni
Şerif Oğur'dan oluşan heyet, Bursa 2. İdare Mahkemesi kararının infazı için
Cargill fabrikasına gider. Heyet, herhangi bir inşaat faaliyeti olmadığını,
ancak üretim faaliyetinin sürdüğünü tespit eder. Cargill yetkililerine de,
mahkeme kararına uyularak gereğinin yapılmasının tekraren hatırlatılmasına
karar vererek tutanak imzalarlar. Tebellüğ eden fabrika yetkilisi ise şu notu
düşer: "24.07.2002 tarih ve P.2002/7 sayılı Bakanlar Kurulu Prensip
Kararı'na istinaden fabrikadaki üretim sürdürüldüğü, anılan Bakanlar Kurulu
prensip kararının halen geçerliliğini koruduğu beyanı ile işbu tutanak
imzalanmıştır." Notun altında da Cargill kaşesi ve bir imza vardır.
([115])
İnfaz tutanağı, bir
gün sonra da Gemlik Belediyesi anteti ve Kaymakam Mehmet Baygül'ün imzasıyla
Bayındırlık Bursa İl Müdürlüğü'ne gönderilir. .de, Türkçe'de infaz kelimesinin
karşılığı, "Bir yargıyı yerine getirme; yargılama sonucu verilen cezayı
uygulama" şeklindedir. Oysa Gemlik Belediyesi'nin infaz tutanağına göre
karar yine yerine getirilmemiş, sadece teknik elemanlar ilgililere "kararı
uygulayın" diye uyarıda bulunmuştur.
"Endüstri
Bölgesi" kararı ve suç duyurusu
Danıştay 6.
Dairesi, daha önceki bozma kararları doğrultusunda yeniden hüküm veren Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nin iki kararına yapılan temyiz başvurularını farklı tarihlerde
sonuçlandırır.20 Nisan ve 16 Mayıs 2005 tarihlerindeki kararlar, temyiz
başvurularının reddi yönündedir. Yanidavalı Bursa Valiliği, müdahiller
Başbakanlık ve Cargill'in talebinin reddidir bu kararlar. Fabrikanın yıkılması
gerekmektedir artık.
Ama olmaz elbette.
Bakanlar Kurulu, tartışmaya yeni boyut getirecek bir karardaha verir:
"Bursa İli
Orhangazi İlçesi Gemiç Köyü, Karapınar Mevkiinde H22.b.06.c.2.A ve
H22.b.06.b.3.D pafta 1634 parsel, H22.b.06.c.B pafta 36 parsel ile H22.b.06.b
pafta 1311, 1312, 1313, 1317 parsellerde yer alan Cargill Tarım Sanayi ve
Ticaret AŞ'ye ait mısır işleme tesislerinin bulunduğu toplam 212.240 metrekare
büyüklüğündeki alanın Özel Endüstri Bölgesi olarak ilan edilmesi, Endüstri
Bölgeleri Koordinasyon Kurulu'nun 5/4/2005 tarihli ve 2005/01 sayılı kararına
dayanan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 26/4/2005 tarihli ve 5022 sayılı yazısı
üzerine, 4737 sayılı kanunun geçici 2'nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca
5/5/2005 tarihinde kararlaştırılmıştır." ([116]) .ve beklenen suç duyurusu
gelir. Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ali Rahmi
Beyreli, Nadir Erol, Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu, Cumhur Özcan, Eralp
Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır Burak Giray, M. Nezih
Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Ş. Cankat Taşkın Cumhuriyet Savcılığı'na
suç duyurusunda bulunurlar. Şüpheliler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa
Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Gemlik Belediye Başkanı Mehmet
Turgut'tur. Suç duyurusu konusu ise yargı kararlarının infaz edilmemesi,
memurun yargı kararlarını uygulamamasıdır. (163)
Süreç özetlenir,
mahkeme kararlarından alıntılar yapılır, fotokopileri dosya ekine konur, ayrıca
mahkeme kararlarının uygulama zorunluluğuna ilişkin hem iç hukuk, hem de AB
mevzuatı hatırlatılır. Yakınılan kişilerden biri başbakan, diğeri bakan,
diğerleri vali ve belediye başkanlarıdır ki, görevleri, ülkeyi ve kenti
anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun şekilde yönetmektir. Üstelik bu kişiler,
hukuka bağlılıkta yönetilenlere de örnek olması gereken kişilerdir. Yargı
kararlarını anayasal emirlere karşın yok saymak, devleti hukukun dışına ya da
üstüne çıkarmaktır. Hiçbir kamu görevlisinin, makamı ne olursa olsun keyfi hareket
etmeye, vatandaşın devlete olan güvenini ortadan kaldırmaya hakkı yoktur.
Dilekçe, adı geçen
kişiler hakkında gerekli soruşturma yapılarak kamu davası açılması dileğiyle
noktalanır.
Şeker savaşı!
Cargill'in,
hukuksuz inşa edilen fabrikasından çok ürettiği nişasta bazlı şeker gündemde
yer tutmaya başlar. Şeker Kanunu'nda yapılan değişiklikler, Başbakanlık
açıklamasına göre piyasanın bütün taraflarını korumayı amaçlamaktadır ya,
aslında taraflar hiç de öyle dememektedir.
Bursa Hakimiyet
Gazetesi'nde 2005 Haziran ayı başlarında yayınlanan "Şeker savaşı"
başlıklı haberin spotunda şöyle denir: "Pancar üreticileri, yüzde 15 olan
kotanın yüzde 5'ler düzeyine düşürülmesini beklerken, mısır üretici ve
sanayicisi de yüzde 50 ek kota talebinde..."
Haberde görüşlerine
yer verilen isimlerden ilki Bursa Ziraat Odası Başkanı Fuat Sarı'dır. İddiası
şöyledir: "Dünyanın hiçbir ülkesinde nişasta bazlı şeker üretimine yüzde
3'ten fazla izin verilmiyor. Her yıl yüzde 5 kota verilmesi demek, iki şeker
fabrikasının kapatılması anlamına geliyor. Bu büyük bir facia... Son 3 hükümet
bu konuda ABD firmalarına kucak açtı."
Haberde yer alan
diğer bir görüş ise Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı İlhan
Demiröz'e aittir: "Türkiye'de şeker pancarı, tarıma dayalı sanayinin
başarılı bir örneğini oluşturuyor. Bu sektör 450 bin üretici aile, 100 bin
tarım işçisi, 30 bin fabrika işçisi, hayvancılık ve nakliye alt sektörlerinde
çalışan 8 milyon kişiyi doğrudan ilgilendirmektedir. 1998 yılına kadar 17,6
milyon tona kadar pancar üretimi yapılırdı. Üretim 2003 yılında 10,2 milyon
tona kadar geriledi. Kanunla, zaten pancar üretim alanları daraldı. Kota
artarsa 450 bin ailenin yüzde 25'ini kaybederiz."
Haberde "söz
savunmanın" ara başlığı altında, Cargill Orhangazi Fabrikası Müdürü Kemal
Özbelli'nin görüşlerine yer verilir. Özbelli, kotaların, iddia edilenin aksine
Avrupa ve ABD'den daha düşük olduğunu söyler ve ekler: "Avrupa ülkelerinde
glikoz için kota yok. Sadece fruktoz için uygulanıyor. Avrupa'da uygulanan kotalar
1960'lı yıllarda gündeme gelmiştir. Burada kurulu kapasitenin yanı sıra yeni
yatırımlar da değerlendirilerek tam kapasite kullanımına göre kotalar
belirlenmiştir. Oran yıllar içinde üretim artışına bağlı olarak geriledi. Yeni
düzenleme yapılmadığı için yüzde 2'lere kadar düştü."
...ve ilk tazminat
davası açılıyor!
Cargill ile ilgili
yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkında ilk tazminat davasının
dilekçesi 6 Haziran 2005 tarihinde yazılır ve asliye hukuk mahkemesine verilir.
Davacılar şunlardır: Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği,
avukatlar AliArabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray,
Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan,
Nalan Bener, Okan Dursun, Cevdet Altun, N.Sinan Doğan, Erol Çiçek, Ş.Cankat
Taşkın.
Her bir davacı için
5 bin 500 lira olmak üzere toplam 99 bin lira tazminat talep edilen davalılar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı Zeki Ergezen,
Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin
ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'dur.
Olaylar özetlenir.
İptale dair her dört davanıntemyiz aşamasında olduğu bildirilir. Kararların
uygulanması için kesinleşme şartı aranmadığı hatırlatılır. Uygulanmayan dört
kararın da aynı olaydan kaynaklandığı belirtilerek, "Amaç, Cargill AŞ
unvanlı firmaya nişasta fabrikası kurmasına olanak yaratmaktır. Başbakanlık
Yüksek Planlama Kurulu iptal edilen kararını bu nedenle almış,diğer idari
birimler de bu karar doğrultusunda idari işlem tesis etmişlerdir.Hukuka aykırı kararların
oluşturulmasında tam bir eylem birliği içindedirler.Davalılardan
bazılarının,biçimsel olarak karar gereklerini yerine getirdiklerini beyan
etmelerine karşın, yargı kararlarına konu tesis tam kapasite ile üretim yapmaya
devam etmektedir" denir.
Dava dilekçesi
şöyle devam eder: "Oysa, mahkeme kararları sonucu, o yörede nişasta
fabrikası kurulmasına olanak tanıyan Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı
ile bu karar doğrultusunda yapılan plan değişiklikleri, inşaat ruhsatları ve
çalışma izin belgeleri iptal edilmiş, böylece anılan tesis, faaliyeti
durdurulması zorunlu 'kaçak yapı' haline gelmiştir. Kararın uygulanması
ancak,fabrikada üretimin tamamen durdurulması ve tesisin ortadan kaldırılması
ile sağlanabilir.Kararlardan sonra, idarenin yapması gereken; önce, Cargill
firmasına ait nişasta fabrikasını 'çalışma izninin yokluğu' nedeniyle
faaliyetten men etmek (fabrikayı kapatmak), sonra da İmar Kanunu uyarınca
'kaçak yapı' haline gelen tesisi yıkmaktan ibarettir."
Tazminat davası
kamuoyunda ses getirir, bazı yayın organlarında geniş haber olarak verilir.
Deniz Som,
Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısında Ali Arabacı'nın "Hukukun üstünlüğünü
egemen kılmak, 1993 tarihli Kopenhag Kriterlerinin temel şartıdır. Bu aynı
zamanda AB üyeliğinin de şartıdır" şeklindeki açıklamasına yer verip şöyle
der: "Ne olacak şimdi? Olacağı şu: Amerika'nın uydusu olmak için hukukun
üstünlüğü şart değil ve demokrasiyi araç olarak kullanmak yeterlidir!"
Toprak Koruma
Kanunu ile özel af!
Danıştay'ın, Bursa
2. İdare Mahkemesi'nin yeniden verdiği iptal hükümlerini onamasından sonra
Bursa Valiliği'nin DİDDGK'na yaptığı karar düzeltme istemi6. Daire'de
görüşülürek karara bağlanır: "İtiraz edilen 20.04.2005 günlü, E:2005/1195
sayılı karar, idare mahkemesince verilen kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Altıncı Dairesince, temyiz mercii sıfatıyla verilmiş bir karar olup,
bu karara karşı İdari Dava Daireleri Kurulu'na itiraz edebilme olanağı
bulunmamaktadır. İstemin incelenmeksizin reddine..."(164) .ki bu karar,
Cargill'e inşaat olanağı tanıyan hukuksuz plan değişikliğinin
iptalinikesinleştirir. Dolayısıyla, değiştirilmiş plana dayanılarak verilen
ruhsatın, emisyon ve deşarj izinlerinin de geçersiz olduğunu ortaya koyar.
Cargill'in
kurtuluşu bundan sonra ancak özel yasayla mümkündür. Ziraat Mühendisleri Odası
Genel Başkanı Gökhan Günaydın'ın Cumhuriyet Gazetesi'nde yer verilen
açıklamalarında da buna vurgu yapılır. Günaydın, Cargill'in Türkiye'de iki
türlü sıkıntısı olduğunu dile getirir. Şöyledir açıklama:
"Fabrikanın Bursa
Orhangazi'de kurulduğu yer tarım arazisi. Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Yasa
Tasarısı'nın geçici birinci maddesi tarım arazisi işgallerine metrekaresine 5
YTL ceza ile af getiriyor. Bunun yasalaşmasını istiyorlar. Tatlandırıcılara
tanınan yüzde 10'luk kota, 352 bin tona denk geliyor. Oysa Türkiye'de başta
Cargill olmak üzere 5 büyük fabrikanın kapasitesi 1 milyon ton. Bu kotayı ona
göre artırmak istiyorlar."
İşte Cargill'in
istekleri bu kadar somut!
Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu 3 Temmuz 2005 tarihinde TBMM'dekabul edilir. Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, yasanın kabulünden sonra yaptığı konuşma dikkat
çekicidir:
"22'nci dönem
üçüncü yasama yılını geride bırakırken, takriben 700 saat, bilfiil, ara
vermeden çalıştık. 35.000 sayfa doküman oluştu. Bu çalışmalar neticesinde, 3
yasama yılının sonunda 629 yasa tasarısı kanunlaştı. Üçüncü yasama yılında 165
kanun tasarısı yasalaştı. Bu tasarıların yasalaşması konusunda, tabii ki
Türkiye Parlamentosunu oluşturan 550 milletvekili arkadaşımızın, başta iktidar
partisi olan AK Parti olmak üzere, Anamuhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk
Partisi'nin ve bağımsız arkadaşlarımızın çok değerli katkıları oldu. Ben, bütün
arkadaşlarıma, AK Parti Grubu adına çok teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar,
ülke hepimizin, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ülkesi bu güzel ülke.
Türkiye'nin, cumhuriyetin kazanımları da hepimizin. Bunları geliştirmek,
bunları insanımızı daha mutlu edecek noktalara taşımak da hepimizin başlıca
görevidir. Milletin huzurunu temin etmek, barışı sürdürmek ve mutluluğu
geliştirmek hepimizin görevi." (165)
Eker: Topraklarımız
çok daha iyi korunacak!
Tarım ve Köyişleri
Bakanı, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker de, "Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde, tarım camiasının, tarımla uğraşanların beklediği, bütün toplumsal
kesimlerin içtenlikle, arzuyla, iştiyakla bekledikleri bir tasarı, bugün,
sizlerin oylarıyla yasalaştı; hayırlı, uğurlu olsun" der ve ekler: "Çünkü
tarımın esası topraktır ve bizim, topraklarımızla ilgili, bugüne kadar bir
kanunumuz yoktu; biraz önce, sizlerin oylarıyla, artık topraklarımızın bir
kanunu oldu. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, topraklarımızın
korunmasını öngörüyor. (...) Tarım arazilerinin nasıl kullanılacağını planlara
bağlıyor; yine, toprakların fizikî olarak korunmasını getiriyor. Bu şekilde çok
sayıda yenilik getiriyor ve inanıyorum ki, artık, bundan sonra, sadece tarım
için kullanılacak araziler değil, sanayileşme, kentleşme ve diğer faaliyetlerle
ilgili olarak da, bu kanun birtakım hükümler vazediyor ve arazilerimiz,
topraklarımız çok daha iyi korunacak, çok daha yerinde kullanılma imkânı
bulacak."
Kanunun, adresi
belli olan geçici birinci maddesi aynen şöyledir: "11.10.2004 tarihinden
önce tarım arazileri; gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma
açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazinin istenilen amaçla
kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa müracaat edilmesi, hazırlanacak
toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin
her metrekaresi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir.
"(166)
Ne diyelim?
Varlığımız Amerikan varlığına armağan olsun!
Ancak gazetelerde,
Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın'ın, yasanın
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den dönmesi için çaba harcayacaklarını ve
konunun Anayasa Mahkemesi'ne gitmesini sağlayacakları yönündeki açıklamaları
yer alır.
Erdoğan ve Ergezen
hakkında takipsizlik
Bu arada Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bayındırlık ve İskan
eski Bakanı Zeki Ergezen hakkında "görevi kötüye kullanmak"
suçlamasıyla yapılan başvuruyla ilgili 22 Haziran 2005 tarihinde karar verir.
Karar şöyledir:
"TC
Anayasası'nın 100, TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesine göre, Başbakan ve bakanlar
hakkındaki soruşturma yetkisi TBMM'ne ait olup, Başsavcılığımızın bu kişiler
hakkında soruşturma ve kovuşturma yetkisi bulunmadığından, mevcut anayasal
sistem nedeniyle 59. Cumhuriyet Hükümeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve aynı
hükümetin eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen haklarında soruşturma
açılmasına yer olmadığına..." ([117])
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasıyla ilgili ilk savunma, 11 Temmuz
2005'te Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'den gelir. Şahin,
davanın haksız, yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ifade eder. Davanın
öncelikle süre aşımı yönünden reddedilmesi gerektiğini belirtir. İkinci olarak
da, „husumet' yönünden itiraz eder. Zira 1982 Anayasası'na göre memurlar ve
kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlara yönelik
tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine
açılabilmektedir.Hikmet Şahin, mahkemenin görev alanı yönünden de davanın
reddini ister. Gerekçesi de, bu davanın idari yargıda açılması gerektiğidir.
Ayrıca, davacıların da ehliyet yönünden incelenmesini ister.
Şahin'in esasa
ilişkin itirazı da şöyledir: "Dava dilekçesinde belirtilen bütün idari
dosyalar celp edilip tetkik edildiğinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığının
ve Hikmet Şahin'in davalı sıfatıyla bulunmadığı, yani idaremize açılan bir
davanın ve aleyhe çıkmış bir idari yargı kararının olmadığı görülecektir. Hal
böyle iken idaremiz ve başında bulunan Hikmet Şahin'in aleyhinde yargı kararı
bulunmadığı halde, davalıların tamamı veya bir kısmı aleyhinde verilen
kararların gereğini Hikmet Şahin yerine getirmedi diyerek manevi tazminat
davasının ikame edilmesi hayatın olağan akışına terstir. Hikmet Şahin'in,
davacıları maddi-manevi zarara uğratacak herhangi bir eylem veya işlemi
olmamıştır. Dolayısıyla bu davanın usul ve esastan reddi gerekir."
Kabak kimin başında
patlayacak?
Hikmet Şahin böyle
dediğine göre. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma Daire
Başkanlığı da, Cargill'in, Büyükşehir Belediyesi ile hiç ilgisi olmadığını
saptadığı halde, kabak kimin başında patlayacak acaba?
Çünkü Çevre Koruma
Dairesi Başkanlığı'ndan dosyaya sunulan Cargill fabrikası hakkındakirapora
göre, "Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği'ne göre Cargill Fabrikası 2.
sınıf gayrısıhhi müesseseler kapsamında kalmakta olup, 5216 Sayılı Büyükşehir
Belediye Kanunu'na göre bu tür işletmeleri ruhsatlandırmak ve denetlemek görevi
ilçe ve ilk kademe belediyelerine verilmiştir. GSMY'ne göre işyeri açma ve
çalışma ruhsatı için gereken emisyon ve deşarj izinlerinin verilmesi de İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün yetkileri arasındadır. Söz konusu tesisle ilgili
dairemizin (dolayısıyla Büyükşehir Belediyesi'nin) yetki ve sorumluluğu
yoktur." ([118])
Mahkemeye Bursa
Valisi Oğuz Kağan Köksal'ın savunması da ulaşır. Köksal da öncelikle ehliyet
yönünden ret kararı verilmesini ister. Köksal'a göre, davacıların uygulanmadığı
iddia edilen kararlar nedeniyle doğrudan zarara uğradıkları iddiasını kabul
etmek mümkün değildir! Davanın süre yönünden de reddi gerekir ki, daha önce
İçişleri Bakanlığı da valilerAli Fuat Güven ve Oğuz Kağan Köksal hakkındaki
ihbar ve şikayetin işleme konulmaması kararı vermiş ve kesinleşmiştir.
Köksal'ın iddiasına göre kararlar 30 gün içinde uygulanması yasa gereği olduğu
halde ve aradan 5 yılı aşan süre geçtiği dikkate alındığında, açılan tazminat
davasının süre aşımı yönünden reddi gerekmektedir.
Köksal, esasa
ilişkin savunmasında da uzun uzun süreci anlatır ve sonunda Cargill fabrikası
alanının Bakanlar Kurulu kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edildiğini
hatırlatır. Sonra da şöyle der: "Bu karar ile Bursa Valiliği'nin Cargill
fabrikası ile ilgili hiçbir uygulama yetkisi kalmamış bulunmaktadır. Ayrıca bu
karar doğrultusunda idare mahkemesi kararlarının uygulama alanı da
kalmamıştır."
Köksal'ın
savunmasında can alıcı ifade şöyledir: "Görüldüğü üzere bir Hükümet Politikası
ile Bursa Valiliği makamının üzerinde seyretmektedir." ([119]) Köksal'ın,
Cargill konusundaki tavrı ödül olarak dönmüştür kendisine. Bursa'dan sonraki
görev yeri İzmir'dir. 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirilen Oğuz
Kağan Köksal, 2011 seçimlerinde istifa ederek AKP'den milletvekili adayı olur
ve seçilir.
Bu kitabın
hazırlığı sırasında TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı olan Oğuz Kağan
Köksal'a, meclisteki makam odasında Cargill'i sorduğumuzda "Bitti bitti,
kapandı o dosya" demekle yetinir. Ancak bunu derken yüzündeki renk
değişikliği de gözden kaçmaz!
Ya kendisinden
sonra gelen Vali Nihat Canpolat?!
Ağustos 2005-Aralık
2007 tarihleri arasında Bursa Valiliği yapan Nihat Canpolat'ın tavrını ve
sonrasında yaşadıklarını, satırlar bizi o tarihe sürüklediğinde göreceğiz.
İç hukukta yeni
dava maratonu
Davacıların mahkeme
kararlarının uygulanması isteğiyle Başbakanlık'a gönderdiği dilekçeye gelen
yanıtta, Bakanlar Kurulu'nun özel endüstri bölgesi ilanıyla ilgili kararı
hatırlatılır, başka da bir şey açıklanmaz. Öyleyse, bu karar içinde dava açmak
elzemdir.
Cargill'in
bulunduğu alanın özel endüstri bölgesi ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu
kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istenir. Danıştay'a açılan yeni
davayıBursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ziraat Mühendisleri Odası
Bursa Şubesi, Orhangazi Ziraat Odası Başkanı Cevdet Altun, Levent Gencelli,
Gürhan Akdoğan, Lütfi Kırayoğlu, Mustafa Özçelik, Ali Rahmi Beyreli, Yahya
Şimşek,Nadir Erol ve Mimarlar Odası Bursa Şubesiaçar. Vekilleri ise Ali
Arabacı, Cumhur Özcan, Şenay Özeray, Cankat Taşkın, Fethiye Altıntaş, Nezih
Sütçü, Kadriye Gökçadır, Nalan Bener, Burak Giray ve Hakan Özdemir'dir.
Dava dilekçesinde
Bakanlar Kurulu'nun kararı aynen aktarılır ve kararın, dayanak gösterilen yasa
hükmüne, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu vurgulanarak
açıklamalara geçilir.
Bir kere kararda,
"kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri
alarak faaliyete geçmiş" ifadesi vardır. Oysa Cargill'in izinleri imar
planlarına uygun verilmemiştir. Dava açılınca sonradan değişiklik yapılmıştır.
Dolayısıyla Cargill, Endüstri Bölgeleri Kanunu'nun aradığı şartlara sahip değildir.
İşlem Anayasa'ya da
aykırıdır. İdare, sonuçlarından kurtulmak amacıyla yargı kararlarını bertaraf
edecek şekilde, iptal kararlarını yok sayarak yeni bir işlem tesis edemez.
Aksi, Anayasa'nın 2, 9, 10, 11, 36 ve 138. maddelerinin ihlali anlamına gelir.
Bakanlar Kurulu
kararı, Avrupa İnsan Hakları ve BM Çevre sözleşmelerine de aykırıdır. AİHM'nin
de bu konuda içtihadı vardır. İYUY'nın aradığı koşullar oluşmuştur. Derhal
yürütmeyi durdurma kararı verilmelidir ki, Cargill firmasına yeni izin, onay ve
ruhsat verilecek, bu da yeni sorunları beraberinde getirecektir. Ayrıca kaçak
hale gelmiş tesisin çevreye vereceği zararlar da devam edecektir.
Erdoğan'ın yanıtı
acı acı gülümsetiyor
Başbakan Erdoğan'ın
savunmasıda acı acı gülümsetir okuyanı. "Pasif husumet itirazı"
başlıklı bölümde, davacıların uygulanmadığını iddia ettikleri mahkeme
kararlarının hangi idari işlemler için verildiği sıralanır. Bursa Valiliği İl
İdare Kurulu'nun 30 Nisan 1998 ve 28 Aralık 1999, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı'nın 14 Ağustos 1998 ve Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun 10 Ağustos
2000 tarihli kararlarıdır bunlar. Ve şöyle der Erdoğan'ın vekili Avukat Fatih
Şahin:
"Görüleceği
üzere iptali istenen kararlardan hiçbirisi müvekkil Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın başında bulunduğu idarenin, Başbakanlık'ın veya Bakanlar Kurulu'nun
kararı değildir. İptali istenen kararlar, müvekkilimin başında bulunduğu idare
dışındaki idari mercilerce verilmiş kararlardır. Bu nedenlerle bu kararların
uygulanmasının müvekkilimden beklenmesi/istenmesi mümkün değildir."
Sanki bu idareler,
doğrudan olmasa bile silsile yoluyla Başbakanlığa bağlı değilmiş gibi!
"Aktif husumet
itirazı" ara başlıklı bölümde ise davacıların, Ali Arabacı dışında hiç
birinin dava ehliyeti olmadığı iddia edilir. Zaman aşımı itirazı da,
Danıştay'ın 26 Kasım 2002 tarihli kararı üzerinden bir yılı aşkın süre geçmesi
nedeniyle yapılır.
"Davacıların,
bu davayı açma haklarının ilanihaye mevcut ve zaman aşımından müstesna
olmadığı"na işaret edilerek, süre yönünden de davanın reddi gerektiği
belirtilir.
Esasa ilişkin
itiraz ise, tazminata hükmedilmesi için gerekli olan koşulların hiçbirinin
olmadığı yönüyle yapılır. Açıklama da getirilir ve "Ortada, hukuka ve
mevzuata aykırı bir eylem veya işlem bulunmamaktadır" denilerek şu savunma
yapılır: "Davacıların da ikrar ettiği üzere bu davalarda verilen yargı
kararlarının hepsi uygulanmıştır. Dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere,
davacılar yargı kararlarının uygulanmasının tesisin yıkılması ve ortadan
kaldırılması şeklinde olması gerektiğini düşünmektedir. Oysa yargı kararları
ancak gerekleriyle sınırlı olarak uygulanır. Bir yargı kararının davacıların
talep ettikleri gibi gereklerinin aşılarak uygulanması halinde bunun başka
tazminat davalarını, idarelerin sorumluluğunu ve kamu zararını da beraberinde
getireceği açıktır. Nitekim idarelerce bu husus dikkate alınarak, sözü edilen
yargı kararları neyi gerektiriyor ise o şekilde uygulanmıştır." ([120])
"Hukuka aykırı
fiil yok!"
Bu görüşün
ardından, Cargill alanına ilişkin Bakanlar Kurulu'nun "Özel Endüstri
Bölgesi" kararı hatırlatılır. Bu kararla, dava konusu olan tüm onay ve
izinlerin geçersiz hale geldiği belirtilerek şöyle denir: "Bu sebeple,
davacıların manevi tazminat taleplerinin dayanağı olarak gösterdikleri yargı
kararlarına konu izin, onay ve ruhsatlar zaten kanun gereğince ortadan kalkmış
ve böylece sözü edilen yargı kararlarının uygulanması hukuki olarak imkansız
hale gelmiştir. Özetle idare, yargı kararlarını uygulamamış değildir. Tam
tersine yargı kararları yerine getirilmiş, bu kararlarla ortaya konulan usuli
eksiklikler giderilmiş ve ülke ekonomisi açısından çok önemli olan bu tesisin
hukuka ve mevzuata uygun şekilde faaliyet yapması sağlanmıştır. Bu yüzden
ortada manevi tazminatı gerektirir hukuka aykırı bir fiil söz konusu
değildir."
Başbakan Erdoğan'ın
savunmasına, davacıların oluşmuş bir manevi zararı olmadığı iddiasıyla devam
edilir. İdari işlemlerin hukuka aykırı olmadığı gibi, olsa bile davacıların
manevi zarara uğramalarının, kişilik haklarının zedelenmesinin mümkün olmadığı
öne sürülür. Bu yönüyle de davanın reddi istenir.
Savunmada ayrıca
davacılara yönelik soru işaretli suçlama cümleleri kurulur. Davacıların,
tazminat davası açmakta hukuki bir yararları olmadığı iddiasının altı şöyle
doldurulur: "Uygulanmadığını iddia ettikleri yargı kararlarının
uygulanması için bu davada verilecek karara muhtaç mıdırlar? Elde etmek
istedikleri hukuki yarar, uygulanmadığını iddia ettikleri yargı kararlarının
uygulanmasını sağlamak mıdır? Bu davanın bu amaca hizmet etmeyeceği,
davacıların elde etmek istedikleri hukuki menfaati sağlamayacağı açıktır. Bu
durumda davacıların amaçlarının, haksız kazanç temini olup olmadığı sorusu akla
gelmektedir. Zira bu dava ile davacıların talepleri bir miktar (99.000 YTL)
paradan başka bir şey değildir. Elde edilmek istenen bu menfaatin ne kadar
hukuki ve hukuk düzenince korunmaya muhtaç olduğu ise tartışmaya değer bir
konudur."
Savunmada, idari
yargı organlarınca verilen kararlarda kişisel değil kamusal menfaatlerin ön
planda tutulması gerektiği hatırlatılır, dava konusu mahkeme kararlarının da
„çevre hakkı' kapsamında verildiği belirtilir. Mahkeme kararları, davacıların
bizzat şahıslarına yönelik koruma sağlamamaktadır. Dolayısıyla kararların sözde
uygulanmamasının davacılara herhangi bir zarar vermeyeceği aşikardır!
Ayrıca bir Yargıtay
içtihadına atıfta bulunularak, "kararın yerine getirilmemesi nedeniyle bir
zarar gelmişse" bu zararın ödetilmesi yoluna gidilebileceği kaydedilir.
Yanı sıra, talep edilen tazminat miktarının da fahiş olduğu belirtilerek,
"manevi tazminat olgusunun amaç ve kapsamına aykırı düşen, manevi
tazminatı, talepte bulunan kişiler için istenir ve özlenir bir hale getiren
miktarın kabulü mümkün değildir" denir. ([121])
"Siyasiler
hukuku sevmiyor"
TMMOB Makine
Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Cargill'in Özel Endüstri Bölgesi ilan edilmesi
hakkında bir basın açıklaması yapar. Kararla birlikte, sosyal hukuk devleti
olma özelliğinin zedelendiği belirtilir. Basında yer alan haberlere dayanarak,
ABD Başkanı'nın ricasının yerine getirilmiş olmasının da, yüzyıllardan bu yana
emek verilen bağımsızlık idealleri ile çeliştiği ifade edilir. Kararın, bölgede
yeni tesislerin açılmasına kapı araladığı, tarihi ve gıda üretim değeri yüksek
İznik Gölü'nün yitirileceği kaydedilir. (172)
TMMOB Yönetim
Kurulu, Bakanlar Kurulu kararının iptali için dava açılmasına da karar verir ve
"Bakanlar Kurulu kararının geçerliliğini, geleceği emanet aldığımız bir
sonraki nesillere anlatacak hiçbir haklı gerekçe bulunmamaktadır" denir.
Öte yandan Bursa
Barosu'nun, Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açtığı dava, Cumhuriyet
Gazetesi'nde Deniz Som'un köşesine konu olur. Som, „Yine Cargill' başlıklı
yazıda Ali Arabacı'nın açıklamasına yer verir.
Arabacı,
"Tesis, mahkeme kararlarına rağmen, özellikle idarenin müsamahası ve yargı
kararlarını uygulamaması sonucu bitirilmiş ve faaliyete sokulmuştur. Tesis
açıkça yasa hükmü ile meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Ne var ki dayanılan
yasa hükmü de anılan sanayi kuruluşunu meşrulaştırmaya yetmemektedir. İdare
mevcut yargı kararlarını bertaraf edecek şekilde ve sonuçlarından kurtulmak
amacıyla ve iptal kararlarını yok sayarak yeni bir idari işlem tesis edemez.
Aksi halde devletin 'hukuk devleti' niteliği sorgulanır hale geleceği gibi,
işlem anayasanın ilgili maddelerinin ihlali anlamına da gelir. İdare, iptali
istenen kararı, mahkeme kararlarının sonuçlarından kurtulmak, böylece Cargill
firmasına yeni bir ayrıcalık yaratmak üzere almıştır" der.
Ali Arabacı ayrıca,
Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası Bursa Şubesi'nde
gerçekleştirilen Marmara Çevre Platformu toplantısında da Cargill'i anlatır.
"Hukuk en büyük silahımızdır" diyen Arabacı, DSP iktidarı zamanında
Clinton'un, AKP iktidarı zamanında da Bush'un Cargill için baskı yaptığını
anlatır. Cargill mücadelesi başladığında 52 derneği bir araya getirdiklerini
söyler, daha sonra Cargill'in boş durmayıp danışmanlar tuttuğunu hatırlatarak
şöyle der: "Derneklerin
başkanlarını fabrikaya davet ettiler. Arıtma tesisinin nasıl çalıştığını
göstererek göz boyadılar. Ama şu anda kokudan yanından geçilmiyor. Önceden
basında çevre haberleri verilirdi. Şu anda basında bize sırtını dönmüş durumda.
Vatandaş da bu konuda hassas değil. Cargill'e dava açtığımızda köylüler Cargill
şirketinin yanında yer aldılar. Çünkü Cargill okullarına bilgisayar dağıtmıştı.
O zamanlar o yöreden 125 kişiye iş vermişlerdi. Şimdi ise hepsini çıkarttılar.
İlk kurulduğunda yöre çiftçisine mısırı onlardan alacaklarına dair söz
vermişlerdi. Şimdi ise Arjantin'den alıyorlar."
Marmara Çevre
Platformu toplantısının sonuç bildirgesinde ise "Cargill ülkemizden
uzaklaştırılmalıdır" mesajı verilir. Bildirgede, Cargill'in salt çevre
sorunu olmadığı, bu tesisle birlikte Türkiye'nin en temel tarımsal ürünü olan
şeker pancarı üretiminin yabancı çıkar çevrelerinin istedikleri miktara
indirildiği, dolayısıyla milyonlarca kişinin olumsuz etkilendiği belirtilir.
Cargill ile birlikte sansürün gündeme geldiği, Bursa'daki yerel medyanın
değişik yöntemler kullanılarak susturulduğu, sorunun giderek demokrasiyi tehdit
eder hale geldiği ifade edilir.
2005 yılının
Ağustos ayında Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Ali Arabacı'nın çabalarıyla
Cargill hukuksuzluğu medyada sıklıkla yer bulur. Doğan Haber Ajansı'nca
yayınlanan haber, Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde "Mahkeme kararlarını
uygulamada sıkıntı var" başlığıyla görülür. Arabacı'nın haberde yer alan
dikkat çekici cümlesi "Açıkçası ben bu durumdan ürküyorum. Eskiden
Menderes mahkemeleri vardı. Şimdi de Tayyip mahkemelerinin olduğunu düşünmek
istemiyorum" şeklindedir.
Arabacı'ya göre
siyasiler hukuku sevmemektedir. Çünkü bu ülkede hukuk kültürü yerleşmemiştir.
Tam bu noktada Yılmaz Akkılıç'ın, Bursa Kent Gazetesi'ndeki makalesi deyim
yerindeyse "cuk" oturur.Akkılıç da "Yine Cargill" başlıklı
makalesinde, hukukun ne olduğu ve nasıl yorumlanması gerektiğini anlatır.
Gemlik
Belediyesi'nden yeni plan
Oysa
"Cargill'e özel hukuk" yaratılmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı, 12
Ağustos 2005 tarihinde 25 binlik İznik Gölü Çevre Düzeni Nazım İmar Planı'nı
Cargill'e uygun hale getirir.
Bunun üzerine
Cargill'in yeni mevzi imar planı talebi Gemlik Belediye Meclisi'ndegörüşülür.
Mevcudun oyçokluğu ile kabul edilen yeni plan, onay için Büyükşehir Belediye
Meclisi'ne sunulur. Büyükşehir Belediye Meclisi de "Belirtilmeyen
hususlarda Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği hükümleri geçerlidir"
notu ekleyerek, Cargill'in mevzi imar planını onaylar.
Bu sıralarda
Danıştay 6. Daire, davalı Bursa Valiliği yanında davaya katılan Cargill'in,
DİDDGK'dan 25 Mayıs 2005 tarihli ret kararının yürütmesinin durdurulması
istemini ele alır fakat incelenmeksizin reddine karar verir.([122]) Aynı
dairedeki diğer dosyada da Bursa Valiliği ile Cargill'in itirazları
incelenmeksizin reddedilir. ([123])
Öte yandan bu
mahkeme kararlarını etkisiz kılan Bakanlar Kurulu'nun Özel Endüstri Bölgesi
ilanıyla ilgili kararının iptali istemiyle açılan dava ise Danıştay 10.
Daire'de görüşülür.Heyet, "Davanın durumu ve uyuşmazlığın hukuki
niteliğine göre yürütmenin durdurulması isteminin davalı idarenin savunması
alındıktan sonra incelenmesine" karar verir. ([124])
Mimarlar Odası
Merkez Yönetim Kurulu, Bursa'daki toplantısında"Ayrıcalıklı yatırımlara
özel yasalar çıkartılıyor" başlıklı, geniş kapsamlı bir basın açıklaması
yapar. Mimarların saptaması "Ayrıcalıklı yasalarla çevre değerlerimizi
hiçe sayan Cargill'in sadece İznik ve Bursa için değil, tüm ülkemiz için ulusal
onurumuzu rencide eden küresel bir dayatma yatırımı olduğu" yönündedirve
şöyle denir:
"Onca yargı
kararlarına, onca yasalara, çevre ve korumayla ilgili onca uluslararası
sözleşmeye ve hepsinden önce İznik Gölü kıyılarının sahip olduğu onca değerli,
doğal, tarımsal ve ekolojik değerlerin açıkça varlığına ve devletin
kurumlarınca alınmış koruma kararlarına rağmen, hükümetin bu ulusal onur ve
yaşam değerlerimizi göz ardı edercesine Cargill'e verdiği hukuka aykırı
desteği, Bursa'dan tüm ulusumuza şikayet ediyoruz." ([125])
İncelenmeksizin
reddine!
İçişleri
Bakanlığı'nın, Bursa valileri Ali Fuat Güven ve Oğuz Kağan Köksal hakkındaki
şikayeti işleme koymamasına ilişkin kararının iptali istemiyle Ankara 9. İdare
Mahkemesi'nde açılan davada dahüküm verilir. Mahkeme, kamu görevlileri
hakkındaki ihbar ve şikayetler üzerine, görevleriyle ilgili işledikleri
suçlardan ötürü yargılanabilmeleri için gerekli iznin verilmesi ya da
verilmemesinin ceza yargılamasıyla ilgili olduğuna kanaat getirir. Bu nedenle,
davanın incelenmeksizin reddine karar verilir. (177)
Bu karar taraflara
ulaşmamıştır ki, Bursa'da bulunan Mülkiye Başmüfettişi Necati Küçükdumlu,
İçişleri Bakanlığı'na şikayet dilekçesini yazan Avukat Cumhur Özcan'ı 24 Ekim
2005 tarihinde ifadeye çağırır. Bursaİl Özel İdaresi'nde düzenlenen ifade
tutanağına göre Özcan, 22 Mayıs 2005 tarihli dilekçeyi Bursa'da çalışan bir
grup avukat arkadaşıyla birlikte yazıp Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na
verdiklerini, dilekçede ileri sürdükleri şikayetleri tekrar ettiğini, bunun
dışında İçişleri Bakanlığı'nın, şikayeti işleme koymama kararına karşı
açtıkları iptal davasının Ankara 9. İdare Mahkemesi'nde sürdüğünü anlatır.
Öte yandan,
Bakanlar Kurulu'nun "özel endüstri bölgesi" kararının iptali
istemiyle Danıştay'da açılan davaya Cargill'in katılma talebi 10 Kasım 2005'te
mahkemeye ulaştırılır. Verilecek kararın, Cargill'in hak ve menfaatlerini
kuşkusuz etkileyeceğine işaret edilir. Bununla kalınmaz, davacıların ileri
sürdüğü iddiaların tamamının hukuki dayanaktan yoksun olduğu savunularak
davanın reddi gerektiği belirtilir.
Öncelikli ret
istemi gerekçesi, ehliyet yönündendir. Meslek odaları ve derneklerin, faaliyet
alanları dışında dava açma ehliyetine sahip olmadıkları iddia edilir.
Davacıların, Bakanlar Kurulu kararı ile menfaat ilişkileri olmadığı öne
sürülür.
Esastan ret istemi
ise, Cargill'in,Bakanlar Kurulu kararındaki koşulları tümüyle yerine getirdiği
hatta,kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinler
alınarak faaliyete geçtiği iddiasına dayandırılır ve şöyle denir: "Tesisi
kullanılabilir hale getiren yapı kullanma izni ile faaliyete geçmesini sağlayan
açılma ruhsatı ve gıda maddeleri üreten işyerlerine ait çalışma izin belgesi,
değil iptal edilmek, süresi içinde iptal davasına konu dahi yapılmamıştır.
Dolayısıyla, bu izin ve ruhsatlar hukuki geçerliliklerini bugün dahi
korumaktadır. Tesis, bugün de geçerliliğini koruyan yapı izni nedeniyle hukuken
kullanılabilir haldedir."
Soru şu tabii ki!
Cargill'in her şeyi yasal ve hukuka uygun ise Özel Endüstri Bölgesi ilanına ne
gerek vardı?
Avukata, kendi
sözleriyle yanıt
Cargill'in davaya
katılma dilekçesi ve ret istemine ilişkin dilekçesine davacılar 13 Aralık 2005
tarihinde yanıt verir. Ehliyet yönünden itiraza, aynı konuda daha önceki DİDDGK
kararları dayanarak gösterilir. Zira Bursa Barosu'nun da, Ziraat Mühendisleri
ve Mimarlar odalarının da ehliyeti vardır. Olmadığı yönündeki savunmanın hiçbir
hukuki dayanağı yoktur.
Cargill'in
kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak
faaliyete geçtiği yönündeki savunmaya, mahkemece iptal edilmiş idari karar ve
izinler kanıt gösterilir. Cargill'in savunmasını yazan Av. Prof. Dr. Metin
Günday, bir hukuk kurultayında bilim adamı sıfatıyla sarfettiği sözlerle köşeye
sıkıştırılır. Şöyle demiştir Günday:
"İdari yargı yerlerince
verilen iptal kararları, iptal edilen idari işlemi tesis edildiği tarihten
itibaren hükümsüz hale getirir. Bir başka anlatımla, idari yargı yerlerinin
iptal kararları, iptal edilen işlemin tesisinden önceki durumun geri gelmesini
sağlar. Bu bağlamda, idari yargı yerlerinin iptal kararları, Anayasa
Mahkemesi'nin iptal kararlarının aksine geçmişe yürürler. (...) iptal kararları
üzerine idareye düşen görev ise, tesis edeceği yeni idari işlem ya da
işlemlerle iptal edilen işlemin, iptal edilinceye kadar doğurduğu tüm etki ve
sonuçları gidermektir. (...) idari yargı yerlerince verilen yürütmenin
durdurulması kararlarının da tıpkı iptal kararları gibi geriye yürüdüğü ve dava
konusu edilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle işlemez hale getirdiği ve askıya
aldığı kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Metin Günday - İdari Yargı Kararlarının
Uygulanmaması Sorunu - Bildiri, Ankara Barosu Hukuk Kurultayı- 2000/Cilt 1, Sh
353)"
Doğrusu da,
Günday'ın söylediği gibidir. Ali Arabacı'ya göre "Yadırganan, bilim adamı
sıfatına sahip bir kişinin, inandığı görüşlerini her ortamda, her şekilde ve
bilimsel etik kuralları içinde söyleyememesidir. Galiba asıl esef edilecek olan
da budur."
Davacılar adına Ali
Arabacı, yasanın öncelikle aradığı koşulun „kurulduğu dönemde geçerli olan imar
planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmek' olduğunu hatırlatır
ve "Gerek 1/25000'lik, gerekse 1/1000'lik planlar iptal edildiğine göre,
ortada geçerli bir plan yok demektir. Geçersiz planlar esas alınarak alınan
izinlerin yasallığından da söz edilemeyeceği gibi bu izinler yok
hükmündedir" der.
Cargill'in
itirazına yanıt şöyle bağlanır: "Tesisin kurulmasına ilişkin Yüksek
Planlama Kurulu Kararı, plan değişikliği kararları, ruhsatlar ve emisyon izin
kararları iptal edildiğine göre, hukuka aykırılığı saptanmış bu kararlara göre
verilen izinlerin de hiçbir dayanağı kalmamış demektir. Bu tür kararlar
nedeniyle de 'kazanılmış hak'tan söz edilemez."
Kaldı ki DİDDGK,
Bayındırlık Bakanlığı'nın 25 binlik plan değişikliğine ilişkin iptal kararına
karşı yapılan karar düzeltme istemini reddeder. Karar usul ve hukuka uygundur,
düzeltmeyi gerektiren bir sebep bulunmadığından istemin reddine karar verilir.
([126])
Hükümetin
müsteşarı, hükümetin valisi!
Mahalli İdareler
Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı makamına, Bursa Büyükşehir ve Gemlik
Belediye başkanlarıyla ilgili şikayetleri iletir. Tahmin edilir ki, yazının
içeriği, başkanlar Hikmet Şahin ve Mehmet Turgut hakkında soruşturma açılmasına
gerek olmadığı yönündedir. Yazının altındaki onaylarda yine Şahabettin Harput
adı görülür. Harput bu kez İçişleri Bakanlığı Müsteşarıdır. (179)
AKP Hükümeti'nin,
2013 yılında emekliliğine günler kala Bursa Valiliği'nden aldığı ve "17
Aralık Operasyonu"ndan sonra paralel devlet yapısında yer aldığı
iddialarıyla gündeme gelen Şahabettin Harput'u, Bursa'dan ayrılırken sarf
ettiği "Ben hükümetin valisiyim" sözleri de "paralel vali"
suçlamasından kurtaramaz. Kaldı ki Harput, Bursa Valiliği görevindeyken,
Fethullah Gülen Cemaati'ne bağlı Bursa Orhangazi Üniversitesi'ne de usulsüz
arazi tahsisi ile gündeme gelir, emekliliğinden sonra da bu üniversitenin
mütevelli heyet başkanı olur. Harput, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra
da FETÖ/PDY davası kapsamında tutuklanarak cezaevine konulur.
O Şahabettin
Harput'a "Ben hükümetin valisiyim" dedirten de, yine Gemlik
Belediyesi'nin bir yolsuzluk soruşturması nedeniyle tutuksuz yargılanan ve
açılan davaların tümünden beraat eden Gemlik'in CHP'li belediye başkanı Fatih
Mehmet Güler'in görevine iade edilmemesine ilişkin kararlarıdır. Zira doğuda
KCK, batıda yolsuzluk davalarından tutuklanıp hapis yatmış, serbest
kaldıklarında da görevlerine iade edilmiş belediye başkanları varken, Güler'in
göreve iade edilmesine onay vermeyen Harput, bu tavrıyla hukukun gereğini
değil, hükümetin talimatını yerine getirdiğini onlarca Bursalı gazetecinin
önünde açıkça ifade etmiştir.
Cargill
mücadelesinde 2005 yılı da sona erer. Umutlarda filizlenmeye neden olan yeni
yıl, Türkiye'nin onur savaşında zafer getirecek midir? Şu ana kadar ki
gelişmelere bakarak, umutlu olmayı gerektirecek bir ipucu yoktur elbette.
Sayın ataç: Cargill
çok güçlü
2006 yılında
gözlerimizi Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç'ın sözleriyle
açıyoruz. Hürriyet USA internet sitesinde Hayri Çetinkaya'nın kaleme aldığı
haberin spot cümlesi şöyledir:
"Sayınataç,
yaşadıkları tüm zorluklara karşın Türkiye'ye inandıklarını ve bu pazarı,
zorunlu bir durum olmadıkça kaybetmek istemediklerini açıkladı."
Sayınataç'ın tırnak
içinde verilen sözleri,göz bebeklerinde Amerikan Doları amblemi olanlarda
heyecan yaratacak türdendir. Şöyle der Sayınataç:
"1998'den bu
yana Bursa Orhangazi'de yaşanan sorunlar yüzünden bazı yatırım fırsatları
kaçırıldı. Mesela Cargill, geçen sene Rusya'ya 250 milyon dolar yatırım yaptı.
Bu ve buna benzer yatırımlar Türkiye'de yapılabilirdi. Cargill'den, nakit
zengini bir şirket olarak her yıl, dünyanın çeşitli bölgelerinde yatırım için
yaklaşık 3 milyar dolar nakit akışı var. Bu kaynaktan Türkiye de
yararlanabilir."
Orhangazi Fabrikası
ile ilgili hukuki sürecin kendilerine maliyetinin 2 milyon doları bulduğunu
söyler Sayınataç ve arazi sorunlarının çözümünde hükümetin kendilerine yol
gösterdiğini, destek verdiğini belirtir. Özel endüstri bölgesi kararıyla yargı
sıkıntılarını aştıklarını söyler. Şöyle devam eder: "Fabrikada üretim
devam ediyor. Danıştay kararına karşın fiili imkansızlık nedeniyle geriye dönüş
yok. İşler devam edebilir ve yeni beyaz bir sayfa açılması imkanı doğabilir diye
umuyoruz. Keza biz bir gecekondu olarak kurulmadık."
Haksız da değildir
hani. Cargill'e yol veren Türkiye Cumhuriyeti hükümetleridir. Türkiye'nin
bağımsızlığından, hukuk devleti ilkesinden taviz veren
siyasetçilerdir.Siyasetçilerimiz kuvvetler ayrılığı ilkesini işine geldiği gibi
yorumlamakta, elinde bulundurduğu devlet gücünü her gücün üstünde saymaktadır.
İşte bu anlayıştan aldığı cüretle rahat ve tehditkarkonuşur Amerikalı!
Yargı kararına
karşı "hile"
Cargill davalarının
lokomotifi Bursa Barosu, aralarında diğer davacıların da bulunduğu bazı sivil
toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir basın açıklaması daha yaparak,
kamuoyunu bilgilendirir. Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, süreci kısaca
özetledikten sonra şöyle konuşur:
"Eğer ülkemiz
gerçekten bir hukuk devleti olsaydı, sorun tek davada çözümlenebilirdi. Oysa
idare var olan Anayasal ve yasal kurallara uymak yerine, mahkeme kararlarını
bertaraf edebilmek için yetkilerini sınır tanımaksızın kullanma yolunu seçti.
Yargı kararlarını etkisiz kılmak için yasa, yönetmelik ve plan değişikliklerine
gittiği gibi, Bakanlar Kurulu kararıyla da hile kullanarak yargıyı yok saymaya
devam etti."
Asude Şenol,
gelinen noktada Cargill'de üretimin durdurulması ve tesislerin derhal sökülmesi
gerektiğini söyler ancak bu mümkün değildir artık!
Ne kadar sıkıntılı
olsa da yargıya güvenmekten, çareyi orada aramaktan başka yol yoktur elbette.
Yargı kararlarını uygulamadığı için hakkında şikayette bulunulan Bursa Valisi
Oğuz Kağan Köksal ile ilgili olarak soruşturma izni vermeyen İçişleri Bakanlığı
işleminin iptal davasında karar çıkar. Danıştay 1. Daire, Cargill'in
kurulmasına olanak tanıyan Bakanlar Kurulu kararı, Başbakanlık ve Çevre
Bakanlığı yazılarının kanunsuz emir olduğu, bunlara dayanılarak yargı
kararlarının yerine getirilmemesinde Oğuz Kağan Köksal'ın sorumluluğu bulunduğu
sonucuna varır ve İçişleri Bakanlığı kararının kaldırılmasına hükmeder. ([127])
Bu kararın örneği
daha sonra, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan tazminat davası
dosyasına da eklenir.
Bu arada Gemlik
Belediyesi'ne, Bursa Barosu Başkan Yardımcısı Zeki Kahraman imzalı bir yazı
gönderilir. Cargill'in ruhsat başvurusu olup olmadığı sorulur. Verilmişse
ruhsat örneğinin Bursa Barosu'na gönderilmesi istenir.
Gemlik Belediye
Başkanı Mehmet Turgut'un yanıtına göre Cargill, ruhsat talebi için 6 Ocak
2006'da başvurmuştur. Gemlik Belediyesi de Bursa Büyükşehir Belediyesi,
Bayındırlık ve Sanayi bakanlıklarına sormuştur. Üç kurumdan gelen yazılara dayanarak
da Cargill'e yenileme ruhsatı verildiğini bildirir. ([128])
Zeki Ergezen'e
tebligat skandalı
Cargill ile ilgili
hukuksuz imar planı değişikliklerinde onayı bulunan Bayındırlık ve İskan Bakanı
Zeki Ergezen hakkında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte açılan
tazminat davasının tebligatı da skandala dönüşür.
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nce19 Aralık 2005'te PTT Tebligat Müdürlüğü'ne gönderilen
yazıda, Bursa Barosu tarafından açılan tazminat davası tebligatının Zeki
Ergezen'e iletilmesi ve tebellüğ belgesinin duruşmanın atılı olduğu 28 Şubat
2006 tarihine kadar mahkemeye ulaştırılması istenir. Ancak posta dağıtıcıları
Satılmış Gökkaya ve İbrahim Özipek, Ergezen'in kapısını defalarca çalar ama bir
türlü ulaştıramaz.Dağıtıcılar, tebligat mazbatasının üstüne şu notu düşer:
"Bursa Asliye
Birinci Hukuk Hakimliği tarafından 2005/245 sayılı, Milletvekili Zeki Ergezen
adına gönderilen tebligat, muhatabın adresine defalarca gidilmesine rağmen
sekreteri Çetin Tufan, Danışmanı Rezzan Serin tarafından alınmadığı gibi,
milletvekilimize ulaştırılamadığından imzadan imtina istemi
uygulanmıştır."
Zeki Ergezen'in
tebligatı almamasının altında bit yeniği vardır ki,öncesindeki mahkeme
tutanaklarına bakıldığında ortaya çıkar. 18 Ekim 2005 tarihli celsede,Ergezen
adına çıkarılan ilk tebligatın döndüğü ve usulsüz yapıldığı görülür. Davacılar,
dava açıldıktan sonra bakanlık görevinden ayrılan Ergezen için TBMM'ye tebligat
çıkarılmasını ister. Duruşma 14 Aralık 2005'e ertelenir. O gün gelir. Mahkeme,
tebligatın „bila tebliğ' döndüğünü görür. Davacılar, Tebligat Kanunu'nun 18.
maddesine göre işlem yapılmasını isterler. Davalının tebligatı almaması ya da
bulunamaması durumunda Meclis İdare Amirliği'ne yapılması hükme bağlanır.
Duruşma 28 Şubat 2006'ya bırakılır. O gün de gelir. Ergezen'e gönderilen
tebligat henüz dönmemiştir. Davacılar, tebligat evrakının dönüşünün
beklenmesini ister. Duruşma 5 Nisan 2006'ya ertelenir.
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş'tir. Uzun yıllar alacak bu davada Keleş'in
bazı kararları Türk hukuk literatürüne yeni kavramlar kazandıracaktır!
Bakanlar Kurulu
kararına yürütmeyi durdurma
Danıştay 10. Daire,
Cargill sahasını özel endüstri bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararının
yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davada ilk kararını 8
Şubat 2006 tarihinde verir. Danıştay Tetkik Hakimi Demet Ünal, kararın hukuka
uygun olmadığını savunarak, yürütmeyi durdurma isteminin kabul edilmesi
gerektiğini savunur. Savcı Metin Çetinkaya ise İYUY'nın öngördüğü koşulların
gerçekleşmediği savıyla istemin reddini savunur. Ancak şöyle hüküm kurulur:
"Cargill Tarım
San. Ve Tic. AŞ'ye ait olup, tarımsal amaçlı kullanılacak alanda kaldığı
anlaşılan taşınmazlar üzerine endüstri tesisi kurulmasına olanak sağlayan
1/25.000 ölçekli ve söz konusu tesisler ile o dönemde alınan izinlerin
dayanağını teşkil eden İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nın hukuka aykırılığı
yargı kararıyla saptanarak iptal edilmiştir. İptal edilen idari işlem (plan)
tesis tarihinden itibaren hukuk alanından bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan
kalktığından, olaya bu madde hükmünün uygulanması suretiyle söz konusu alanın
endüstri bölgesi olarak ilan edilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
...yürütmenin durdurulması isteminin kabulü ile dava konusu 5.7.2005 tarih ve
25866 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5.5.2005 tarih ve 2005/8944 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı'nın yürütmesinin durdurulmasına..."([129])
Danıştay 10. Daire
ek olarak, Cargill'in müdahil olarak davaya katılmasını da kabul eder.
Buna karşın
Cargill'e Bursa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından B Grubu Emisyon
İzin Belgesi ([130]) ile 5 yıl süreli Deşarj İzin belgesi ([131]) verilir. İki
izin belgesinde de Vali Yardımcısı Hakan Yusuf Güner'in imzası görülür.
Süresi geçen geçici
madde yeniden!
Cargill'in
bulunduğu alanın "özel endüstri bölgesi" ilan edilmesi de sorunu
çözmemiştir. Zira bu kararla ilgili açılan davada da yürütmenin durdurulması
kararı çıkmıştır.
Cargill, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun geçici maddesiyle sağlanan olanağı da
değerlendirmemiştir. Bu madde Cargill yetkilileri tarafından fark edilmemiş
olamaz elbette! Büyük olasılıkla, yeni bir bedel ödemekten kaçındıkları için bu
fırsatı kullanmamışlardır. Olsun! Hükümet yeni bir çözüm bulur nasılsa!
AKP Hükümeti, Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nu görevlendirir. Karapaşaoğlu, TBMM
Başkanlığı'na bir yasa teklifi verir. Teklif, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu'na bir geçici madde eklenmesine ilişkindir. Karapaşaoğlu'nun
teklifindeki geçici madde, süresi geçen maddenin aynısıdır:
"11.10.2004
tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış
bulunan ve tarımsal bütünlüğü bozmayan arazilerin istenilen amaçla kullanımı
için, altı ay içerisinde bakanlığa başvurulması, hazırlanacak toprak koruma
projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi
için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir."
Bu kanunun 19 Ocak
2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayın tarihinde yürürlüğe gireceği de bir
madde olarak eklenir.
Altan Karapaşaoğlu,
teklifin gerekçesinde Cargill'den bahsetmez tabii ki ama şöyle der:
"Belirlenen altı aylık süre içerisinde vatandaşlarımızın bir kısmı çeşitli
nedenlerden dolayı bu düzenlemeden yararlanamamıştır. Bu vatandaşlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir." ([132])
Güven yargıya mı,
idareye mi?
Cargill Türkiye Murahhas
Azası Mustafa Sayınataç'ın, 21 Mart 2006 tarihinde gazetelere yansıyan bir
demecindeki ifade bu soruyu doğurur. Sayınataç, "Cargill, 1998 yılında
başladığı ve tamamen idarenin yönlendirmesi ile bütün kanuni yükümlülüklerini
yerine getirerek sürdürdüğü yatırım ve ticari faaliyeti sürecinde Türkiye'deki
inancını kaybetmemiştir. Ayrıca Cargill olarak Türk yargısına güvenimizin devam
ettiğini özellikle belirtmek isteriz" der.
Fakat güvenin
yargıya değil, idareye olduğu çok açıktır. Siyasi irade, Cargill'e ilişkin her
türlü sorunun aşılması konusunda ABD başkanlarının ricasını yerine getirmek
için elinden geleni yapmaktadır. Yasaysa yasa, yönetmelikse yönetmelik, yargıya
müdahaleyse müdahale.
Davacılar
yılgınlığa düşmez elbette. 4 Nisan 2006'da Baro, Mimarlar, Doğader, Ziraat
Mühendisleri, Şehir Plancıları, Levent Gencelli, Lütfi Kırayoğlu ve Gürhan
Akdoğan, Gemlik Belediyesi'nin Cargill'e 15 Şubat 2006'da verdiği yapı ruhsatı
ve dayanağı olan 8 Eylül 2005 tarihli uygulama imar planının iptali ve
yürütmenin durdurulması istemli yeni bir dava daha açar.
Fabrika alanını
özel endüstri bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararı hakkında yürütmeyi
durdurma kararı da verilmiştir. Önceki ruhsat ve izin kararları mahkemece iptal
edilen Cargill firmasına ait fabrika ruhsatsız ve kaçaktır. Endüstri Bölgeleri
Kanunu'nun geçici maddesinde belirtilen "kurulduğu dönemde geçerli olan
imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş" olduğundan
söz etmek ve bu maddeye dayanarak yenileme ruhsatı düzenlemek de olanaksızdır.
Dolayısıyla Gemlik Belediyesi'nce yapılan plan değişikliği, bu plana dayalı
yapı ruhsatı hukuka aykırıdır, iptali gerekir.
Başbakanlık'tan
utanç belgesi!
İdare paniğe
kapılır. Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nden, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na
gönderilen yazı, 'siyasetin/bürokrasinin utanç vesikası'olarak tarihe geçer.
([133]) Yazının birinci paragrafında, Cargill'in kurulmasına olanak sağlayan
idari işlemlerle ilgili açılan davaların idare aleyhine sonuçlandığı
hatırlatılır. İkinci paragrafta, Danıştay'ın, Bakanlar Kurulu kararı hakkında
verdiği yürütmeyi durdurma kararından bahsedilerek şöyle devam edilir:
"Bunun üzerine
davalara karşı hazırlanacak dilekçelerde izlenecek stratejiyi belirlemek ve
yargı süreci sonunda verilebilecek olası bir aleyhe karara karşı izlenecek yol
ve yöntemleri tespit etmek üzere Başbakanlıkta 10.4.2006 tarihinde Müsteşar
Yardımcısı Mustafa Çetin'in başkanlığında, Başbakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Cargill Firması
yetkililerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiştir.
Yapılan toplantıda
Danıştay 10. Dairesi'nce verilen yürütmenin durdurulması kararının tesisin
faaliyetlerini durduracak nitelikte olduğu belirtilerek, tesisin faaliyetine
devamının sağlanabilmesi için hukuki yönden neler yapılabileceği tartışılmış,
sonuçta bakanlığınızın faaliyet alanı ile ilgili olarak;
1- 5403 Sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda yapılacak bir değişiklikle, ildeki
kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite temsilcileri yanında sivil toplum
örgütü temsilcilerinin katılımıyla oluşan Toprak Kurulu'nun bu kanundan
kaynaklanan yetkisinin, tarım ürünü işleyen ve ileri teknoloji kullanan mevcut
tesislerin bulunduğu alanlar için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na
devredilmesinin sağlanabileceği ve böylece sivil toplum örgütlerinin bu
konudaki olumsuz tutumlarının bertaraf edilebileceği;
2- 5403 sayılı
kanunun geçici 1. maddesinde yer alan, gerekli izinler alınmadan tarım dışı
amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmayan tarım arazilerinin
istenilen amaçla kullanımı için bakanlığa müracaatta tanınan 6 aylık sürenin,
yapılacak bir kanun değişikliği ile altı ay daha uzatılmasının şirketin
izinlerini yenileyebilmesine imkan vereceği ve böylece faaliyetine devamını
sağlayabileceği görüşleri ortaya konmuştur.
Belirtilen bu
görüşlerin bakanlığınızca incelenerek, sorunların aşılması için gerektiği
düşünülen çalışmaların yapılması hususunu değerlendirmelerinize ve bilginizi
rica ederim. İmza, Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin..."
Sivil toplumdan çok sert tepki
Bu ibret belgesi
ortaya çıktığında yankısı sert olur. Bursa Barosu, Ziraat Mühendisleri Odası ve
Tema Vakfı yöneticileri, 12 Mayıs 2006 tarihinde İstanbul Levent'te bulunan
1907 Fenerbahçe Derneği'nde ortak basın açıklaması yapar.Açıklamada çarpıcı
ifadeler yer alır.
"Başbakanlık
tarafından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na gönderilen yazı ile Anayasanın 44 ve
45. maddeleriyle ülke toprağını korumakla ödevli kılınan hükümetin en üst
organının, toprağı talan ettiği yargı kararıyla belgelenen bir yabancı
yatırımın sürmesi amacı ile bu firmanın da katıldığı toplantılarda çözüm arama
çabası içine girdiği açıktır.
Anayasanın 6.
maddesinde dile getirilen 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti
egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle
kullanır' temel ilkesine rağmen, hükümetin yabancı bir kuruluşun yararı için ve
o kuruluşla birlikte hukuk dışı çözüm arama çabası, kanımızca açık bir anayasa
ihlali girişimidir.
TC Başbakanlığının;
yabancı bir firmanın ofisi anlamına gelecek biçimde kullanılması, yabancı
firmalara verimli arazileri pazarlayan bir konuma düşürülmesi, ulusal egemenlik
ilkesi bakımından da kanımızca ürkütücü ve ibret vericidir.
Bu ülkede ulusal
doğal varlıklarımızın korunmasını toplumsal bir görev sayan yurtsever
yetkililerin, görevlilerin ve siyaset insanlarının, her koşulda var olacağına
içtenlikle inanıyoruz. Kuruluşlarımız ulusal egemenlik ilkesine, demokratik
sorumlu sivil katılımcılığa ve ülke yararlarına aykırı bu girişimlerin
geriletilmesi ve gündemden çıkarılması için, demokratik olanaklarını
kullanmakta kararlıdır."
"Gereği için
bakanlığa gönderdik"
Bursa Barosu Çevre
Komisyonu Başkanı Ali Arabacı'nın,özel endüstri bölgesi ilanına verilen
yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yapılması için başbakanlığa gönderdiği
dilekçeye Başbakan adına 1. Hukuk Müşaviri Ümit Ulvi Canik yanıt verir.Yanıtta,
dilekçenin gereği yapılmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Kanunlar ve
Kararlar Genel Müdürlüğü'ne gönderildiği bildirilir. ([134])
Gemlik Belediyesi
de, Cargill'in yapı ruhsatı iptali istemiyle açılan dava kapsamındaBursa 3.
İdare Mahkemesi'ne savunma verir. Savunmanın temeli, Cargill'e yapı ruhsatı
verilmesini sağlayan imar planı değişikliğinin yasal olduğu yönündedir.
Yasal denilen
dayanak Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan özel endüstri bölgesi
kararıdır oysa. Endüstri Bölgeleri Kanunu ve Bakanlar Kurulu kararı uyarınca
yapılan plan değişikliğine, 30 günlük askı süresince itiraz olmadığı da başka
bir savunma malzemesidir. Bu gerekçelerle, ruhsat ve dayanağı olan planın
yürütmesinin durdurulması ve iptal istenen davanın reddi gerektiği ileri sürülür.
Bu savunma, 3.
İdare Mahkemesi Heyeti'ni ikna etmeye yetmez elbette. Mahkeme, ruhsatın ve
planın yürütmesini durdurmuştur. Kararın gerekçesi de çok uzundur. Yapılan
işlemlerin hukuka aykırı olduğu, şöyle anlatılır: "Cargill Tarım Sanayi ve
Ticaret AŞ'ye ait taşınmazın, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında tarımsal
niteliği korunacak alanda kaldığı anlaşılmıştır. Bu taşınmaz üzerine endüstri
tesisi kurulmasına olanak sağlayanve daha önce alınan izinlerin dayanağını
oluşturan 1/25.000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planında yapılan değişiklik
yargı kararıyla iptal edilmiştir. Dava konusu parseli de kapsayan özel endüstri
bölgesi ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının da Danıştay 10. Diresi'nce
yürütmesi durdurulmuştur.Taşınmazı özel endüstri bölgesi olarak belirleyen
1/25.000 ölçekli planın da hukuka aykırı olduğu açıktır. 1/1000 ölçekli imar
planı ve buna dayalı olarak düzenlenen yapı ruhsatında hukuka uyarlık
bulunmamaktadır." (188)
Mahkeme
kararında"Tutacak bir yeri yok bu işin" denmediği kalır adeta.
Cargill
yetkilileri, bu davadan haberdar değildirler ki, davaya katılma dilekçeleri,
Avukat İbrahim Yaşar tarafından ancak 5 Haziran 2006 tarihinde gönderilir.
Dilekçeyle ayrıca, Danıştay 10. Daire'deki davaya bağlantı talep edilerek, dosyanın
Danıştay'a gönderilmesi istenir.
Yalçınbayır'ın
Meclis konuşması!
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'ndeki tazminat davasının 6 Haziran 2006 tarihli duruşmasındaki
gelişme ise şöyledir: Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Zeki Ergezen'e bir türlü
yapılamayan tebligat „ikmalen' dönmüş ve dosyaya konmuştur. Cevaba cevap ve
delillerin bildirilmesi için 30 gün süre verilmiş ve duruşma 13 Eylül 2006
tarihine ertelenmiştir.
Aynı gün Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, TBMM'de gündem dışı söz alarak Bilgi Edinme
Kanunu uygulamaları ve Dünya Çevre Günü nedeniyle bir konuşma yapar.
Türkiye'nin dünya çevre liginde 93'üncü sırada yer aldığını ve AB sürecinde
Türkiye'yi en çok zorlayacak konunun çevre olduğunu söyler.
Yalçınbayır, 24
Nisan 2004'de yürürlüğe giren Bilgi Edinme Kanunu'nun demokratik ve şeffaf
yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak,
kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri
düzenlediğini hatırlatır. Türkiye'nin, çevre hakkıyla ilgili bilgiye erişmeye
ve yargı gücüne ilişkin Aarhus Sözleşmesi'ni 1998'den beri imzalamadığını,
Meclis'e getirilmediğini belirtir.Bilgi Edinme Kanunu'ndan yararlananlara
ilişkin istatistikleri de açıklayıp şöyle devam eder Yalçınbayır: "Bürokrasiyi
en fazla tedirgin eden talepler, kararlarının nedenlerini açıklama konusundaki
tereddütlerdir. Gerekçeli bilgi verilmemesidir. Zamanında ve tatminkar bilgi
verilmemesidir. Bilgi Edinme Kanunu idareyi sadece bu taleplerle baş başa
kalmakla bırakmıyor, talepleri karşılama konusunda idareye yükümlülükler
veriyor. (...) Çevresel Karar Alma Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru
Sözleşmesi, çevre hukukuyla ilgili yargı kararları çok önemli ölçüde Türkiye'de
uygulanmamıştır. 53'üncü Hükümet,
mahkeme kararına rağmen, Bakanlar Kurulu prensip kararıyla, 54'üncü Hükümet
aynı şekilde prensip kararıyla, 57'nci Hükümet aynı şekilde prensip kararıyla
sistemi altüst etmişler ve apaçık Anayasayı ihlal suçu işlemişlerdir. Buna
benzer uygulamalar güveni sarsıyor." ([135])
"Cargill
kapanıyor, sevinin!"
Bursa Hakimiyet
Gazetesi'nde Murat Kuter, bu başlıkla bir yazı kaleme alır. Yazının tek taraflı
bilgiye dayalı olduğu açıktır. İfadeleri de oldukça çarpıcıdır:
"Türkiye
Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Kararıyla "Özel Endüstri Bölgesi ilan edilmiş
bir bölgede bu ülkenin yasalarına göre kurulmuş bu Amerikan şirketi ile yılan
hikayesine dönüşen bir uğraşı başlatıldı. Bursa'da bunca yasadışı iş olurken
ağızlarını açmayanlar, bir dönemlerin saplantı haline gelmiş 'Yankee go home'
mantığı ile adeta saldırıya geçtiler. Kimi siyasi rant, kimi popülizm peşinde
koşan insanlar uzunca bir süre medyayı işgal edip, onca önemli gündem varken,
bu konuyu gündeme taşıdılar."
Kuter, Cargill'in
ne kadar yararlı bir şirket olduğunu anlatır. Kapanırsa kaybın ne olacağına
ilişkin yorum yapar. Kuruluşun mısır üreticisi çiftçiye 50 milyon dolar katma
değer sağladığından söz eder ve yazısını "Yok olan tarıma bir darbe de siz
vurun. Gözünüz aydın..." diye bağlar. (190)
Biir parantez
açarak, Murat Kuter'in de bir dönem BUSİAD basın danışmanlığı yaptığını
hatırlatalım.
.ve ertesi gün yani
9 Haziran 2006 tarihinde Cargill bir kez daha kapatılır. Gemlik Belediyesi'nden
Zabıta Memuru Hayrettin Kahraman, İnşaat Teknikeri Orhan Yeşil, Fen İşleri
Müdürü Ahmet Turan'ın imzaları bulunan tutanakta, işlemler ve yargı kararları
sıralanır ve şöyle denir: ".iptal kararlarının uygulanmasını sağlamak
amacıyla 09.06.2006 gün saat 16.30'da sözü edilen tesise gidilmiş ve tesisin bu
izinlere dayanılarak yürütülen faaliyeti durdurulmuştur."
Cargill
yöneticilerinin de beklediği bir durumdur bu. 13 Haziran'da Bursa 3. İdare
Mahkemesi'ne bir dilekçe daha verilir. Av. İbrahim Yaşar, daha önce verdikleri,
müdahillik ve bağlantı talebine ek olarak, İTÜ öğretim üyeleri Prof. Dr. Yücel
Ünal, Prof. Dr. Hale Çıracı, Doç. Dr. Mehmet Ocakçı'nın imzaları bulunan
planlama ve imar, DSİ 1. Bölge Müdürlüğü'nün de lokal hidrojeolojik ve jeofizik
araştırma raporlarının dosyaya eklenmesini ister.
Çölaşan: İsyan
ediyorum
Gazeteci-Yazar Emin
Çölaşan,14 Haziran 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde „Perdenin
arkası' başlıklı bir yazı kaleme alır. Çölaşan, Başbakanlık'taki Cargill
toplantısından bahseder ve devam eder: "Peki sonra ne oldu? AKP Bursa
Milletvekili Altan Karapaşaoğlu adına acele bir kanun teklifi hazırlattılar.
Sadece iki maddeden oluşan bir teklif! Bu teklif kabul edildiğinde yargı
kararları aşılmış olacak ve Cargill firması Bursa'da birinci sınıf tarım
arazisi üzerine tesislerini şakır şakır kuracak. Bu teklif hemen TBMM
Başkanlığı'na verildi. Peki sonra neler oldu? Cargill firmasının acelesi vardı.
AKP bu kanun teklifini hemen gündeme aldırdı. TBMM Tarım Komisyonu, 15 Haziran
2006 günü, yani yarın bu gündemle toplanacak, teklifi AKP oylarıyla kabul edip
genel kurula gönderecek. Orada da beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle kabul
ediliverecek!"
Çölaşan, "Bir
yabancı firmanın çıkarları uğruna hukuk çiğneniyor. Başbakanlık adeta Cargill
firmasının hukuk bürosu olmuş, Başbakanlık makamı yabancı firmanın avukatlığına
soyunmuş. İşte size acıklı, yüz kızartıcı bir perde arkası!" der ve ertesi
gün yine Cargill'i yazar.
Bu kez
başlık"Cargill olayını deştikçe"dir:"Cargill'i kurtarmak için
uygulanmayan yargı kararları, Başbakanlıkta yapılan toplantılar, yazışmalar,
işi kılıfına uydurma çabaları... Cargill, Türkiye'yi uzaktan kumandayla -ama
tam içimizden- yönetiyor. Cargill için şimdi yasa çıkarılmak isteniyor.
İnanılır gibi değil. Bu firmayla uzaktan yakından ilgim yok. Ama ülkemin böyle
bir sömürge gibi yönetilmesini içime sindiremiyorum. Pek çok sahipsiz
-torpilsiz-, hükümette arkası ve adamı olmayan firmanın batmasına göz
yumulurken, gücünü yabancılardan, Arap şeyhlerinden, AB ve ABD'den alan
böylelerinin hukuk bile çiğnenerek korunup kollanmasına isyan ediyorum."
Bir yürütmeyi
durdurma kararı daha
Cargill'in
bulunduğu alanın sorumluluğunu bir idareden başka bir idareye vererek, hukuki
sorumluluktan kurtulmayı ya da zaman kazanmayı planlayan siyasi irade, her
denemede yargı duvarına çarpar. Danıştay 6. Daire'den bir yürüteyi durdurma
kararı daha çıkar. Davacılar, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, İznik Gölü Çevre
Düzeni Planı'nda 12 Ağustos 2005 tarihinde yaptığı plan değişikliğinin iptalini
ve yürütmenin durdurulmasını istemiştir. Yüksek yargı, "Danıştay Onuncu
Dairesince hukuka aykırı bulunarak yürütmesi durdurulan Bakanlar Kurulu kararı
esas alınarak yapılan 1/25.000 ölçekli plan değişikliğinde hukuka uyarlık
bulunmamaktadır. Bu nedenle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne..."
şeklinde karar verir. (191)
Cargill evrakları
arasında "Sayın Milletvekilim" diye başlayan ve altında Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez imzası bulunan 16 Haziran 2006 tarihli bir mektup
dikkat çekicidir. AKP içerisindeki çıkışlarıyla bilinen ÇömezWikipedia'ya göre,
parti grup toplantısının basına kapalı bölümünde seçim bölgesine kaynak
aktarımında ve Gemlik Gübre AŞ'nin özelleştirilmesindeki uygulamalar konusunda
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a yönelttiği eleştiriler ve Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'a yakın Atasay Kuyumculuk'un sahibi Cihan Kamer'i işaret ederek değerli
taş ithalatında verginin sıfırlanmasına ilişkin dile getirdiği sorular
nedeniyle 28 Şubat 2008 tarihinde parti disiplin kuruluna sevk edilir. AKP
Müşterek Disiplin Kurulu, "partiyi küçük düşürdüğü gerekçesiyle"
Turhan Çömez'i 8 Nisan 2008'de partiden ihraç eder. 1 Temmuz 2008'de Ergenekon
adlı örgüt soruşturması kapsamında hakkında yakalama emri çıkarılır. Fakat
İngiltere'de dil eğitimi (!) gördüğü için yakalanamaz. İngiltere'den siyasi
sığınma talebinde bulunur, başvurusu kabul edilir. Kendisine 2011 yılında 5
yılsüreyle ilticahakkı verilir.
İşte o Turhan Çömez
TBMM Tarım Komisyonu üyesi milletvekillerine yazdığı mektupta şöyle der: "TBMM
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşecek olduğunuz, Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu'na Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
ilgili çalışmalarınızda değerlendirilmek üzere bir bilgi notu hazırladım.
Aşağıdaki nottan da anlaşılacağı gibi, görüşülecek olan kanun teklifinin bir
şirket adına çıkarılıyor olduğu kanaati ortaya çıkmaktadır. Geçen dönemlerde,
bahse konu şirketin özellikle korunuyor olduğu düşüncesi, kamuoyunu çok
rahatsız etmiş ve spekülasyonlara yol açmıştır. Zat-ı alinizin, kanun
teklifinin görüşmelerinde, bu kanaati ihmal etmeyeceğinize ve ekteki bilgileri
dikkate alacağınıza olan inancım tamdır."
Turhan Çömez'in
notunda, Cargill'in ne olduğu, ürettiklerinin nerelerde kullanıldığı, mısır
şurubu piyasasının bilinmeyenleri ile ithal ettiği mısırın GDO'lu olup
olmadığının bilinmediği ifadesiyer alır.
Tazminat davasında
son durum
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz
Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Gemlik Belediye
Başkanı Mehmet Turgut hakkında açılan tazminat davasında davalıların yanıtına
yanıt da 16 Haziran'da mahkemeye verilir. Öncelikle aktif dava ehliyeti
olmadığı öne sürülen isimler, hem iç yargı, hem de AİHM içtihatlarından
örnekler vererek savunulur. Savunmanın temelini "Uygulanmayan yargı kararı
nedeniyle tazminat davası açabilmek için, mutlaka uygulanmayan yargı
kararlarının verildiği davanın tarafı olunması şartının aranmaması
gerekmektedir" ifadesi oluşturur.
Davalıların,
savunmalarında "husumetin kendilerine yöneltilemeyeceği" iddiasına
karşılık, başbakanın, bakanın, valinin, belediye başkanlarının hangi
dayanaklarla davalı gösterildiği sıralanır. Zira her biri, mahkeme kararlarını
uygulamakla yükümlüdür. Yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılacak davada
davalı konumunda bulunacak idareyi, ilk davada „taraf' olup olmaması değil,
yargı kararını uygulamakla yükümlü olup, olmaması belirlemektedir. Dolayısıyla
taraf olmadığı bir davada verilen yargı kararını uygulama yükümlülüğü bulunan
bir idare, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılacak tazminat
davalarının davalısı olabilmektedir. Anayasanın 138. maddesi uyarınca, davada
taraf olmasa dahi hiç kimsenin yargı kararının icaplarını yerine getirmekten
kaçınması mümkün değildir.
Davalıların zaman
aşımı iddiası da dayanaksızdır. Zira yargı kararının uygulanması için idareye
tanınan otuz günlük sürenin bitimi tarihinden başlamak üzere,10 yıl içinde
olmak kaydıyla, zararın ve yargı kararını kasten uygulamayan kamu görevlisi
hakkında öğrenilmesinden itibaren 5 yıl içinde tazminat davasının açılması
gerekir. Cargill olayında bırakın 30 günlük uygulama süresinden itibaren 5
yıllık sürenin geçmesini, karar tarihinden itibaren bile ne 1 yıllık ne de 5
yıllık süre geçmiştir.
Bakanlar Kurulu
Prensip Kararı da, yargı kararının dolanılması anlamına gelmektedir. Böyle bir
durum,hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği ilkelerinin dayandığı hukuk devleti
prensibine aykırılık oluşturmaktadır. Başbakanlık ve bakanlıkların yazıları
„kanunsuz emir'dir. Sadece yargı kararını uygulamamak, manevi tazminata karar
vermek için yeterli sayılmaktadır. Davada manevi tazminata karar verilmesi için
bütün koşullar mevcuttur.
Bozma talebi ve
Cargill'e ret
Davacılar, Ankara
9. İdare Mahkemesi'nin, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal'la ilgili şikayeti
işleme koymayan İçişleri Bakanlığı işleminin iptal davasında verilen ret
kararını temyize götürür. Dilekçede,dava konusu İçişleri Bakanlığı işleminin,
idare tarafından düzenlenen, idari bir faaliyete ilişkin, kamu hukuku
kurallarına göre gerçekleşmiş, kamu gücü kullanılarak alınmış, kesin ve icrai
nitelikte bir karar olduğu ve bu nedenle idari bir işlem sayılması gerektiğinin
açık olduğu yazılır. İdarenin işlemlerinde keyfiliğe yer olmadığı vurgusuyla
idare mahkemesi kararının bozulması istenir.
Öte yandan DİDDGK,
Bakanlar Kurulu'nun özel endüstri bölgesi ilanına ilişkin yürütmenin
durdurulması kararına, davalı Başbakanlık ile müdahil Cargill'in itirazını
reddeder. ([136])
Gemlik Belediyesi
de Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin, ruhsat ve plan değişikliğinin yürütmesinin
durdurulması kararına itiraz eder.
Cargill ile ilgili
iptal davalarının davacıları adına Bursa Barosu'nun 6 Temmuz 2006'da yaptığı
basın açıklamasında, o ana kadar olan gelişmeler özetlenir. Açıklamanın ana
fikri ise "hukuk olmadan ekonomik gelişme olmayacağı"dır.
Prof. Dr. Mümtaz
Soysal'ın, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan „Hukukun son uyarısı' başlıklı
yazısında şu görüşler dikkat çeker: "En başta, kamu yararına aykırı sonuç
doğurabilecek yargı kararlarının uygulanmamasına ilişkin prensip kararı konusu
geliyor. İdare mahkemeleri özelleştirmeleri iptal ettikçe ya da uygulamaları
durdurdukça iktidarlar bildiklerini okumaktaydılar. Şuna bakın: Yönetimin
hukuka uyması için kurulan mahkemeler kamu yararını düşünmeden karar
almaktaydılar sanki. Hukuka aykırılığı durdurmak başlı başına kamu yararına
hizmet değil mi? Hukuksuzluğun sürüp gitmesi midir kamu yararı? Mahkeme
kararına uymamak, yerine getirilmesini geciktirmek zaten suçtu; önüne kamu
yararı bahanesini koyarak suçu gizlemek, artık katmerli suç olmuş
demektir." ([137])
"Köksal için
kovuşturmaya yer yok"
Diğer
taraftaYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal
hakkındakovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Cargill ile ilgili yürütmeyi
durdurma ve iptal kararlarının uygulanmamasında Köksal'a yüklenecek bir
sorumluluk olup olmadığını araştıran savcılık şöyle der:
"Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nin sözü edilen kararlarının Bursa Valiliği'ne tebliğ edildiği
4.1.2005 tarihinden önce Büyükşehir Belediye sınırlarında yapılan değişiklik
sonucu, imar mevzuatı ile ilgili uygulama yapma yetkisinin ve bu bağlamda
inşaat ruhsat dosyalarının Gemlik Belediyesine devredilmesi sebebiyle Bursa Valiliği'nin
dolayısıyla şüphelinin işlem yapma yetkisi kalmamıştır. Belirtilen nedenlerle
kovuşturmaya yer olmadığına..." ([138])
Bursa Bölge İdare
Mahkemesi de, 3. İdare Mahkemesi'nin verdiği son yürütmeyi durdurma kararına
Gemlik Belediyesi tarafından yapılan itirazı reddeder. ([139])
Ertesi gün, yani 12
Temmuz 2006'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın vekili Avukat Fatih Şahin,
Bursa 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasından ötürü,
davacıların cevabına cevap yazar. Erdoğan'ın vekili, "baroların hukukun
üstünlüğünü savunmak görevini hukukla ilgili herhangi bir olaya müdahalede
bulunabileceği şeklinde yorumlamak, baroların tüm davalarda taraf olacağı
şeklinde gayrihukuki bir sonucun kabulü anlamına gelecektir" diyerek,
Baro'nun, yargı kararının uygulanmadığı iddiasıyla dava açmasının da mümkün
olmadığını ifade eder. Davanın ehliyetten reddini ister.
Avukat Şahin,
esastan ret talebini de önceki savunmada olduğu gibi, "yargı kararlarının
uygulandığı, bu kararlarla ortaya konulan usuli eksiklerin giderilmesiyle, ülke
ekonomisi açısından çok önemli olan bu tesisin hukuka ve mevzuata uygun şekilde
faaliyet yapmasının sağlandığı iddiası"na dayandırır.
Şahin'in iddiasına
göre zaten Başbakanlık, icrai bir makam değil, bir koordinasyon bakanlığıymış!
Dolayısıyla Başbakanlığın diğer kurum, kuruluş, teşkilat ve müsteşarlıkların
görev alanıyla ilgili herhangi bir icrai işlem yapma yetkisi de bulunmamaktaymış!
YPK bünyesindeki DPT, müsteşarlık şeklinde kurulduğu için bu teşkilatla ilgili
iş ve işlemler DPT tarafından yürütülmekteymiş. Dolayısıyla davacı vekilinin
iddiasının aksine ne alınan YPK kararının uygulayıcısı Başbakanlık veya
Başbakan, ne de bir YPK kararının iptaline ilişkin yargı kararının uygulayıcısı
Başbakan, Başbakanlık ya da Bakanlar Kurulu'ymuş! Özeti, yani Başbakanlık
makamı ve başbakanın hiç sorumluluğu yokmuş bu olan bitende!
İdare, Cargill'i
nereye koyacağını şaşırdı?
Gemlik Belediyesi teknik
ekibi, Cargill Tesisleri'nebir kez daha gider ama infaz tutanağına göre ortada
infaz yoktur. Cargill yetkilileri, mahkeme kararlarını uygulamaları için bir
kez daha uyarılmıştır sadece. Altında Gemlik Belediyesi Fen İşleri Müdürü Ahmet
Turan, İnşaat Teknisyeni Orhan Yeşil ve Harita Teknisyeni Mustafa Yuşan'ın,
Cargill adına tutanağı tebellüğ eden Kemal Özbelli'nin imzaları bulunan
tutanak, idarenin Cargill'i nereye koyacağını şaşırdığının da kanıtıdır aynı
zamanda.
Cargill'in
bulunduğu Gemiç Köyü'nün, kanun değişikliğine dayanarak Büyükşehir Belediye
sınırları dışına çıkarıldığı ve yeniden Valilik sorumluluğuna geçtiği bu
tutanakta görülür.Tutanağın ilk paragrafında 3. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi
durdurma kararı anlatılır. İkinci paragraf şöyledir:
"Fabrikada
yapılan incelemede herhangi bir inşaat faaliyeti olmadığı (Tabii ki olmaz, o
tarihte fabrika inşaatı çoktan bitmiş, üretime başlanmıştır) ve 25.07.2006
tarih ve 1049 sayılı Bursa Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü yazısında,
söz konusu taşınmazın sınırları içerisinde bulunduğu Gemiç Köyü'nün 5216 Sayılı
Büyükşehir Belediye Kanunu'na '5390 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'nda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la eklenen geçici 1. madde hükmü uyarınca,
19.07.2006 tarihli bakan onayı ile Büyükşehir Belediyesi sınırları dışına
çıkarılmıştır. "(196) Tutanakta ayrıca, Bursa Valiliği'nin bahsedilen
yazısına dayanarak, her türlü ruhsat işlemlerinin Bursa Valiliği nezdinde
yapılması gerektiğinin de belirtildiği yer alır.
Köksal ile ilgili
karara itiraz
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın, Vali Oğuz Kağan Köksal hakkındaki kovuşturmaya yer olmadığına
ilişkin kararına da 2 Ağustos 2006 tarihinde itiraz edilir. Davacılar, itirazın
kabulü ile görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan Köksal hakkında kamu
davası açılmasını ister.
İtiraz nedenleri
sıralanırken de, eksik inceleme ile karar verildiği savunulur. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı'nın, kovuşturmaya yer olmadığına karar verirken,
yürütmenin durdurulması kararlarına hiç değinmediği, Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin iki iptalkararını görmezden geldiği iddia edilir. Oysa Anayasa ve
İYUY'nın ilgili maddelerince idarenin, yargı kararlarının gereklerini eksiksiz
yerine getirmek gibi sorumluluğu olduğu hatırlatılır.i
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın "Kimi özel durumlarda bu kararların uygulanması fiilen
veya hukuken olanaksız olabilir" şeklindeki bir gerekçenin, yasal dayanağı
olmadığını savunan davacılar, başsavcılığın gerekçesinin Anayasa ve İYUY'na
aykırı olduğunu öne sürerler.
Suçun oluşumu da,
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun yürürlüğünden çok önce olduğuna vurgu yapan
davacılar şöyle der: "Ayrıca, emisyon ve deşarj izin belgesi süresinin
dolmuş ve yenilenmemiş olması, şüphelinin suçsuzluğu anlamına gelmez. Emisyon
ve deşarj izin belgesi bir yıl sonra yenilenmediyse, izin belgesi olmadan
faaliyetini sürdüren fabrikanın kapatılması gerekirdi ki, kapatılmamış olması
görevde yetkinin kötüye kullanılmasından başka bir şey değildir."
Canpolat: Talimat
bekliyoruz
2005 Ağustos
itibariyle Bursa Valiliği'ni yürüten Nihat Canpolat, Çevre ve Orman
Bakanlığı'na bir yazı gönderir. (197) İlgide, Bakanlığın 17 Ağustos 2006
tarihli yazısı vardır. Bakanlık, Danıştay 6. Dairesi'nce verilen, İznik Gölü
Çevre Düzeni Planı'nda yapılan değişikliğe ilişkin yürütmeyi durdurma kararının
gereğinin yapılmasını istemiştir.
Ancak Vali
Canpolat, özel endüstri bölgesi kararıyla birlikte Cargill için, emisyon ve
deşarj izin belgesi ile firmanın yeni yatırımları için "ÇED gerekli
değildir"kararı verildiğini hatırlatarak "Bu itibarla, konuyla ilgili
olarak Danıştay 6. Dairesi'nin 14.06.2006 tarihinde vermiş olduğu yürütmeyi
durdurma kararı üzerine valiliğimizin yapacağı uygulama konusunda
talimatlandırılmasını arz ederim" diye yazar.
Milliyetçi
duruşuyla bilinen Vali Nihat Canpolat'ın"Cargill'in suyuna gitmediği"
bellidir. Başbakan Bursa'ya her gelişinde Cargill'i sormaktadır. Yargı
kararlarından ötürü rahat uyku uyuyamayan Cargill Proje Müdürü Kemal Özbelli
de, Canpolat'ın yaklaşımından ötürü iyice çileden çıkmış ve nasıl bir davranış
sergilemiştir ki, o dönemdeki vali yardımcılarından birininşöyle dediği
anlatılır:
"Kemal Bey,
burası artık eski valilik değil! Yasalar uygulanıyor!"
Yine o tarihlerde
Bursa Valisi Nihat Canpolat'ın bir gecede 4-5 bakan tarafından Cargill için
arandığı söylenir.Bakanlar, Vali Canpolat'tan Cargill'i kurtaracak bir yol
bulmasını isterler. Yargı kararları olduğunu söyler Canpolat. Bakanlardan biri,
Oğuz Kağan Köksal'ı hatırlatarak "Önceki vali uygulamadı da ne oldu?"
diye yanıt verir. Öyle ya Oğuz Kağan Köksal, Bursa'dan İzmir Valiliği'ne, daha
sonra Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atanır. Ardından politikaya soyunur. AKP'den
milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı olur.
Peki ya Nihat
Canpolat'a ne olur?
Zaten
2011seçimlerinde MHP'den Kayseri Milletvekili Adayı olunca iktidar oklarının
hedefi haline gelir. Seçimi az farkla kaybeder. Valilik görevine döner ancak
merkezde tutulur, "ATM Valisi" olur. Bu sürede özel hayatı da
karışır, sudan gerekçelerle geçirmediği soruşturma da kalmaz.
Başbakanın yanıtına
yanıt!
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasında da, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın savunmasına yanıt verilir. Başbakan'ın anayasal ve yasal
sorumlukları bir bir hatırlatılıp şöyle denir:
"Yargı
kararında taraf başbakandır ve Yargıtay'ca mahkeme kararlarını uygulamamaktan
sorumlu tutulmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Çevre ve Orman
Bakanlığı'na yazdığı özetle 'mahkeme kararını uygulamayın' diyen yazısı da
sunulmaktadır. Ya Başbakanlıkta, Cargill yöneticilerinin de katıldığı 'mahkeme
kararlarını bertaraf etmeye yönelik toplantı' yapılmasına, ilgili bakanlığa
talimat gönderilmesine ne demeli?
Böylesine yetkiye
sahip bir kişinin sorumlu olmayacağı nasıl söylenebilir? Başbakan da dahil, tüm
davalılar mahkeme kararlarını uygulamaktan sorumlu olmadıklarını
söylemektedirler. Bu arada davaya konu tesis faaliyetini tüm hızıyla
sürdürmektedir. Devletin üç temel gücünden biri karar veriyor ama anayasal emre
karşın bu kararlar ortada kalıyor. Böyle bir durum hangi hukuk devletinde
vardır?Bir başbakan nasıl olur da kendisinin sorumsuz olduğunu ileri sürebilir?
Başbakanın avukatı
mahkeme kararının uygulandığı iddiasındadır. Başbakan adına yapılan böyle bir
savunma üzüntü vericidir. Kararlar uygulandı da Cargill nişasta fabrikası neden
yerinde duruyor, neden hala faaliyetini sürdürüyor? Neden karar üstüne kararlar
alınıyor? Neden yargı kararlarını bertaraf etmek için yeni yasalar çıkarılıyor?
Böyle bir eylemler zinciri hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülke
yönetimine yakışır mı? Tüm bunlara karşın nasıl olur da hala 'ortada hukuka ve
mevzuata aykırı bir eylem veya işlem bulunmamaktadır' denilebilir?"
([140])
1. Asliye Hukuk
Mahkemesi, esas hakkında görüşlerini hazırlamaları için taraflara 20 gün süre
verir ve duruşmayı 8 Kasım 2006 tarihine erteler.
Faaliyetin
durdurulmasını olurlarınıza...
Avukat Cumhur Özcan
da, 8 Eylül 2006'da Gemlik Belediyesi'ne, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin ruhsat
ve plan değişikliğinin yürütmesinin durdurulması kararıyla ilgili işlem
yapılmasını isteyen yazı gönderir. Belediye Başkanı ve diğer ilgililere yasal
sorumluluklarını hatırlatır, ruhsatsız yapının mühürlenmesini ister. Aksi
takdirde tazminat davası açılacağını bildirir.
Gemlik Belediye
Başkanı Mehmet Turgutise yanıtında, Cargill'in Büyükşehir Belediyesi sınırları
dışına çıkarıldığını, Cargillile ilgili işlemlerin Bayındırlık ve İskan İl
Müdürlüğü'nden yürütülmesi gerektiğini bildirir. Bu arada Bursa 3. İdare
Mahkemesi, daha önce yürütmesini durdurduğu Gemlik Belediyesi'nce düzenlenen
yapı ruhsatı ve dayandığı uygulama imar planı için iptal kararı verir. ([141])
Ertesi gün Bursa İl
Çevre ve Orman Müdür Vekili Dr. Talat Müftüoğlu, valilik makamına yazar. Konu
başlığı, "Danıştay 6. Dairesi'nin Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ
hakkındaki karar"dır. Yazıda süreç özetlenir, Cargill'in kurulmasına
olanak sağlayan tüm işlemlerin ya yürürlüğünün durdurulduğu ya da iptal
edildiği belirtilerek, ".herhangi bir icrai işlem yapılması mümkün
olmadığından ve tesisin faaliyet göstermesine yasal olarak imkan
bulunmadığından, faaliyetinin durdurulması hususunu olurlarınıza arz ederim"
der. Vali Nihat Canpolat da olur imzasını atar. ([142])
Önceki Vali Oğuz
Kağan Köksal hakkında, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı kararına yapılan itiraz da, Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından
ele alınır ve reddedilir. 5. Ceza Dairesi, başsavcılığın kararının eksik
incelemeye dayanmadığına hükmeder.
Kamu otoritesinin
acizliği
Yeniden Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki tazminat davasına dönüldüğünde;Davacıların esas
hakkındaki son beyanları alınır. Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'un
kararların uygulandığı yolundaki savunmasına karşılık"Davalı 3 adet infaz
tutanağı sunmuştur. Öncelikle karar uygulanmışsa 2 ve 3. infaz tutanaklarına
neden gerek duyulduğunu sormamız gerekir. İkincisi, 1 ve 3. infaz tutanaklarının
içerikleri incelenirse, bir yargı kararının uygulanmasından değil, bir kamu
otoritesinin acziyetinden söz edilir. Zira kamu görevlileri burada kararın
gereğini yerine getirmiyorlar, sadece yatırımcı firmaya hatırlatmada
bulunuyorlar. 2. tutanakta faaliyetin durdurulduğu yazıyor, ama yatırımcı firma
yetkilisi 19 gün sonra basına verdiği beyanatta 'şu anda fabrikamızda üretime
devam ediliyor' diyebiliyor. Bu infaz tutanaklarının ciddiye alınacak hiçbir
yanı yoktur" denir.
Şöyle devam edilir: "Kararları uygulamamak için
Başbakanlıkta toplantılar yapılırken, Başbakanca talimatlar gönderilirken,
Bakanlar Kurulu'nda prensip kararları alınırken, yasalar değiştirilirken, bir
ilçe belediyesinden başka bir şey de beklenemez.
Aslında, kararları
uygulamakla görevli en alt birimdeki kamu görevlisinden başbakana kadar uzanan
hiyerarşik yapılanmada yapılanlar bir komedidir. Belki de hukuk devleti adına
bir dram ya da trajedi demek daha doğrudur. Bu hukuk devleti adına utanılacak
bir tavırdır.
Davacıların açtığı
iptal davalarının, ceza ve hukuk davalarının, bu yöndeki mücadelelerinin amacı
da idareyi hukukun içine sokmaktır. Bunu yaparken de hukukun kendisine tanıdığı
hakları sonuna kadar kullanmaktadır. Davanın kabulüne karar verilmelidir."
([143])
Erdoğan bir kez
daha Amerika'da
Büyükşehir
Yasası'yla valilik sorumluluğundan Gemlik Belediyesi'ne daha sonra yeninden
valiliğe bağlanan Cargill'le ilgili işlemlerde davacıların talep makamı yine
valilik olur. Gemlik Belediyesi'nin verdiği ruhsat ve imar planının iptal
kararından sonra davacılar vekili Cumhur Özcan Valiliğe başvuru yapar. Özcan
özetle, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararının uygulanarak,
Cargill AŞ'ye ait nişasta fabrikasının mühürlenmesini ve kaçak yapıların yıkılmasını,
aksi takdirde kararı uygulamayanlar hakkında suç duyurusunda bulunup maddi
manevi tazminat davası açacaklarını bildirir.
2006 yılının
ramazan ayında yeniden Amerika'ya giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, New
York'ta Cargill'in üst düzey yöneticileriyle bir araya geldiği gazete
sayfalarına yansır.
Milliyet
Gazetesi'nde yer alan bir haberde de, Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisinde Cargill
yetkilileriyle yaptığı görüşmenin ardından Ankara'ya"Cargill sorununu
çözün" talimatı verdiği duyurulur. ( 202) Haberde, Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçer, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Çevre ve Orman Bakanı Osman
Pepe ile ilgili bürokratların hafta sonu Başbakanlık'ta "Cargill
zirvesi" gerçekleştirdiği, Orman Bakanı Pepe'nin "Toplantıya çevre
için katıldım" dediği aktarılır.
Habere göre
toplantıda, Cargill ile ilgili idari işlemler ve yargı kararları üzerine hukuki
değerlendirme yapılır. Çevre planının değiştirilmesi veya tarım arazilerine
izinsiz yapı yapanlara 19 Temmuz 2005'te getirilen affın, yeni bir yasal
düzenlemeyle uzatılması alternatiflerinin ele alındığı belirtilir. Yasal
çalışma yapılması alternatifinin ağırlık kazandığı bildirilir. Cargill'in,
nişasta bazlı şeker kotası engeline takılmama talebinin de ele alındığı
belirtilir.
Milliyet muhabirinin
toplantıyla ilgili soru yönelttiği Çevre ve Orman Bakanı Pepe'nin "Hafta
sonu toplanıldı. Bizi sadece emisyon ve deşarj konuları ilgilendiriyor. Hukuki
altyapıyı ve diğer hazırlıkları, incelemeleri Sanayi Bakanlığı yürütüyor"
dediği aktarılır. Son olarak da, Altan Karapaşaoğlu'nun yasa teklifiyle ilgili
süreç anlatılır.
Kapatma günü
geliyor
Orhangazi Lider
Gazetesi, 5 Ekim 2006 tarihli sayısında "Cargill'in kapatma kararı
geldi" başlıklı geniş bir haber yayınlar. Başlangıcından o güne kadar sürecin
özetlendiği haberde, Cargill hakkında 8 yıl içinde idare mahkemelerinde ve
Danıştay'da toplam 6 iptal davası açıldığı, ilk 4 davanın iptalle sonuçlandığı,
son 2 davada da yürütmeyi durdurma kararı verildiği duyurulur.
Lider Gazetesi'nin
haberinde ayrıca, Vali Nihat Canpolat'ın faaliyetinin durdurulmasına onay
verdiği Cargill'in, 11 Ekim 2006 günü saat 10.00'da, kurulacak komisyon
tarafından kapatılacağı bildirilir.
Aynı haberde
Cargill Müdürü Kemal Özbelli'nin de açıklaması yer alır. Özbelli, "İtirazımız
var, hukuki belirsizlik sürüyor" demektedir. Özbelli'nin, "idarenin
aldığı kararlarda hukukun kendilerine yönelik yaklaşımına itiraz ettiklerini ve
belirsizliğin devam ettiğini" söylediği anlatılır.
Fabrikanın
mühürleneceği 11 Ekim 2006 tarihi, yurtseverler, antiemperyalistler ve
çevreciler için bayram günü olacaktır. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)
Bursa İl Örgütü, 5 Ekim'de bir basın açıklaması yapar.O gün saat 10.00'da,
yurttaşlar adına gözlemci olarak, Cargill faaliyetinin durdurulmasına yönelik
oluşturulacak tutanak komisyonunda yer alacak idari görevlilerin yanında
bulunacakları bildirilir. Ve şu çağrı yapılır: "Tüm meslek odalarını,
sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını, yurttaşları, kamu yöneticileri
görevlerini yaparken yanlarında bulunmaya, yargı kararlarının uygulanmasına
tanıklık etmeye çağırıyoruz. 11 Ekim 2006 tarihi, Bursa'nın neoliberal
saldırılar karşısındaki bir zaferi olarak tarihe geçecektir. TBMM'de siyasi
iradenin ülke tohumunu ve topraklarını neoliberal saldırılara açtığı Tohumculuk
Yasası görüşülürken, kamu idaresinin ise neoliberal saldırılardan birini
durdurmaya yönelik irade beyan etmesi bizim için bir umuttur."
Fakat kapatma
işlemi 11 Ekim'de yapılmaz.Cargill'in yaptığı itirazların değerlendirilmesi
için 20 Ekim'e sarkar.
Yeni belge verildi
mi?
Her yönüyle kaçak
olduğu yargı kararlarıyla da tescillenen Cargill'e yeni bir B Grubu Emisyon
İzin Belgesi ve Deşarj İzin Belgesi verildiği duyumları vardır. Bu duyumlar,
Bursa Barosu Çevre Hukuk Komisyonu ve davacılar adına Av. Cumhur Özcan'ı
harekete geçirir.Özcan, Bursa Valiliği'ne yazıyla sorar:
"Gerçekten
Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Ticaret AŞ'ne, Bursa Valiliği'ne bağlı İl Mahalli
Çevre Kurulu Kararı ile B Grubu Emisyon İzin Belgesi ve Deşarj İzin Belgesi
verilmiş midir? Verildi ise dayanağı birçok idari işlemin iptali karşısında
geri alınmış mıdır, bunları bilemiyoruz. Ancak yeni bir izin belgesi verildi
ise Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun B Grubu Emisyon İzin Belgesi ve Deşarj
İzin Belgesinden bir örnek edinmek ve hukuki dayanağı kalmayan bu belgelerin
iptalini istiyoruz."
Aynı tarihli Bursa
Kent Gazetesi'ndeKemal Özbelli'nin açıklamaları vardır. Haberde, fabrikanın 11
Ekim 2006 günü saat 10.00'da kapatılacağı bilgisi yer alırken, Özbelli'nin de
"mahkeme kararının, fabrikanın faaliyetinin durdurulmasına gerekçe
olamayacağı" şeklindeki sözleri dikkat çeker.
Referans
Gazetesi'nde yer alan haberde de Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa
Sayınataç'ın şu sözleri çarpıcıdır: "Kaymakamlığın elinde bulunan kapatma
kararı bugüne kadar karşılaştığımız en ciddi sorunlardan biri. Fabrikanın
kapatılması büyük haksızlık olur. Çünkü ortada büyük bir yanlış anlama var.
Bugüne kadar bütün hükümetler arkamızda durdu. Bugünkü hükümet de arkamızda.
Çünkü bizim her şeyimiz yasal ve çevreye en küçük bir zararımız yok."
Fabrika kapatılırsa
Orhangazi halkının ayaklanacağını iddia eden Sayınataç şöyle devam eder:
"Burada tüm
halk şirketimizi çok seviyor. Sadece birkaç kişi ve kurum yüzünden bugün bu
noktaya geldik. Bu da gerçekten çok acı ve üzücü bir durum. 2006 yılında
Orhangazi'ye 1.7 milyon YTL'ye ilköğretim okulu yaptık. Şimdi sağlık ocağı
yapıyoruz. Türkiye'de üretilen mısırın yüzde 10'unu karşılıyoruz. İznik Gölü'nü
kuruttuğumuz iddiası doğru değil. Bu konuda DSİ'nin raporları var. Cargill'in
üzerine bu kadar gidilmesine bir anlam veremiyoruz." ([144])
Aslında üzerine
gidilenin Cargill değil, hukuku tüm birimlerinde ve uygulamalarında üstün
kılması gereken idare ve siyasi irade olduğunu anlamak zor olmamalıdır.
...ve Cargill bir
kez mühürleniyor!
Cargill'in
bulunduğu Gemiç Köyü Gemlik'e bağlandıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı'nın
25 bin ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda değişiklik yaptığını ve bu
değişikliğin de Danıştay 6. Daire tarafından 14 Haziran 2006'da yürütmesinin
durdurulduğunu hatırlayarak devam edelim.
Çevre ve Orman
Bakanlığı'nın, Danıştay'ın bu kararına yaptığı itiraz, DİDDGK'da ele alınır.
Genel kurul, yürütmenin durdurulması için tüm koşulların gerçekleşmiş olduğunu
dikkate alarak, davalı idarenin öne sürdüğü hususları da kararın kaldırılmasını
gerektirecek nitelikte görmez ve oybirliğiyle itirazın reddine karar verir.
([145])
Bursa Milletvekili
Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na geçici madde
eklenmesine ilişkin yasa teklifi, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda
değerlendirilir. Komisyonun TBMM Genel Kurulu'na sunduğu rapora göre,geçici
maddeye dayalı 20 bin civarında talebin olacağı öngörülerek "kişiye özel
yasa" havasından kurtarılmaya çalışılır. ([146])
Radikal Gazetesi,
yasa teklifiyle ilgili haberinde, Cargill'in her metrekare için 5 YTL ödeyerek
3 yıl zaman kazanacağını duyurur. Komisyonda teklife eklenen yeni maddeyle de,
tarım arazilerinin miras yoluyla 20 dönümden daha küçük parçalara
bölünemeyeceğini hükme bağladığı anlatılır.
20 Ekim 2006'da
Cargill mühürlenir. Bursa Valiliği Orhangazi Sağlık Grup Başkanlığı'na bağlı
çevre sağlığı teknisyenleri Erdoğan Türken, Ali Gayretli ve Talip Bulut'tan
oluşan "infaz heyeti" saat 16.00 itibariyle kapatma tutanağı düzenler
ve fabrikanın faaliyetinin durdurulup, mühür altına alındığını yazar. Tutanağın
altında Kemal Özbelli'nin de imzası görülür.
Aynı gün Orhangazi
Kaymakamı Hikmet Çakmak, kapatma tutanağını Bursa Valiliği'ne gönderir. ([147])
Cargill'in kapatılması yaygın basında da geniş yer bulur.
Cargill Müdürü
Kemal Özbelli, kararın üretimi durdurmaya yönelik olmadığını iddia eder, yanlış
uygulandığını savunur. Özbelli, 27 Ekim tarihli gazetelere yansıyan
açıklamasında, Bursa 1. İdareMahkemesi'ne bu yönde dava açtıklarını ifade eder.
Ayrıca, fabrikada üretim olmadığını, sadece depolardaki malın sevkiyatının
yapıldığını anlatır ve şöyle der:
"Biz
Orhangaziliyiz. Devletin aldığı kararlara her zaman saygılıyız. Valilik kararı
yanlış uygulamıştır ama kurumları karşımıza almayız. Tam tersine birlikte
hareket ederiz. Yakın zamanda tesisimiz hak ettiği gibi çalışacak ve tüm yasal
işlemleri halledeceğiz."
Başbakan talimatlı
Cargill ziyareti
Cargill'in
mühürlendiği gün Gemlik Belediyesi avukatı İlhan Yıldız, 3. İdare Mahkemesi'nin
verdiği iptal kararıyla ilgili Danıştay'a itirazda bulunur. Kararın bozulmasını
ister.
Çevre ve Orman
Bursa İl Müdürlüğü de, 26 Ekim'de Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu ve
davacılar adına Cumhur Özcan'a, valilik oluruyla Cargill işletmesinin
faaliyetinin durdurulduğunu yazıyla bildirir.
Milliyet
Gazetesi'nde o günlerde bir haber dikkat çeker. "Tarım arazisine fabrika
kurduğu gerekçesiyle dava edilen ABD'li Cargill firmasını Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali Coşkun'un Başbakan'ın talimatıyla ziyaret ettiği öğrenildi"
denir haberde.
Coşkun'un,
hukukçuların Cargill firmasının kapatma kararına ilişkin itirazını incelediğini
belirttiği, yargı kararlarını kastederek, "Dayatmalar ülkeye zarar
verir"dediği aktarılır. Cargill'in kendi hükümetleri döneminde kurulmadığını,
fakat gözden çıkarılamayacak bir kuruluş olduğunu kaydettiği anlatılır.
Ziyareti Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı üzerine gerçekleştirdiğini ve uzmanlarla
tesislerde bir eksiklik bulunup bulunmadığına ilişkin inceleme yaptıklarını
söyleyen Coşkun şöyle demiştir:
"Birinci sınıf
tarım arazisinde kurulmuş. İhtilaflar oradan çıkıyor. Ülke menfaati nerededir
onu herkesin değerlendirmesi lazım. Dayatmaların ülkeye fayda getirmediğine
inanıyorum ama yargı kararına saygılıyız. İdari bir uygulama. Yetkimizin
dışında. Cargill temsilcilerinin itiraz ettiklerini öğrendim. İtirazlar
değerlendirilecek."
Sanayi ve Ticaret
Bakanı'nın böyle konuşması, şimdiye kadar yaşananlardikkate alındığında
ilginçdeğildir elbette. Başka bir gazete haberine göre deCargill Müdürü Kemal
Özbelli, ABD Büyükelçiliği'nin kendilerinden bilgi istediğini aktarmıştır.Kim
bilir bilmediğimiz daha ne görüşmeler olmuştur!
"Türk
ekonomisinin menfaatine değil"
Cargill Türkiye
Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu'nun sözüdür bu... ABD sermayeli bir
Türk şirketi olduklarını belirterek, kapatma olayının, çalışanlar, müşteriler
ve çiftçilerin menfaatine olmadığını, Türk ekonomisinin menfaatine hiç
olmadığını belirtir. Tarakçıoğlu "Çevreyi kirlettiğimiz konusunda,
söylediklerimizin aksini ispat edenlere tesisin anahtarını vermeye
hazırız" der.
Basın
mensuplarının, bundan sonra izleyecekleri yolun ne olacağını sorması üzerine
Tarakçıoğlu şöyle konuşur: "Hiçbir şekilde pes etmeyeceğiz. Bu dava devam
edecek. Türkiye'ye inancımızı kaybetmedik. Cargill'in yabancı yatırım olarak
değerlendirilmemesi gerekir. Ancak Cargill'in yaşadığı durum, bir yabancı
gözüyle bakıldığında düşündürücüdür. Genel merkez çok üzüldü. Bir kere Türkiye
ile gönül bağı var. Genel merkezin görüşü; Türkiye'nin bu coğrafyada çok önemli
bir potansiyele sahip, gıda sektöründe liderlik yapabilecek bir ülke olduğu...
Ama bu gelişmeler hevesi kırıyor."
Murat Tarakçıoğlu,
Türk yargısına güvendiklerini vurgulayarak, yürütmeyi durdurmayı talep
ettiklerini, ancak sürecin gidişatını bekleyeceklerini belirtir. Tarakçıoğlu,
kasım ayı ortasına kadar özellikle mavi yakalı çalışanların ücretli izne
ayrıldığını dile getirir, bu tarihten sonra durumu yeniden değerlendireceklerini
kaydeder. Tarakçıoğlu, tahkim yoluna gitmeyi düşünmediklerini de sözlerine
ekler.
Aynı toplantıda
Cargill Murahhas Azası Mustafa Sayınataç da, imar planına bakıldığında,
fabrikanın bulunduğu alana salça ve un fabrikalarının kurulabileceğine ilişkin
karar olduğunu belirtir, Cargill'in bu arazide kurulmasında herhangi bir hukuki
engelin olmadığını iddia eder. Cargill Orhangazi fabrikasını faaliyete geçirmek
için gerekli tüm birimlerden gerekli izinlerin alındığını, davaların Cargill'e
değil idareye açıldığını ancak, davalı olmamasına rağmen Cargill ve
çalışanlarının mağdur olduğunu belirtir.
Bu sözler haddini
aşıyor
Mustafa
Sayınataç'ın davacılara yönelik sözleri ise haddi aşar niteliktedir.
"Hangi amaca yönelik, kimin yönlendirdiği belli olmayan bir avuç
kişi" diye bahsettiği davacıların Cargill'i hedef alarak karalama
kampanyası başlattıklarını söyler. Bir sonraki cümlesi çelişkisini ortaya
koyar. "Yargı kararı olması yönüyle karara saygı duyduklarını ve kararı
uyguladıklarını"anlatır.
Proje Yatırım
Müdürü Kemal Özbelli de, Cargill'in iddia edildiği gibi İznik Gölü'ne
atıkgöndermediğini belirtir "İznik Gölü'yle hiçbir alakamız yok. 6
kilometre uzaktayız. Bizim İznik Gölü'ne su basmamız gibi bir şansımız olamaz.
Su kullanımı konusunda 500 bin dolar harcadık. Arıtma tesisine 2 milyon dolar
yatırdık" diye konuşur ve devam eder:
"Fabrika yüzde
65 yerli makine tesisatı ile kuruldu. Yüzlerce Türk ailesi fabrikadan ekmek
yiyor. Bu tesisin çalışması doğrultusunda Orhangazi ayakta... Dünyada
Cargill'in 63
ülkesindeki fabrikaları arasında 2005 yılında Cargill Türkiye en iyi yönetilen
fabrika seçilirken, biz fabrikayı kapatıyoruz."
Cargill bu süreçte
İstanbul medyasını olabildiğince çok kullanır. Ekonomik yönden tehditler
başlar.Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu,
"Sorunumuz çözülmezse sanayinin şekerine zam gelebilir" der.
Tarakçıoğlu,
Türkiye'de sanayi şekerinin yüzde 46'sını sağlayan Cargill'in üretim kotasının
diğer şirketlere aktarılmasının söz konusu olmadığını vurgular ve devam eder:
"Yasal olarak
kotayı dolduramayan şirketlerin kotasının diğer şirketlere verilmesi için 2 yıl
geçmesi gerekiyor. Yani 2 yıl boyunca dolduramamamız durumunda kotalarımız
diğer şirketlere verilebilir. Ancak yasal sürecin kısa sürmesini istiyoruz.
Yargı sürecinin uzaması durumunda sektörde arz sıkıntısı olacaktır. Kısa vadede
stoklarımızı ve üretime devam eden diğer tesislerimizle açığı kapatmaya
çalışacağız. Ancak süreç uzarsa, kotalarımızı dolduramayabiliriz. İthalat
yapmak da gümrük vergisi gibi nedenlerle çok cazip değil. Yani bu durumda
ithalat yapmayı düşünmüyoruz. Gıda sektörünün ihtiyacı olan şeker arzının
talebe cevap veremediği noktalarda alternatif kanallar devreye girecektir.
Ancak bu da maliyetleri artıracak ve zamlar gelecektir."
Hukukun üstünlüğünü
savunan yurtsever davacıların en başından beri bahsettikleri tehdit, gün gibi
açığa çıkmıştır. Sadece Cargill değil, aynı doğrultuda politika izleyen diğer
kuruluşlar da Cargill'in açılması yönünde baskı oluşturur. Kent Gıda, nişasta bazlı
şeker (glikoz ve fruktoz) üreticisi olan Cargill'in, sektörün en büyük
tedarikçisi olduğunu, bu nedenle Cargill'in glikoz temin edememesinin, Kent ile
birlikte sektördeki diğer firmalar için de ciddi sonuçlar doğurma ihtimalini
ortaya çıkardığını açıklar.
Tazminat davasında
son aşama
Başbakan Erdoğan,
Bakan Ergezen, vali ve belediye başkanları hakkında açılan tazminat davasında
30 Ekim 2006 tarihi itibariyle hala bir ilerleme yoktur. Ali Arabacı, davanın
görüldüğü Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne bir dilekçe daha yazarak ek
açıklamalarda bulunur.
Arabacı, Yargıtay
içtihatlarından alıntılar yapar. "Her dava açıldığı tarihteki duruma göre
hükme bağlanır" ve "Hüküm genellikle dava gününden çok sonra
verilmekle birlikte, dava kayıt gününden önce gerçekleşen olayları kapsamına
alıp, özel bir nedeni olmadıkça davadan sonraki olay ve hakları kapsamaz"
şeklindeki hükümleri anımsattıktan sonra şöyle yazar:
"Çok sayıdaki
yargı kararının varlığına karşın, davalı kamu görevlilerinin, görevlerini
yerine getirmeyip, faaliyetine son vermedikleri Cargill firmasına ait mısır
işleme fabrikası, gazete haberlerinden de anlaşılacağı gibi, Bursa Valiliği'nin
talimatı doğrultusunda 20 Ekim 2006 tarihinde biçimsel de olsa kapatılmıştır.
Başka bir deyişle mahkeme kararları şeklen uygulanmıştır. Kararların
uygulanması biçimseldir diyoruz. Çünkü adı geçen şirketin yatırım müdürü Kemal
Özbelli'nin 27 Ekim 2006 günlü gazetelere yansıyan beyanı aynen şöyle:
'.fabrika kapatılmasına rağmen 143 çalışan vardiyalı sistemle fabrikadaki
stokların eritilmesi ve makinelerin bakımı için çalışmalarını sürdürüyor.'
Hükümetin de, yargı
kararlarını bertaraf etmeye yönelik çabalarına hız verdiği biliniyor. Özetle,
Bursa ilinde görev yapan davalı kamu görevlilerinin, kendilerini sorumluluktan
kurtarabilmek için, bundan önce başvurdukları (Gemlik Belediyesinin infaz
tutanakları) oyun bir kez daha tekrarlanmıştır, o kadar...
Gerçekte ne fabrika
kapatılmıştır ne de yargı kararları uygulanmıştır. Yatırımcı - siyasetçi -
hükümet hatta ABD işbirliği bütün hızıyla sürüyor. Mahkemenin vereceği karar,
Türkiye'nin bağımsızlığı ve egemenliği, Anayasal sistem, Türk adaleti ve yargı
bağımsızlığı bakımından büyük önem taşıyor. Davanın kabulüne karar verilmesini
dileriz."
TBMM'nin Cargill
mesaisi!
TBMMM Genel
Kurulu'nda CHP Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık gündem dışı konuşmak üzere
söz alır. Aşık, milletvekillerinin Cumhuriyet ve şeker bayramlarını kutlar ama
konuyu şekerden Cargill'e ve dolayısıyla AKP Milletvekili Altan
Karapaşaoğlu'nun yasa teklifine getirir. Cargill için o ana dek verilen özel
çabaları sıralar ve şöyle der:
"Sayın Altan
Karapaşaoğlu, 9 Şubat 1999 tarihinde, bu meclis genel kurulunda, Fazilet
Partisi milletvekili iken aynen şu açıklamayı yapıyor: 'Ne yazık ki, bu karara
ve halen hukuki tartışmaları devam etmiş olmasına rağmen Cargill inşaatı devam
etmekte, fabrika yapılmakta, sanki hukuki mercilerden bu firmaya, (Siz merak
etmeyin, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz) dercesine büyük bir
cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir.' Ne değişti de 99'dan
bugüne, Altan Karapaşaoğlu Cargill'i kurtarmaya çalışıyor?" (207)
Aynı oturumda
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun konuşur, "Tabii ki yargıya saygılıyız,
yargı kararıdır, ama şunu söyleyeyim: Topkapı'dan Edirne'ye kadar, bütün o
beğendiğimiz, ihracatta önemli rol oynayan fabrikalar, maalesef, tarım
arazileri üzerine kurulmuştur. Yani, burada da ülke menfaatini çok iyi
değerlendirmek lazım... Şimdi, Cargill fabrikasını yıktınız; ne kazanacaksınız?
Bunu düşünmek lazım..." diyerek konuyu "oldubitti" havasına
büründürmeye çalışır.
İzmir Milletvekili
Ali Rıza Bodur "O zaman her türlü yasadışılığa izin mi verelim?"
deyince Coşkun şöyle devam eder:
"Şimdi, bu
gerçekten hareket ederek, firma, Bakanlığımıza, endüstri bölgesi ilan
edilmesiyle ilgili dosyasını sunmuş, bu dosya üzerine -bizzat, uzmanlarla ben
gittim, yerinde inceledim- ve dosyadaki bilgiler doğru olduğu için endüstri
bölgesi kapsamına aldık.
Dolayısıyla ben, bu
ülkede yetişmiş bir mühendis ve sanayici olarak, şimdi de Sanayi ve Ticaret
Bakanı olarak açıklıkla söylüyorum, ne yazık ki, Cargill üzerinden yabancı
sermaye düşmanlığı yapılmaktadır; bunun, ülkeye bir faydası yoktur."
Karapaşaoğlu kürsüde!
"Cargill
Yasası" teklifinin sahibi Altan Karapaşaoğlu, Mehmet Küçükaşık'ınsözlerine
yanıt vermek üzere söz ister. Karapaşaoğlu, "Tarım Komisyonunda vermiş
olduğum bu kanun teklifinin Cargill ile ilgili olduğu iddiasında bulundular.
Kanun teklifimizin ilgisi, Türkiye'de mevcut bulunan tarım arazileri üzerinde
kurulmuş bulunan 20 bin civarındaki işletmeyi ilgilendiriyor.Cargill ile ilgili
1997 yılında faaliyetler sürdüğünde ben milletvekiliydim. Cargill'in yatırımına
karşı değil ama konumuna, yani, konduğu yere karşı olduğumuzu dile getirdik.
Tutanaklarda da var bu. O zamanmuhalefetteydik" der.
Karaopaşaoğlu
konuştukça, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil müdahale edip sözünü keser.
Devamında, teklifi neden verdiğini anlatan Karapaşaoğlu, verdiği bilgilere
muhalefetin "lüzum yok" itirazları üzerine şöyle der: "Bunlara
lüzum yok diyorsanız, siz o zaman, uluslararası hukuk kaidelerine de lüzum yok
diyorsunuz. Eğer siz, bu Cargill'i kapatırsanız -şimdi iş Cargill'e geldi-
Cargill'in uluslararası tahkim kuruluna gitme hakkı var. Sizden kuruşuna kadar
bütün masraflarını aldıktan başka, manevi tazminat olarak, Türkiye'deki bütün
yatırımlarının bedelini de sizden tahsil eder. Biz de buna karşıydık vakti
zamanında ama yatırıma değil yerine karşıydık."
Genel kurulda
atışma başlar:
Nail
Kamacı(Antalya) - Hiç olmazsa ondan ders alın.
Necati
Uzdil(Osmaniye) - Şimdi de yerine karşıyız, Cargill'e karşı olan yok, tarım
arazisine karşıyız.
Karapaşaoğlu-
Şimdi, buradan ahkâm keserek, bunu kapatın, kaldırın, atın... Uzdil - Yabancı
sermayeye karşı değiliz, saptırmayın olayı.
Karapaşaoğlu-
Türkiye, programı uygulayacak. Türkiye yabancı sermayeye düşman değildir.
Türkiye yabancı sermayeyi ülkesine çağırıyor, ama siz, bir taraftan da Amerikan
düşmanlığı yapıyorsunuz. Sizin bu yaptığınızın yasalara uygun olmadığını,
hukuka uygun olmadığını.
Uzdil - Sizin
yaptığınızın yasaya uygunluğu mu var? Mahkeme kararına uymuyorsunuz!
Karapaşaoğlu -
...bilgisizlik içinde bulunduğunuzu, Hükümetimize ve Başbakanımıza iftirada bulunduğunuzu
ben ifade ediyorum. Dolayısıyla, bu konuda, basiretli bir şekilde, oturup
tekrar gözden geçirmeniz, tekrar düşünmeniz ve tekrar bu konuyu irdelemeniz
lazım. (208)
"Orada sadece
Cargill yok"
TBMM Genel
Kurulu'nda bu tartışmaların yaşandığı gün Posta Gazetesi'nde yer alan haberde
Cargill yöneticileri Murat Tarakçıoğlu, Mustafa Sayınataç ve Kemal Özbelli'nin
yan yana fotoğrafları vardır. Haberin başlığı da "Orada sadece Cargill
yok" şeklindedir. Yöneticiler, "Bu tesis gecekondu değildir. Bütün
izinleri ikinci kez aldık. O bölgede 25 fabrika daha var. Onlarla kimse
uğraşmıyor" demiştir.
Aynı tarihli
Radikal Gazetesi de basın toplantısından yansımaları "Çevreyi
kirlettiğimizi ispat edene anahtarı veririz" başlığıyla aktarır.
.ve gelinir
2006'nın Kasım ayına. Avukat İbrahim Yaşar, Cargill'e vekaleten Danıştay'a
başvurarak, Gemlik Belediyesi'nin verdiği ruhsat ile dayanağı olan plan
değişikliğinin iptal kararının bozulmasını ister.
Bu arada Cargill
mücadelesinin fitilini ateşleyenlerden biri olan Ertuğrul Yalçınbayır'ın AKP
milletvekili olduktan sonraki sessizliği TBMM Başkanlığı'na verdiği dilekçeyle
bozulur. Karapaşaoğlu'nun kanun teklifinin Anayasa'ya aykırı olduğunu öne
sürenYalçınbayır'ın gerekçesi şöyledir:
"Teklifle, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen geçici madde ile mahkeme
kararlarına apaçık aykırı olarak fiilen faaliyet göstermekte olan tesislere
meşruiyet sağlanmaktadır." (209)
O günlerde Ülker
firmasının Cargill ortaklığına ilişkin açıklaması dikkat çeker. Cumhuriyet
Gazetesi'nin haberine göre Ülker'in Cargill ile ortaklığı zorunluluktur.
Firmanın açıklaması bu yöndedir. Ama Orhangazi'de tarım arazisi üzerine kurulan
fabrikayla Ülker'in ilişkisi yoktur. Şöyledir Ülker'in açıklaması:
"Bizim grubumuz
nişasta hammaddesine dayalı şekeri Pendik Nişasta AŞ'nin Pendik'teki
fabrikasında üretiyor. Bu fabrika Pendik Sanayi Bölgesinde tamamen yasalara
uygun olarak kurulmuş, 10 yıldır modern usul ve metotlarla çalışan bir
fabrikadır. Ülker bu fabrikanın yüzde 50 ortağıdır. Diğer yüzde 50 ortak Avrupa
kaynaklı Cerestar şirketidir. Birkaç yıl önce, ABD kaynaklı Cargill şirketi,
Cerestar'ı satın aldı. Cerestar Cargill'in oldu. Bizim de Cargill ile bu yolla
Pendik AŞ'deki ortaklığımız doğdu. Bu gönüllü değil, zorunlu bir
ortaklıktır."
İznik Gölü'nde onur
sınavı
Oktay Ekinci,
Cumhuriyet Gazetesi'ndeki "Çed Köşesi"nde Cargill'i "İznik
Gölü'nde onur sınavı" başlığıyla konu edinir. Ekonomik Öncelikler
Konseyi'nin 1993 yılındaki çevre raporunda ABD'nin "en kötü çevre
suçluları" listesi ile M.J. Magazin'in "zehirli on
şirket"sıralamasında Cargill'in de adının geçtiğini yazar. Oysa
Türkiye'nin, Cargill'in yasadışı kurulduğu tarım arazisini özel endüstri
bölgesi ilan ettiğini ve son aşamada fabrikanın mühürlendiğini aktarır. Şöyle
yazar Oktay Ekinci:
"Şimdi
Türkiye, inşaat izni iptal edilen fabrikanın çalıştırılması değil, yıkılması
gerekir diyebilecek. Hatta hukuken gecekondu konumuna düşen binayı yıkabilecek
yetkililerartık ulusal onur sınavına dönüşen bu kamusal göreve engel değil
destek olacak bir siyasi erk bekliyor." ([148])
Bursa Valiliği'nin,
mahkeme kararı doğrultusunda işlem yaparak mühürlediği Cargill'in Bursa 1.
İdare Mahkemesi'nde açtığı yürütmeyi durdurma istemli davayamüdahil başvuruları
gelir ki, ilginç bir tablo oluşur. Zira süreç başladığından beri Bursa Valiliği
aleyhinde dava açanlardan Bursa Barosu, Cankat Taşkın, Lütfü Kırayoğlu, Doğayı
ve Çevreyi Koruma Derneği ile Muazzez Agaçe, bu kez valilik yanında davaya
katılmak isterler.
Dilekçede 8 yıllık
mücadele ve alınan sonuçlar sıralanarak şöyle denir:
"Hukuki
süreçten de anlaşılacağı gibi, yargı kararlarını uygulamayan idare bu kez
Anayasa ve İYUY'na uygun olarak görevini yapmış, Danıştay kararı üzerine
tesisin faaliyetine son vermiştir. Ne var ki Cargill AŞ yetkilileri, tüm bu
hukuki süreci görmezden gelerek ve kamuoyunu da yanlış yönlendirerek basına,
Danıştay kararının tesisin üretimini durdurmaya yönelik bir karar olmadığı
yolunda açıklamalar yapmaktadırlar. Cargill AŞ sorumlusunun televizyonda
yaptığı konuşmada, TBMM'de görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Yasası'nda yapılacak değişiklikten yararlanmak istediklerini belirtmiş ve
böylece önceki eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu da onaylamıştır" denir.
([149])
Yargı kararlarının
uygulanmamasının doğurduğu hukuki sonuçlara ilişkin pek çok içtihadın
sıralandığı dilekçede sonuç olarak, davaya katılma ve Cargill tarafından açılan
davanın reddi talep edilir.
Neden
Orhangazi'desiniz?
Bu soru, Bursa
Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Erdem Saker'e aittir. Başkanlık görevinden
sonra haftalık Bursa Ekohaber Gazetesi'nde yazan Saker'in yazısının spotu
şöyledir:
"Bursa
Büyükşehir Belediye Başkanıyken, mensubu olduğum siyasi partinin genel
başkanıyla ters düşme pahasına Cargill'in Orhangazi'de kurulmasına karşı
çıktım."
Saker'in daha
sonraki ifadeleri çarpıcıdır. Okuyanı ters köşeye yatırır:
"Karşı
çıkmamın nedeni, tesisin bu çok değerli tarım alanı üzerine kuruluyor olması
değildi. Belki dava açan sivil toplum kuruluşlarının iddiası ve yargı kararları
bu teze dayanıyor ama bence bu yönüyle Cargill sabunla yıkanmış kadar
temiz!"
Saker, Bursa
Ovası'ndaki diğer kirletici fabrikaların yanında Cargill'i "süt dökmüş
kedi"ye benzeterek "210 dönüm araziye oturuyor. Çevreye hiçbir
kirletici atık bırakmıyor ve yüzde yüz tarımı destekliyor. Hem de tarımın
ikincil bir ürününü yıldız bir ürüne çeviriyor ve ihraç kapılarını açıyor"
der.
Sonra da "Ama
niye Orhangazi'de? İşte temel sorun burada" diyerek, bölgenin mısır için
uygun olmadığını aktararak, Cargill yöneticileriyle aralarında geçen bir
diyaloğu aktarır:
"Kuruluş
safhasında Cargill'in Türk ortağı, iki Amerikalı uzmanla beraber beni ikna
etmek için ziyaret etti. O gün Amerikalı uzmanlara çok net bir öneride
bulundum. Gelin DSİ'nin kuruluşunda örnek aldığı, benim ve birçok DSİ'li
uzmanın yanlarında staj gördüğü, ABD'nin su işleri teşkilatı olan Bureau of
Reclamation'den 2 zirai ekonomist getirin, kendileriyle beraber Orhangazi ve
Karacabey'i gezelim. Karacabey'de mısırı, Bandırmada limanı ve demiryolunu,
İznik ve Orhangazi'de sulanan alanları ve üzerindeki değerli ürünleri
görsünler. Buna rağmen Orhangazi'de bir üstün yetenek bulup beni ikna
ederlerse, ben halkın karşısına çıkıp, 'kusura bakmayın ben yanlış
biliyormuşum, Cargill için Orhangazi uygundur' derim. Ama bu önerim onların
sadece yüzünü kızarttı, cevap vermediler. Bugüne kadar da hiç kimse 'Neden
Orhangazi?' sorusunun cevabını vermedi."
Öte yandan tazminat
davasında hala sonuç yoktur. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hakim
değişmiş, Nizamettin Keleş'in yerine İrfan Karakahya atanmıştır. 8 Kasım 2006
tarihli duruşmada davacı vekilleri Ali Arabacı ve Cumhur Özcan ile davalıların
avukatları da hazırdır. Davacılar esasa ilişkin beyanlarını, davalılar da
savunmalarını vermişlerdir. Aynen tekrar ettiklerini söylerler.
Davacılar kabul,
davalılar ret kararı verilmesini ister. Hakim değişikliği nedeniyle dosyanın
incelenmesine karar verilerek duruşma 6 Aralık 2006'ya ertelenir.
TBMM'de kozların
paylaşıldığı gün
TBMM Genel Kurulu,
Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu'na Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
ilgili Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nun raporunu görüşmeye başlar.
Teklifin tümü
üzerinde CHP Grubu adına Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık söz alır. Akşam
olmuştur. Türkiye-İtalya milli maçı vardır ve yurttaşlar televizyon ekranları
karşısında maçı izlemektedir. Küçükaşık, "Bizler ise burada, sanki gizli
bir iş yaparmış gibi, ABD'nin isteği üzerine, bir Amerikan firmasını kurtarmak
için bir kanun çalışması yapacağız. Tüm kuralları hiçe sayarak, çalışma
saatlerini istediğimiz gibi ayarlayarak. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
kimler adına kanun çıkardığını yine insanların gözünden saklayarak bir yasa
teklifini getirmeye çalışıyoruz. Adı ne kadar değiştirilmeye çalışılırsa
çalışılsın, bu yasa teklifinin adı Cargill'i kurtarma yasasıdır. Başka hiçbir
şey değildir" der. (212)
Küçükaşık, teklifin
sahibi Karapaşaoğlu'nun, teklif alt komisyonda görüşülürken "Aman ha, bu
Cargill diye anlaşılmasın" dediğini iddia eder. Küçükaşık, o ana kadar
Cargill ile ilgili gelişmeleri uzun uzun anlatır ve şu çağrıyı yapar:
"Bu yasa,
tamamen Cargill'i kurtarmak için ve Amerika'nın isteğiyle ve Cargill
yetkililerinin Başbakanlıkta yapmış olduğu toplantı üzerine hazırlanmış bir
yasadır. Bu yasayı çekin geriye, çekin geriye! Anayasa'ya aykırıdır.
Anayasa'nın 138'inci maddesi çok açık... Verilmiş olan yargı kararını bertaraf
etmek için yasa çıkartılması yasama organının yetkisinde değildir. Bu Anayasa
suçudur... Sizi uyarıyorum arkadaşlar, açıkça da söylüyorum. Anayasa'ya aykırı
yasanın lehinde oy kullanacak arkadaşlarvicdani sorumlu olacaktır.Hukuki
sorumluluğunun ne olacağını bilemem. Bu yasa serbest iradenizle çıkmıyor.
Amerikan Başkanı Bush'un Başbakan Tayyip Erdoğan'dan iki kez isteği nedeniyle
çıkıyor."
Hedefteki adam
Karapaşaoğlu
ANAP Grubu adına
konuşan Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan da, çok saygı ve sevgi duyduğu,
birkaç dönemdir milletvekili olan Altan Karapaşaoğlu'nun, böyle bir kanun
teklifine neden alet olduğunu anlamadığını ifade eder. Özdoğan "Hala
anlamış değilim, çünkü kendisi gerçekten vicdan sahibidir, milletimizi seven
bir insandır" diye konuşur. Mızrağın çuvala sığmadığını ifade eder Özdoğan
ve Cargill firmasının kurtarılmakta olduğunu anlatır. Milletvekillerine şöyle
seslenir:
"Bir seneden
az bir zaman kaldı, 4 Kasım 2007'de seçime gireceğiz. Değerli arkadaşlarım,
acaba 4 Kasım 2007'de Amerikan vatandaşları mı gelip burada oy kullanacak,
yoksa aziz milletimizin fertleri mi oy kullanacak? Sizin bir Amerikan firmasını
kurtarmanız, oyları alacağınız, tekrar iktidar olacağınız anlamına hiçbir zaman
gelmeyecektir. Bakın, 3 Kasım 2002'de büyük milletimiz geçmiş iktidarları nasıl
sildi süpürdüyse, sizi de elbette ki bu nedenlerden dolayı silip
süpürecektir."
Eleştiriler üzerine
Altan Karapaşaoğlu kürsüye gelir. Yasa teklifinin sadece Cargill ile ilgili
olmadığını savunur. Tasarıyı komisyona 22 Şubat 2006 tarihinde, ilgili
tesislere tanınan 6 aylık sürenin az ve maddede hatalar olması nedeniyle
verdiğini açıklar ve "İşte Orhangazi Kaymakamlığının tutanağı. 10'uncu
ayın 20'sinde vuku buluyor. Cargill ile ilgili kapatma kararı verileceğine dair
şubat ayında nasıl bilgim olabilir?" der ve atışmalar başlar.
Karapaşaoğlu, İznik Gölü yakınında bugün bir fabrika kurulmaya kalkışılsa yine
karşısında olacağını belirtir, sonrasında Bursa Barosu avukatlarına seslenir:
"Kardeşim,
Yenişehir'de sanayi bölgesi kuruldu. Nerede bu hukukçular? Nerede bu
çevreciler? Bursa'da bulunan sanayi bölgelerinin büyük bir kısmı, bir tanesi
hariç verimli tarım alanları üzerindedir. Nerede bu hukukçular? Faaliyete
geçseler ya! Kapatsalar ya o sanayi bölgelerini! Böyle karşıdan laf atmak
kolay.
Biz ne Amerika
Birleşik Devletlerinin uşağıyız, hizmetkarıyız ne de bir başka ülkenin. Ben 20
bin sanayicinin, 20 bin işyerinde çalışan işçinin temsilcisiyim. Arzu
ediyorsanız, hukuk mücadelenize devam edersiniz. Anayasa'ya aykırılığını iddia
ediyorsunuz. Anayasa Mahkemesi bozar, tekrar yıkarsınız. Biz 73 milyonun
temsilcisi olarak, ülkemizin ekonomik menfaatini düşünüyoruz." (213)
Atışmalar uzar
gider ve Karapaşaoğlu, "yasal olan her şey meşru değildir" sözünden
hareketle, meşru olmayan işi gündeme getiren o yasayı düzelttiklerini söyler.
Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın "Amerika düzeltiyor. Sen mi
düzeltiyorsun? Emir veriyor, düzeltiyorsun!" sözü üzerine Karapaşaoğlu,
hedef tahtasına yine Bursa Barosu avukatlarını koyar:
"O Bursa
Barosu avukatları, buyursunlar, Bursa'daki sanayi bölgelerini kapattırsınlar.
Eğer yürekleri yetiyorsa, becerebiliyorlarsa, millî duyguları varsa,
buyursunlar kapattırsınlar. Niye kapattırmıyorlar, niye mücadele etmiyorlar?
Bir Amerikan düşmanlığı var da onun için. Bir taraftan kalkacağız diyeceğiz ki:
Yabancı sermaye, buyur arkadaş gel. Ülkemize yatırım yap, bizim adamımız
çalışsın. Bir taraftan da, buradan defol git diyeceğiz. Olmaz öyle şey!"
Antalya
Milletvekili Tuncay Ercenk, Karapaşoğlu'nun avukatlara yönelik sözleri üzerine
"Onlarla fazla uğraşma, sana lazım olacak o arkadaşlar. Sen Yüce Divan'da
hesap vereceksin? Kendine bak sen! Yüce Divan'da vereceğin hesabı düşün!"
der. (214)
Atışmalar sürer.
Saat 22.55 olmuştur.Meclis başkanvekili, çalışma süresi tamamlandığı için 16
Kasım 2006 saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatır.
"Hak arama
özgürlüğü"
Ertesi gün konuya
ilişkin olarak önce Ertuğrul Yalçınbayır söz ister. Hem Küçükaşık'a, hem
Karapaşaoğlu'na yanıt verir. Küçükaşık'ın kendisine atıfta bulunarak
"geçmişte muhalefet ettikleri dönemde, özellikle Yalçınbayır'ın şimdi ne
düşündüğünü merak ediyorum" dediğini hatırlatır ve 20, 21 ve 22.
dönemlerde ne söylediyse tümünün arkasında olduğunu belirtir. Yalçınbayır
"Hiçbir zaman sözün bittiği yerde değiliz; demokrasinin gereği,
özgürlüklerimizi kullanıyoruz, görüşlerimizi açıklıyoruz. Konuyla ilgili,
1998'de benim kaleme alıp 11 milletvekilinin imzaladığı ve bu karardan
dönülmesinin niçin gerekli olduğuna dair görüşlerimizin arkasındayız. Bu
görüşleri daha sonra mahkeme kararlarına da, mahkeme dosyalarına da, Meclis
Genel Kurulundaki konuşmalarımıza, soru önergelerimize yansıttık" der.
Yalçınbayır, Altan
Karapaşaoğlu'nun da, maksadı aşan bir ifadeyle Bursa Barosu avukatlarına
sataştığınıhatırlatarak şöyle konuşur: "Bu, tanıdığım Sayın
Karapaşaoğlu'nun kastı aşan sözleridir. Konuyla ilgili olarak, içinde de
bulunduğum Bursa Barosu 1992'den beri ellinin üzerinde dava açmıştır ve bunlar,
hak arama özgürlüğünün sonuçlarıdır, demokratik katılımdır. Göktuğ Plaza
davası, Orhaneli Termik Santrali davası, Yeşilşehir davası, Uludağ davası,
Cargill davası, bunları tek tek sıralamam mümkün değil. Bunlar, hukuk
kalitesinin yükseltilmesiyle ilgili, hukuk devletine ulaşılmasıyla ilgili
yapılan mücadelelerdir. Bursa Barosu'nun hukuksuzluk ve yolsuzlukla mücadele
komisyonu, sadece Bursa'da değil, tüm dünyada örnek alınması gereken bir
çalışmayı yapmaktadır."
TBMM'nin aynı
birleşiminde, Karapaşaoğlu'nun yasa teklifi üzerine görüşmeler devam eder. CHP
Grubu adına Tarım Komisyonu Üyesi, Aydın Milletvekili Mehmet Semerci konuşur.
Geçici madde eklenerek karşılarına gelen yasanın 15 ay önce fikir birliği
içinde çıkarıldığını, teklifin sahibi, komisyon başkanı ve bakanın, "bu
yasanın, iyileştirme ve bugüne kadar af kapsamında müracaatların az olması
nedeniyle getirildiğini söyleseler de, bu yasanın kamuoyunda Cargill Yasası
olarak bilindiğini" söyler.
Semerci, neden
böyle bilindiği sorusunu sorar ve "Çünkü halkın, bizlerin, sizlerin,
çıkarılan yasalar çerçevesinde devamlı güvensizlik yaratmanız, devamlı yasaları
delerek birilerine meydan açmanız, çıkar sağlayacak düşüncelerin yerleşmiş
olmasından kaynaklanıyor bu eleştiriler ve onun için de toplumda, görsel ve
yazılı basında da Cargill Yasası olarak biliniyor. Siz bunu kabul
edemiyorsunuz. Çıksanız, doğrudan, mertçe, Türkiye'nin katma değerini
yükseltmek, Türkiye'deki tarımsal ilerlemelerin, gelişmelerin bir fonksiyonu
olarak yasalarda bu değişiklikleri yapıyoruz diye meydan okusanız, kimse ses
çıkarmayacak. Ama bugüne kadar yaptığınız uygulamalar, dört yıllık
iktidarınızda, hep geriye doğru, hep aldatmaca, hep takiyye..."diye
konuşur.
Bursa Milletvekili
Zafer Hıdıroğlu da konuşur. Yasayı ve Cargill'i savunan Hıdıroğlu'nun "İl
Çevre Kurulunca verilen rapora göre, Cargill'in Gemlik Körfezine bırakılan
atıklarının çevreye hiçbir zararı olmadığı gibi, Gemlik Körfezindeki balıkların
üremesine de faydalı oluyor" sözleri alay konusu olur. Muğla Milletvekili
Gürol Ergin "Hay Allah razı olsun. Bunların sayısını artıralım"diye
ironik bir yanıt verir.
Karapaşaoğlu'nun
yasa teklifine yine toprak ve tarımla ilgili eklemeler yapılması için muhalefet
partilerince önergeler verilir. Önergelerin görüşülmesi sırasında genel kurulda
çoğunluk olmadığı görülür. Toplantı, sözlü soru önergeleri ile diğer konuları
görüşmek için 21 Kasım 2006 Salı gününe ertelenir.
Bursa'da avukatlar
ayaklandı
TBMM'deki
görüşmeler sırasında Karapaşaoğlu'nun Bursa Barosu avukatlarına yönelik sözleri
büyük tepki yaratır. Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, 17 Kasım 2006 günü basın
açıklaması yaparak, Altan Karapaşaoğlu'na adeta haddini bildirir. Şenol,
"Öncelikle asli görevini yerine getirmeyenlerin başkasından hesap sormaya
hakkı yoktur. Ve 98 yıllık bir tarihi olan, Kurtuluş Savaşı'na katılan, her
zaman hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti için çalışan, hukuktan başka üst
otorite tanımayan Bursa Barosu avukatlarının cesaretini, yürekliliğini ve milli
duygularını sorgulamak hiç kimsenin haddi değildir" der.
Asude Şenol
açıklamasında, Cargill Orhangazi fabrikasının faaliyetini sürdürmesinin ABD
Başkanı Bush'un Türkiye başbakanları ile görüşmelerinde başta gelen gündem
maddesi olduğunu, konunun ABD Başkanı için adeta Irak Savaşı gibi önem
taşıdığını vurgular. Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı'na gönderdiği yazıdan bahseden Şenol, bu belgenin, TBMM'deki yasa
teklifinin "Cargill Yasası"olduğunu çok açıkça gösterdiğini ifade
eder.
Asude Şenol şöyle
devam eder:
"Bu yasa
teklifinin sahibi O Altan Karapaşaoğlu 9 Şubat 1999'da TBMM'nin 51.
birleşiminde söz alarak, 'Sanki hukuki mercilerden, bu firmaya, siz merak
etmeyin, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz' dercesine büyük bir
cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir demiş, bugün bu görüşünü işi
düzelten olarak kendisi gerçekleştirmiştir. O günden bugüne dava konusu ve
sonuçlarında bir değişiklik olmamıştır.
Değişiklik sadece
Altan Karapaşaoğlu'nun iktidar veya muhalefet partisi milletvekili
olmasındadır. Yasa teklifinde bazı eksiklikler olduğu, bunların sonra
düzeltileceği itirafı ise Cargill'in kurtarılmasının aciliyetini
göstermektedir.
Altan Karapaşaoğlu,
'ben pek tarımdan anlamam, ama devrimci arkadaşlarımız bilirler' demiştir.
Hukuktan ne kadar anladığını ise belirtmemiştir.
Bir arkadaşından
duyduğunu söylediği, 'yasal olan her şey meşru değildir' sözü ise konuşmasının
hukuken doğru olan tek cümlesidir. Bu gerçeğe göre Altan Karapaşaoğlu'nun
teklifi yasalaşsa bile meşru olmayacaktır."
TBMM'de 19 saat
Cargill mesaisi!
Yasa teklifinin
görüşmelerine devam edilir. ([150]) CHP Grubu adına konuşan Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür, 4 yıldır iktidar tarafından çıkarılan yasaların bir
kısmının Cumhurbaşkanı'ndan, bir kısmının Anayasa Mahkemesi'nden döndüğünü,bir
kısmının da, AKP Grubu'nun yürütmenin dayattığı her yasa tasarısını kabul
etmesi ve uygulamadaki aksaklıklar sonucu Meclis'te yeniden görüşme durumunda
kaldıklarını ifade eder. Sür devam eder:
"Bu yasa da
bunlardan birisi... Toprak Koruma Yasası...Daha mürekkebi kurumadı bu yasanın.
Şimdi geliyoruz bu yasa üzerinde saatlerce, günlerce, haftalarca görüşme
yapıyoruz. Aslında AKP Hükümeti'nin herhangi bir şeyi koruma altına almaya
kalktığında çok dikkatli olmamız lazım. O koruma altına alınan şey, inanıyorum
ki yok edilmeye doğru gidiyor. Toprağı koruyacaktık ama yok etmeye yönelik yeni
değişiklikler getiriyoruz." ([151])
Orhan Sür, teklifin
"bal gibi Cargill Yasası" olduğunu söyler, Karapaşaoğlu'nun Amerikan
düşmanlığı iddiasına da"Cargill ile bizim derdimiz yok. Amerika düşmanlığı
da yapmıyoruz. Biz Meclis'in, ulusun onurunu kurtarmaya
çalışıyoruz"diyerek karşılık verir.
ANAP Grubu adına da
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler söz alır. O partinin milletvekiliyken bir söz
söylemeye hakkı yoktur aslında. Zira Cargill için bunca hukuksuzluğun kaynağı
ANAP iktidarıdır. Bir de, ".ülkemizde bunca sıkıntılar yaşanırken,
Cargill'i neden kurtarma ihtiyacı duyuyorsunuz? Eğer yargıya ve hukuka
inanıyorsak yapılacak tek şey var; hepimizin burada neye hizmet edip
etmediğimizi çok iyi düşünmemiz..." demesiacıdır.
Tabii ANAP'lı Güler'in
konuşmasını AKP'liler yanıtsız bırakmaz. Konya Milletvekili Özkan Öksüz,
Güler'in konuyu araştırmadan konuştuğunu, partisinin iktidarı zamanında
Cargill'e izin verildiğini yüzüne vurur vurmasına da, karşılıklı atışma
sırasında kendi getirdikleri geçici madde teklifinin Cargill'i kurtarmaya
yönelik değil, tüm insanların yararlanacağı bir yasa olduğunu savununca, ister
istemez şu atasözü hatırlanır: "Tencere dibin kara, seninki benden
kara!"
Tartışmalar sürer
gider, Meclis'in mesaisi dolar. Devamı 22 Kasım 2006'ya kalır. Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır konuşur. Kürsüye çıkarken AKP sıralarından
alkışlar duyulur. Kanunun Cargill ile irtibatlandırılmasının en önemli delili
olarak Başbakanlık Hukuk Müşavirliği yazısının gösterildiğini hatırlatan Yalçınbayır
şöyle konuşur:
"Hangi idari
usulde -ki, o yasamız yok ama-, hangi nezaket kuralında, birisiyle ilgili karar
verilirken öbürünü çağırmıyorsun? Niye Bursa Barosu, Bursa'daki çevreciler,
niye onlar çağırılmıyor? Biz, bunlardan kurtulmak durumundayız. Eğer, onlar
çağırılsaydı, 14 tane davayı, bunlara ait bilirkişi raporlarını tüm
detaylarıyla açıklarlardı. Bunlara fırsat vermek gerekir.
Ortada bir sorun
var, bu sorunu çözmek gerekiyor. Evet, 20 bine yakın işletme. Türkiye kayıt
dışılık cenneti, kaçakların cenneti, kayıt dışı yapılar. Kimisi de, ruhsat
alıp, ruhsatlarının hukuka aykırı olduğu yapılar. Biz, bunları önlemek
zorundayız.
Kentlerimizin yüzde
60'ı, 70'i kaçaksa, tarım arazilerine kirletici ve hiçbir zaman için telafisi
mümkün olmayan boyahaneler ve benzerleri yapılıyorsa, biz, bu anlayışın üzerine
gitmek durumundayız. Herkes kurallara uyma alışkanlığını edinecektir. Başta
idare olmak üzere, tüm kişi ve kurumlar, kurallara uymak, kurallar
mevcudiyetini sürdürdükçe uymak, ama onların değiştirilmesini belli bir nezaket
ortamında, düşünce özgürlüğüne de fırsat verecek şekilde değiştirebilmek...
Biz, bu usulü ve adabı önce görmek durumundayız.
Kayıt dışılığın her
türüne son.
Çevreyi kirletene,
zarar verene, onlara müsamaha mı edeceğiz? Onlarla ilgili dava açanları
suçlayacak mıyız veya o konuda düşüncesini söyleyenleri 1970'den kalan
düşünceler' deyip düşünce özgürlüğünü mü savunacağız?"
Yalçınbayır'ın bu
konuşmasında çok zorlandığı açıkça ortadadır. Cargill ile ilgili hukuk
mücadelesinin fitilini ateşleyenlerden biri olan Yalçınbayır'ın talihsizliği,
başlangıçta Cargill'e her türlü yolu açan ANAP'ın, şimdi de AKP'nin mensubu
olmasıdır.Hukukun üstünlüğü ilkesinden ödün vermeyen Yalçınbayır'ın rozetini
taktığı partilerin her türlü hukuksuzluğu yapıyor olması içini acıtmaktadır.
"Reddetmezsek,
sorumluluğumuz bitmez"
Genel kurulda Bursa
milletvekillerinden Sedat Kızılcıklı da söz alır. Kızılcıklı, yasa teklifinde
bahsi geçen en az 3 bin 500 işletmenin bu durumda olduğunu göz önünde
bulundurmak gerektiğini belirterek, "Ekolojik dengeleri koruyalım derken,
ekonomik dengeleri de korumak durumunda olduğumuzu lütfen göz ardı etmememiz
gerekir" diye konuşur.
Daha önce İznik'te
Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan CHP Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu'nun konuşması da ilginçtir. Ayvazoğlu, "Danıştay'ın vermiş
olduğu kararları nasıl oluyor da biz, şimdi yasama olarak, Anayasa hükmüne
rağmen değiştirebileceğiz? Bu olmaz, olamaz! Biz buna fırsat vermeyelim.
Geliniz, bu Meclisten geçirilmek istenilen Cargill teklifini reddedelim. Eğer
bunu reddetmezsek, eğer buna yasalaşma imkânı verirsek, tarih önündeki vicdani
sorumluluk ve hukuksal sorumluluğunuz hiçbir zaman için bitmeyecektir. Bugün
gün yüzüne çıkmazsa, bugün hesabı sorulmazsa, yarın öbür gün mutlaka bunun
hesabının sorulacağını unutmayalım. Böyle bir teklifin örtülü af niteliği
taşıdığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu teklifin, gerçekten Cargill
ile ilgili bir teklif olduğunu vicdanlarınıza nakşederek bir kez daha
düşününüz, bir kez daha bunun geri alınabilmesi yollarını araştırınız"
der.
Cargill Yasası,
üçüncü gününde de sonuçlandırılamaz. Saat 23.00 olur, 23 Kasım'a sarkar. O gün
de tartışmalar yaşanır ama sonuç beklendiği gibi olur. "Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi"nin açık oylamasına 273 milletvekili katılır. 217 kabul oyuna
karşılık 55ret ve bir de çekinser oy çıkar. Teklif, kabul edilmiş ve yasalaşmış
olur. Kabulden sonra da tartışmalar sürer.
Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker, teşekkür konuşması için kürsüye gelir. Özü bir madde
olan ve bununla da Cargill'e af getiren yasayla ilgili görüşmelerin 19 saat
sürdüğü Eker'in açıklamasından öğrenilir. Bakan Eker, söz konusu yasanın
Başbakanlık'ta gerçekleşen toplantıdan sonra Tarım Bakanlığı'na gönderilen yazı
üzerine hazırlandığı yönünde topluma ve milletvekillerine sürekli yanlış bilgi
verildiğini öne sürer ve şöyle der:
"Sözü edilen
toplantı Başbakanlık'ta nisan ayında yapılıyor. Nisan ayında yapılan toplantı,
bu teklif verildikten aylar sonradır ve bu şekilde bir teklifin hazırlanmasıyla
ilgili değil. Sadece, bu yasa tasarısı dışında Cargill ile ilgili gidilen
davada, sonucu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti'nin tahkime götürülmesi veya Türkiye
Cumhuriyeti aleyhine uluslararası alanda bir cezai uygulama yapılmasını
engellemek bakımından neler yapılabileceğine dair bir toplantıdır. "(217)
Bu ifadesiyle,
"sadece Cargill değil, aynı durumda binlerce tesis var"savunmasını
çürütenMehdi Eker'in konuşması sırasında da tartışma yaşanır, bakanın sözü
kesilir. Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin, "Cargill'den maaş alacaksan
konuş Sayın Bakan. Cargill seni takdir ediyor!" diye bağırır.
Cumhurbaşkanı'na
bir mektup daha
Cargill dökümanları
arasında, 25 Kasım 2006 tarihli bir mektup da dikkat çeker. "Sayın
Cumhurbaşkanımız" hitabıyla başlayan mektubun içeriği malumdur. Mektup
içeriğindeki ayrıntıya odaklanmadan önce altındaki kurumsal imzaları tek tek
saymak gerekir:
Bursa Barosu, Bursa
Diş Hekimleri Odası, Bursa Eczacı Odası, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu
Sekreterliği, Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Gıda Mühendisleri Odası
Bursa İl Temsilciliği, Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Makine
Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Maden Mühendisleri Odası Bursa İl
Temsilciliği, Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, Peyzaj Mimarları Odası Bursa
İl Temsilciliği, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Çağdaş Hukukçular
Derneği Bursa Şubesi, ÇGD Güney Marmara Şubesi, DOĞADER, Nilüfer Yerel Gündem
21, CHP Bursa İl Başkanlığı, SHP Bursa İl Başkanlığı, ÖDP Bursa İl Başkanlığı,
EMEP Bursa İl Başkanlığı, HYP Bursa İl Başkanlığı, Türkiye Çiftçi Sendikaları
Konfederasyonlaşma Platformu, GDO'ya Hayır Platformu, KESK Bursa Şubeler
Platformu.
Mektubun içeriğinde
öncelikle Cargill'i kurtaracak yasa teklifi nedeniyle Bursa Milletvekili Altan
Karapaşaoğlu şikayet edilir ve şöyle denir: "Cargill firmasının yasa
dışılığına kılıf yaratmak için, Ocak 2004'te ABD Başkanının, bizzat başbakan
ile görüşmesinin; ardından çıkarılan yasalar Danıştay Altıncı Dairesince iptal
edilmiştir. Başlatılan yeni yasa girişiminin Başbakanlık Hukuk Müşavirliğinin
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'naCargill firması yetkililerinin de katıldığı
toplantı sonrasında verdiği talimatlar ile oluşturduğu gerçeği ise, kamu yararı
ve hukuk devleti açısında kabul edilebilir bir durum değildir.
Bağımsız Türk
yargısı kararlarının uluslararası baskılar ile ortadan kaldırılmasının bir
sermaye şirketinin lehine, Osmanlıdaki kapitülasyonları anımsatırcasına özel
yasa yapmanın her şeyden önce hukuk devleti ve yasama organının saygınlığına
gölge düşüreceği açıktır."
Bu açıklamanın
ardından CumhurbaşkanıAhmet Necdet Sezer'den "ülkemiz çıkarlarının
korunmasının ve bağımsızlığımızın saygın bir temsilcisi olarak
değerlendireceğiniz inancıyla..." diyerek, yasayı geri çevirmesi istenir.
Ruhsat iptaline
onama, tazminata ret
TBMM'de kabul
edilen bu yasa, Cargill ile ilgili idari işlemler hakkında açılan tüm davaları
ve mahkeme kararlarını yok hükmüne düşürecektir. Ancak yargı makamları, güncel
gelişmeye göre değil, elindeki dosyaya göre karar verecektir. Dolayısıyla
Danıştay 6. Daire, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin tam iki yıl önce verdiği ruhsat
iptali kararına Bursa Valiliği'nin itirazını görüşür. Yüksek mahkeme, 2. İdare
Mahkemesi kararının, Bursa Barosu Başkanlığı açısından ehliyet yönünden reddine
ilişkin kısmının bozulmasına oyçokluğuyla, dava konusu mevzi imar planı ve yapı
ruhsatı iptali ile Baro dışındaki diğer 4 davacının ehliyeti yönünden reddinin
onanmasına, ayrıca Yüksek Planlama Kurulu kararı iptalinin de onanmasına
oybirliğiyle karar verir. ([152])
Aynı gün Cumhuriyet
Gazetesi'nde yer alan haberde, TEMA Vakfı'nın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezer'e çağrısı yer alır. Vakıf, Sezer'den, Cargill'e af getiren yasanın
yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye iade edilmesini ister.
Bu arada kapatma
kararının uygulanması üzerine Cargill tarafından açılan davaya Bursa
Valiliği'nin yanında müdahil olarak katılmak isteyen Bursa Barosu'nun talebi
Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce oyçokluğuyla reddedilir. Mahkeme aynı gün,
Cargill'in isteği doğrultusunda karar verir ve Bursa Valiliği'nin tesisi
kapatma işleminin yürütmesini durdurur. (219)
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasında da ilk karar verilir. Dava
reddedilmiştir. Yargıç yeniden Nizamettin Keleş'tir ve ret gerekçesi çarpıcıdır.
Keleş şöyle demiştir kararda: "İdari yargı kararları kamu düzenine ilişkin
çevre hakkını korumaya yöneliktir. Bizzat davacıların şahıslarına yönelik
koruma sağlayan kararlar değildir. Bu bakımdan davacıların kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğundan bahisle manevi tazminat talep etme hakları
bulunmamaktadır. Ayrıca seçilmiş siyaset adamı kimliğiyle hükümetin başında
başbakan olarak görev yapan davalı Recep Tayyip Erdoğan ile Bayındırlık Bakanı
olan diğer davalı Zeki Ergezen'in yatırımlarla ilgili planlama yapma görev ve
yetkileri vardır. Ancak söz konusu kararların infazı görevi mahallindeki
yöneticilere aittir. Hükümet üyelerinin böyle bir sorumluluğu olamaz. Bu
itibarla Bursa'da bulunan nişasta fabrikasının yargı kararlarına rağmen
kapatılmamasından şahsen sorumluluklarının bulunduğu düşünülemez.
Ayrıca, dosyada yer
alan idari kararların infazına ilişkin farklı tarihte tutanakların mevcut
olduğu, ancak yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde yeniden faaliyeti devam
ettiği anlaşılmıştır. Bu sebeple diğer davalıların da, söz konusu nişasta
fabrikasının kapatılmamasında şahsen sorumluluklarının bulunmadığı, bu nedenle
tazminatla sorumlu tutulamayacakları anlaşıldığından davanın
reddine..."([153])
"Cargill
Yasası"na Sezer'den veto!
.ve o çok tartışılan,
kamuoyunda "Cargill Yasası" olarak bilinen "5557 Sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun"Çankaya Köşkü'nden geri döner. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer,
kanunu, 6. maddesinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM Başkanlığı'na iade
eder. Cumhurbaşkanlığı'nın veto gerekçesi şöyledir:
".kanunun
ikinci fıkrasında, söz konusu arazi ve tesislerin 2 yıl süresince, ruhsat ve
izin alınmadan istenilen amaçla kullanılmasının sürdürülmesine olanak
sağlanmakta, gerekli ruhsat ve izinlerin alınması için 2 yıl süre tanınmakta,
bu süre içinde gerekli izni alamayanların üretim etkinliklerinin durdurulacağı
belirtilmektedir.
Geçici maddeyle,
özellikle bir yabancı şirket ya da varsa belirli şirketlere ilişkin, tarım arazilerinde
kurulu kimi sanayi tesislerine, izin, onay ve ruhsatlarının yargı kararıyla
iptal edilip edilmediğine bakılmaksızın üretim etkinliklerini sürdürme olanağı
getirilmektedir.
Böylece izin, onay
ya da ruhsatı yargı kararı ile iptal edilerek hukuksal dayanaktan yoksun kalan
sanayi tesislerine yasal geçerlilik tanınıp yargı kararları etkisiz
kılınmaktadır."
Cumhurbaşkanı
Sezer, daha sonra hukuk devleti olmanın ilke ve erdemlerini anlatır. Hukuk
devletinin, tüm etkinliklerinde hukuka ve Anayasaya uyan devlet olduğunu
anlatır. Anayasa'nın egemenliği ve bağlayıcılığı yanında yasa koyucunun uymak
zorunda bulunduğu ilkeler ve evrensel hukuk kuralları olduğunu hatırlatır ve
devam eder:
"Evrensel
hukuk ilkelerine göre, yasaların genel, soyut ve nesnel olması, kişiye özgü
olmaması gerekmektedir. Yasaların bu ögelere uygun çıkarılması hukuk devleti
olabilmenin koşullarındandır. Ayrıca, yasaların kamu yararı amacıyla
çıkarılması da hukukun bilinen ilkesi gereğidir.
Anayasa
Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında da vurgulandığı gibi, yasaların genelliği
ilkesi, özel, güncel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef
almayan, aynı statüdeki herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu
kılmaktadır.
İncelenen Yasa'nın,
özellikle bir yabancı şirketin ya da varsa belirli şirketlerin tarım
arazilerinde kurulu sanayi tesislerinin sorununu çözmek amacı taşıyan 6.
maddesindeki düzenleme, yasaların genel, soyut ve nesnel olmasını gerektiren
evrensel hukuk kurallarıyla ve Anayasa'nın hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmamaktadır." (221)
"Tarımsal
bütünlüğün bozulmaması şartı"
Cumhurbaşkanı
Sezer, geçici madde ile sağlanan olanağın, 5403 sayılı yasada da getirildiğini
anımsatarak şöyle der: "İncelenen
Yasa'nın 6. maddesinde yer alan düzenlemeye 'benzer' bir düzenlemenin, 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası'nın geçici 1. maddesinde de
yapıldığını belirtmek gerekir.
Ancak, 5403 sayılı
Yasa'nın geçici 1. maddesinde, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla
kullanıma açılmış tarım arazilerinin istenilen amaçla kullanılabilmeleri kimi
biçimsel ögelerin yanında 'tarımsal bütünlüğü bozmamaları' koşuluna
bağlanmıştır. Oysa incelenen Yasa'nın 6. maddesinde, bu 'esaslı koşul'a yer
verilmediği görülmektedir.
Tarım dışı amaçlı
kullanıma açılmış tarım arazilerinin 'tarımsal bütünlüğü bozmamak' koşuluyla
tarım dışı amaçla kullanılmalarında kamu yararı açısından önemli bir sakınca
bulunmamasına karşılık, tarım arazilerinin 'tarımsal bütünlük' aranmadan
istenilen amaçlarla kullanılmasına izin verilmesi tarım topraklarının bir daha
eski duruma getirilemeyecek ölçüde elden çıkarılması ya da nitelik değiştirmesi
gibi sakıncalı sonuçlar yaratacaktır. Bu nedenle, incelenen yasa kuralının kamu
yararıyla da bağdaşmadığı açıktır.
Öte yandan,
incelenen yasanın 6. maddesiyle yapılan düzenlemelerle, hukuka aykırı bir
etkinliğin 3 yıl süreyle koruma altına alınarak sürdürülmesi sağlanmaktadır.
Oysa yasalara,
ulusal çıkarlara ve kamu yararına aykırı olduğu yargı kararlarıyla hükme
bağlanmış, hukuka aykırı bir etkinliğin, ilgili kamu yönetimlerince hiç
geciktirilmeden durdurulması hukuk devleti ilkesi ile Anayasa'nın 11 ve 138.
maddeleri uyarınca zorunludur.
Ayrıca Anayasa'nın
10. maddesinde, herkesin, ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu,
hiçbir kişi, aile, zümre ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, devlet
organları ve yönetimin tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun
davranmak zorunda bulunduğu belirtilmiştir.
İncelenmekte olan
yasanın 6. maddesiyle, bir yabancı şirket ya da belirli şirketlerin hukuka
aykırı durumları ve etkinlikleri yasanın güvencesi ve koruması altına alınmış
olmaktadır ki, böyle bir düzenlemenin 'ayrıcalık' tanıma niteliği taşıdığı ve
Anayasa'nın 10. maddesine aykırı düştüğü kuşkusuzdur."
Cumhurbaşkanı
Sezer'in Cargill Yasası'nı Meclis'e iadesinden bir gün sonra Bursa Barosu
öncülüğündeki davacılar Bursa Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne bir dava daha açar. Bu
davanın konusu, "Bursa Valiliğinden Cargill'e verilen emisyon, deşarj
izinleri ileaçılma ruhsatının birer örneğininistenmesi, ayrıcabu izinlerin
iptalinitalep eden dilekçeye süresinde yanıt verilmemesi" işlemidir.
Dilekçeye süresinde
yanıt verilmemesi, reddi anlamına gelmektedir ki bu işlemin de öncelikle
yürütmesinin durdurulması ve ardından iptali istenir.Dava Bursa 1. İdare
Mahkemesi'ne düşer fakat reddedilir.([154])
İşler karışır
iyice. Bursa Valiliği, aynı konuda iki taraftan davalı,bir taraftan davacıdır.
Cargill'in itirazı üzerine 1. İdare Mahkemesi'nce verilen "kapatma
işleminin yürütmesinin durdurulması kararı"na Bursa Valiliği'nin yaptığı
itiraz Bölge İdare Mahkemesi'nce karara bağlanır. Üst mahkeme, kapatma
işlemiyle ilgili yürütmenin durdurulması kararına itirazı kabul ederek, Bursa
1. İdare Mahkemesi'nin 30 Kasım 2006 tarihli kararının kaldırılmasına hükmeder.
([155])
Anayasa
Mahkemesi'nden ret...
Bu arada CHP'nin, 3
Temmuz 2005 tarih, 5403 Saylı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun
iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davada beklenen karar verilir.
Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu ve 112 milletvekilinin açtığı davada, yasanın
tümü şekil yönünden, Cargill'in daha önce yararlanamadığı geçici maddenin de
esastan reddi talebi değerlendirilmiştir.
Yasanın tümüyle
iptal isteminin gerekçesi "Bu bir aftır. Anayasa'da yerini bulan TBMM
İçtüzüğü hükümlerine göre de, genel veya özel af ilanını içeren tasarı veya
tekliflerin genel kurulda TBMM üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğunun kararı
ile mümkündür. Oysa söz konusu yasa 216 oyla kabul edilmiştir" şeklinde
açıklanmıştır.
Geçici 1. maddenin
esastan iptali istemine gösterilen gerekçe de şöyledir:
"Öncelikle,
yasadışı işgalle tarım arazilerimizi yok eden uygulamalara af getirdiğinden,
yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Geçmişte yaşanan
imar afları sorun çözmediği gibi aksine yeni sorunların kaynağı olmuştur. Af
edilmeye çalışılan bu tür tarım dışı işgaller bir kez yasal güvenceye
kavuştuklarında, çığ gibi büyüyen af beklentileri ve zincirleme aflarla, doğal
kaynak kayıplarımızı katlanarak artıracaktır. Metrekare başına 5 lira Hazine'ye
para girişi bir yanılgıya yol açmaktadır. Çeşitli özendirici uygulamalar,
parasal kolaylıklar ve bağışıklıklar birlikte değerlendirildiğinde, toplanacak
miktarın çok üzerinde mali kaynağın, doğal kaynak yıkımına transfer edilmekte
olduğu görülecektir." ([156])
CHP'lilerin
başvurusunda iptalden önce, af getiren geçici maddenin yürürlüğünün
durdurulmasıistenir. Çünkü uygulanması halinde telafisi güç zararlar
doğabilecektir.
Anayasa Mahkemesi,
bu talebi değerlendirirken, yasanın gerekçesinde yer alan "söz konusu
arazilerin tarımsal niteliği geri kazanılmayacak şekilde bozulduğu için böyle
bir düzenlemeye gidilmesine ihtiyaç duyulduğu"iddiasına dayanarak şu
yorumu yapar:
"İptali
istenen kuralda,tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılabilmesi için
belirli koşulların yanında, tarımsal bütünlüğün bozulmamasının ve hazırlanacak
toprak koruma projesine uyulmasının gerektiğinin belirtilmesi karşısında
Yasa'nın kamu yararı amacı dışında çıkarıldığı söylenemez. Yasada öngörülen
koşulları yerine getiren herkese aynı olarak uygulanacağından, Anayasa'da
öngörülen eşitlik ilkesine aykırı değildir." ([157])
CHP'nin diğer
iddialarının da dayanaksız olduğuna hükmeden Anayasa Mahkemesi sonuç olarak,
şekil yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal istemine oybirliğiyle,
geçici birinci maddeye de oyçokluğuyla ret kararı verir.
Yasa, Meclis'ten
jet hızıyla geçti
Bursa Valiliği'nin,
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce 8 Kasım 2004 tarihinde verdiği, ruhsat ve imar
planının iptaline ilişkin karara yaptığı temyiz başvurusu Danıştay 6. Daire'de
karara bağlanır. Ehliyet yönünden itirazların ele alındığı kararda, Bursa
Barosu açısından redde ilişkin kısım oyçokluğuyla bozulur. Yüksek mahkeme, dava
konusu mevzi imar planı ile yapı ruhsatının iptali ve Bursa Barosu Başkanlığı
dışındaki diğer yedi davacının ehliyeti yönünden redde ilişkin kısmı da onar.
([158])
Baro başta olmak
üzere davacıların ehliyet unsuruna vurgu yapılmalı ki, yıllar sonra sivil
toplum örgütlerinin bu tür davalarda ehliyetinin tümden kaldırılmış olması daha
iyi anlaşılabilsin diye.
Danıştay 6. Daire,
Bursa Valiliği'nin, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verdiği 30 Kasım 2004 tarihli
idare aleyhindeki kararının bozulması talebini de reddederek, yerel kararı
onar. ([159])
Hükümetin ısrar
ettiği Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik 31 Ocak 2007
tarihinde TBMM'den bir kez daha geçer ve 9 Şubat 2007 tarihli Resmi Gazete'de
yayınlanarak yürürlüğe girer. Yasa değişikliği her ne kadar arazi
toplulaştırmasına ilişkin bir iki madde içerse de asıl amaç geçici birinci
maddede saklıdır. Bu madde başta Cargill olmak üzere usulsüz ve hukuk
çiğnenerek tarım arazilerine yapılmış fabrikaların metrekareye 5 lira ödeyerek
yasallaşmasını sağlayacaktır.
Bunun üzerine Melih
Aşık, Milliyet Gazetesi'nde şöyle yazar:
"Efendim rica
büyük yerden olduğu için AKP, Cargill'i kurtarma inadından vazgeçmedi. Sezer'in
geri gönderdiği madde dün Mecliste ikinci kez görüşüldü, yıldırım hızıyla ve
aynen geçti. Bir tarafta Bush-Cargill ikilisi ve onların taşeronu AKP var....
Bir tarafta onurlu ve bağımsız bir ülkenin soylu yargı organları ve devlet
bürokrasisi. Hukuk savaşı sürüyor... Talancılara öyle kolay teslim olmak
yok..."
Bürokrasideki hıza
bakın!
Melih Aşık'ın
dediği gibi davacılar da pes etmeyi, teslim olmayı akıllarının ucundan bile
geçirmez ve daha çok üstüne giderler.
Davacı vekilleri
Bursa Bölge İdare Mahkemesi'ne bir dilekçe daha verirler ve "Bursa
Valiliği'ne yazılan dilekçeye cevap verilmeyerek reddedilmesi işlemi" ile
"Cargill'e verilen açılma ruhsatı, emisyon ve deşarj izin belgelerinin
iptalini" isterler. ([160])
Ama tüm bu çabaları
boşa çıkaran siyasi irade ve emrindeki idare vardır. Toprak Koruma ve Tarım
Arazilerinin Kullanımı Hakkında Yasa'da yapılan değişikliğin Resmi Gazete'de
yayınlandığı gün, yani 9 Şubat 2007'de Cargill dilekçeyi patlatır!Bursa
Valiliği Tarım İl Müdürlüğü'ne yazılan dilekçede Cargill firması, kanunun 6.
maddesinden yararlanmak istediğini bildirir.
İkinci dilekçe el
yazısıyla kaleme alınır, muhatap Orhangazi Kaymakamlığı'dır. Talep özetle,
mahkeme kararı doğrultusunda kapalı bulunan fabrikanın hemen açılmasıdır. Şöyle
denir dilekçede:
"25.01.2007
tarih 2007/0957 sayılı dilekçemizde söz konusu olan Bursa Bölge Mahkemesi
12.12.2006 gün ve E:2006/860 sayılı yürütmeyi durdurma isteminin reddine
ilişkin kararın uygulamasının ekteki 09.02.2007 tarih 4885 sayılı T.C. Bursa
Valiliği Tarım İl Müdürlüğü yazısı uyarınca 5578 sayılı 09.02.2007 tarihli
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun'a göre durdurulması ile Cargill Orhangazi Mısır İşleme Tesisimizin üretim
faaliyetine devam edilmesi için gereğini yüksek müsaadelerinize arz
ederiz."
Yasada belirtilen
metrekare için 5 liradan toplam 1 milyon 62 bin 557 lira 40 kuruş Bursa
Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü'ne yatırılır. ([161])
Cargill'in Bursa
Tarım İl Müdürlüğü'ne verdiği dilekçenin yanıtı 20 Şubat'ta yazılır:
"İl
Müdürlüğümüz teknik elemanlarınca konu mahallinde incelenerek etüt raporu
düzenlenmiş, dosyasında bulunan belgelerin incelenmesi sonucu bahse konu
yapının 11.10.2004 tarihinden önce yapıldığı, tarımsal bütünlüğü bozmadığı ve
tarım dışı amaçla kullanılan 212.511,48 metrekarelik kısmı için metrekaresine 5
YTL olmak üzere toplam 1.062.557,40 YTL'nin Bursa Defterdarlık Muhasebe
Müdürlüğü'ne yatırıldığı anlaşıldığından, 5578 sayılı yasanın 6. maddesi
gereği, düzenlenen etüt raporuna istinaden 212.511,48 metrekarelik kısmının
tarım dışı amaçla kullanılması uygun görülmüştür."
Altı çizili bölüm
dikkatlerden kaçmaz elbette. Hem tarımsal bütünlüğü bozmuyor, hem tarım dışı
kullanılıyor! Fabrikanın kapladığı alan212.511,48 metrekareyken,
santimetrekaresi dahi boş bırakılmıyor ve tarım dışı amaçla kullanılmasına izin
veriliyor!
Neresinden tutmak
isterseniz buyurun! İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin acınası hali!
Anayasa
Mahkemesi'nden yürütmeyi durdurma
Oysa,Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik yapan ilk kanun için Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasa Mahkemesi'ne açılan davada bir gün önce
şu karar çıkmıştır:
"31.1.2007
günlü, 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'un 6. maddesiyle 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen geçici 3. maddenin, Anayasa'ya
aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu ve uygulanması halinde sonradan
giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek
ESAS HAKKINDA KARAR VERİLİNCEYE KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA, 19.2.2007
gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. "(230)
Cargill yönetimi
bir kez daha şok yaşamaktadır. Müdür Kemal Özbelli'nin açıklamaları bu
şaşkınlığı açıkça yansıtır. Anayasa Mahkemesi'nden beklenen karar, Özbelli için
"beklenmedik" karardır. Yine de "Yargı kararlarına karşı bugüne
kadar sergiledikleri saygıyı bugünden sonra da devam ettireceklerini"
söyler.
Başbakan da çok
üzgün!
Anayasa
Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı sadece Cargill yöneticilerini değil,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı da çok üzer. YASED'in "Başarıya Giden
Yolda Fırsatlar Ülkesi Türkiye" konferansının "Yabancı Sermaye
Stratejisi ve Türkiye'nin Hareket Planı" konulu yuvarlak masa toplantısına
katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cargill olayını kastederek, "O
konudan bir Başbakan olarak üzgünüm. Ben böyle bir şeyi Başbakan olarak kabul
etmiyorum" der.
Erdoğan, çağın
gereksinimlerine göre dinamiklerini yenileyemeyen ve rekabet yarışında
fırsatları ve imkanları iyi değerlendiremeyen ülkelerin bu yarışta
kaybedeceğini, geri kalacağını belirtir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi
konusunda aksaklıkların nereden kaynaklandığını, çözümlerin nerede, neler
olduğunu bildiklerini dile getirir. Erdoğan, bu konuda özel sektör ve
uluslararası şirketlerin temsilcileri ile görüş alışverişinde bulunduklarını
söyler ve 4 yıl gibi kısa süre içinde yatırım ortamının iyileştirilmesi
konusunda önemli mesafe kat edildiğini, reformların aynı kararlılık, hız ve
cesaretle devam edeceğini vurgular. Şöyle devam eder:
"Engeller, her
zaman önümüze çıkacak. İnsanın olduğu yerde hem çözüm vardır hem engel.
Bürokrasi ve yargı sisteminden kaynaklanan sorunlar inanıyorum ki kısa süre
içinde aşılacaktır. Az önce Cargill ile ilgili durumu dinlediniz. O konudan bir
Başbakan olarak ben üzgünüm. Ben böyle bir şeyi Başbakan olarak kabul
etmiyorum. Bir yatırım yapılacak, yasal düzenleme yapılacak, her şey olacak.
Ama ondan sonra birkaç kişinin attığı bir adımla kalkıp burada çalışan bir
tezgahı engelleyeceksiniz. Kurulmamış değil, kurulmuş. Çalışıyor ve orada
yüzlerce insan çalışıyor. Bu, yarın binlerce insan olacak. Ülke ekonomisine
katma değer sağlanıyor. Acaba rahatsız olan kim? Bundan rahatsız olması gereken
birisi varsa, bundan ben rahatsız olmuyorum. Göreve başladığımızda böyle bir
kuruluş var. Her şey olmuş bitmiş ve ondan sonra kalkıp biz ön keseceğiz. Bu
yaklaşımı doğru bulmak mümkün değil. Ne olursa olsun bu noktada gayretlerimizi
sürdüreceğiz."
Başbakan Erdoğan,
yatırımcıların önündeki engelleri aşmak yönünde çaba sarf ettiklerini
vurgulayarak, şöyle devam eder:
"Siyasetçilerin
görevi engel aşmaktır. Aynen bir greyder gibi önündeki birçok engeli düzelte
düzelte yola devam eder. Biz yol açacağız, arkamızdan da girişimci gelecek. Biz
ufuk açacağız, biz denetleyeceğiz ama hiçbir zaman devlet olarak ticaretin
içinde olmayacağız. Bizim anlayışımız bu."
Erdoğan'ın bu
kararlılığı yıllar sonra yargının işlevsizleştirilmesini sağlayan yasal
düzenlemeler olarak karşımıza çıkar. Aynı şekilde akademik meslek odalarının,
idari işlemler aleyhine dava açmalarının da önü kesilir.
Başbakan nasıl
kızmasın?!
Başbakan'ın Cargill
konusundaki üzüntüsünün üstüne tuz biber eken bir iptal kararı da Danıştay 10.
Daire tarafından verilir. Yine Bursalı davacıların, Bakanlar Kurulu'nun,
Cargill'in bulunduğu alanı özel endüstri bölgesi ilan eden kararının iptali
istemiyle açtığı davada karar çıkar. Danıştay 10. Daire, "Hukuka
aykırılığı yargı kararlarıyla saptanarak iptal edilen 1/25000 ölçekli İznik
Gölü Çevre Düzeni Planı'na dayanılarak alınan izinler sonucunda Cargill Tarım
Sanayi ve Ticaret AŞ'ne ait olup tarımsal amaçla kullanılacak alanda kaldığı
anlaşılan ve üzerine endüstri tesisi kurulan taşınmazların bulunduğu alanın,
4737 sayılı yasa ve buna dayalı yönetmelik hükümlerine aykırı biçimde yargı
kararları göz ardı edilerek endüstri bölgesi ilan edilmesine ilişkin dava
konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.Açıklanan
nedenlerle Bakanlar Kurulu kararının iptaline..." der. ([162])
Bu arada Ali Topuz
ve Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde 117 CHP milletvekili, Anayasa Mahkemesi'ne
başvurarak, "31.1.2007 tarih ve 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun; a) 4. maddesinin,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 17. Maddesine, ikinci
fıkradan sonra gelmek üzere eklediği üçüncü fıkranın birinci cümlesindeki
'gibi' sözcüğü ile beşinci cümlesi; b) 6. Maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklediği geçici madde 3'ün iptallerini"
ister.
İptal gerekçeleri,
gerek daha önceki davalarda, gerekse TBMM'deki tartışmalarda dile getirilen,
işlemlerin tümüyle anayasaya aykırı olduğudur.
Danıştay 6.
Daire'den bir iptal kararı daha çıkar. Bu kez iptal konusu, Danıştay 10. Daire
tarafından hukuka aykırı bulunarak iptal edilen Bakanlar Kurulu kararı dayanak
alınarak 25 binlik imar planında yapılan değişikliktir. 6. Daire, dava konusu
işlemin de iptaline karar verir. ([163])
Ve yeniden Bursa 1.
İdare Mahkemesi. Davacıların talebi üzerine, Cargill'in emisyon ve deşarj izin
belgelerinin dayanağı kalmadığına ve dolayısıyla yürütmenin durdurulmasına
hükmeder. ([164])
Mücadele daha da
sertleşiyor
Bu çetin hukuk
mücadelesinde bir anlık boşluk, davacılar açısından yıllardır verilen emeğin
boşa gitmesi anlamına gelmektedir. Şimdiye kadarki süreçte görülmüştür ki, bazı
siyasetçiler için ulusal onur ve ülkenin doğal zenginliklerinin heba
edilmesinin bir önemi yoktur.
Bursa Barosu Çevre
Hukuku Komisyonu Üyesi Cankat Taşkın, Cargill'in, Anayasa Mahkemesi kararıyla
yürürlüğü durdurulan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na dayanarak
başvuru yapıp yapmadığını, yaptıysa nasıl yanıtlandığını, Anayasa Mahkemesi
kararına rağmen çalışma izni verilip verilmediğini 10 Nisan 2007'de Bursa
Valiliği'ne sorar.Yanıtta, Cargill'in 9 Şubat'ta Bursa İl Tarım Müdürlüğü'ne
yaptığı başvuru üzerine faaliyetin durdurulması işleminin kaldırıldığı,
dolayısıyla tesise B grubu emisyon izni, deşarj izni ve ilave yatırımlar için
„ÇED gerekli değildir' kararı ile işlemlerine yeniden işlerlik kazandırılması
yönünde 12 Şubat 2007 tarihinde valilik oluru verildiği belirtilir. (234)
Bu arada
Başbakanlık Hukuk Müşavirliği, Danıştay 6. Daire'nin 27 Kasım 2006 tarihli
temyiz kararında, idare aleyhine olan bölümlere ilişkin düzletme talebinde
bulunur. Bu kararların, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen, Bursa Barosu Başkanlığı'nın
dava ehliyeti yönünden reddine ilişkin kısmının bozulması, Yüksek Planlama
Kurulu kararının iptaline ilişkin bölümünün onanması olduğunu hatırlayalım.
Bursa Valiliği de,
Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurarak, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce verilen
yürütmenin durdurulması kararına itiraz eder. İtiraz edilen karar da, onca
mahkeme kararına karşın Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgeleri ile
gayrisıhhi müessese açılma ruhsatının yürütmesinin durdurulmasıdır.
Davacılar adına
Cumhur Özcan, Bursa Valiliği'ne bir yazı daha gönderir ve yürütmenin
durdurulması kararı doğrultusunda işlem yapılmasını ister. Yargı kararı
uygulanmadığı takdirde sorumlular hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç
duyurusunda bulunulacağını ve tazminat davaları açılacağını bildirir.
Cargill'in 18 Nisan
tarihli dilekçesi Avukat İbrahim Yaşar imzasıyla Bursa 1. İdare Mahkemesi'ne
verilir. Talep, emisyon ve deşarj izin belgeleriyle, açılma ruhsatıyla ilgili
yürütmeyi durdurma kararının verildiği davaya müdahil olarak katılmaya
ilişkindir.
Tazminat davasında
itiraza ret
Davacılar, Recep
Tayyip Erdoğan, Hikmet Şahin, Mehmet Turgut, Oğuz Kağan Köksal ve Zeki Ergezen
hakkında açılan tazminat davasında Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin verdiği
ret kararını da Yargıtay'a götürerek bozulmasını isterler. Bozma isteminin dayanağı
malumdur. Yargı kararını uygulamayan yürütmenin başındaki başbakan hakkında
dava açılmayacak da kime açılacaktır?Silsile yoluyla bakan, vali, belediye
başkanları hakkında açılmayacak da kim hakkında açılacaktır.
Gerek iç, gerekse
uluslararası hukuk kurallarına göre, yaşananlar ve sorumlular hakkında
tazminata karar verilmesi için bütün koşullaroluşmuşken, Bursa 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin ret kararının bozulması elzemdir.
İçişleri
Bakanlığı'nın, Vali Oğuz Kağan Köksal hakkındaki şikayeti işleme koymaması
kararının iptali istemiyle açılan davada Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin,
"Bu konu ceza yargılamasının işi" diyerek reddettiği kararın temyizi
de sonuçlanır. 5. Daire, Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 21 Ekim 2005 tarihli
karar ve gerekçesinin, hukuk ve usule uygun olduğunubelirterek temyiz istemini
reddeder. (235)
Bir karar düzeltme
istemi de Bursa Valiliği'nden 8 Mayıs 2007'de gelir. Düzeltilmesi istenen,
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin idare aleyhine verdiği kararı onayan Danıştay 6.
Daire'nin 22 Ocak 2007 tarihli kararıdır. Bursa Valiliği karar düzeltme
talebini şöyle gerekçelendirir:
"Adı geçen
yasa (Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu) bir nevi af yasası mahiyetinde
olup, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise açıkça 'başvuru tarihinden itibaren 2
yıl içerisinde noksanlıkların tamamlanmasına kadar bu gibi işletmelerin
faaliyetlerinin devam edeceği hükmüne amir bulunduğundan, mahkeme kararından
sonra çıkan af yasası mahiyetindeki 5578 SK 6/3-1 ve 2. fıkraları
doğrultusunda, idari başvuru hakkını 09.02.2007 tarihinde kullanan Cargill
Tarım ve Gıda San ve Tic AŞ'nin faaliyeti durdurulamaz. Dolayısı ile bu yasa
gereği kazanılmış hakkı olan Cargill firmasını etkileyecek tüm davaların da
konusu kalmamış bulunmaktadır.
Bu nedenlerle
mahalli idare mahkemesinde verilen iptal kararının 5578 sayılı kanun gereği
kaldırılarak, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine mahal bulunmadığı
şeklinde karar verilmesi gerekir."
Vali, kendi idam
fermanını imzalıyor!
Cargill ile ilgili
usülsüz ve hukuksuz kararlara şimdiye kadar bütün bürokratlar imza atarken, o
tarihte görevde bulunan Bursa Valisi Nihat Canpolat da öyle bir belgeye olur
verir ki, adeta kendi idam fermanı olur. Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nden
gelen il müdür vekili Dr. Talat Müftüoğlu imzalı yazıya „olur' verir.
Bu olur, Cargill'e
verilen emisyon ve deşarj izin belgelerinin bir kez daha iptali anlamına
gelmektedir.
Yazıda, sürecin son
aşaması ve Cargill'e neye dayanarak emisyon ve deşarj izin belgesi verildiği,
ardından Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararı
hatırlatılır ve Vali Canpolat'a izin belgelerinin yürütmesinin durdurulması
hususu iletilir. Canpolat da „olur'u verir. ([165])
İki gün sonra
davacılar vekili Cumhur Özcan, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde görülen emisyon,
deşarj izinleri ve işletme ruhsatı iptalinin istendiği dava kapsamında idarenin
dilekçesine yanıt verir. Hukuksuzluk üzerine inşa edilen ve daha temel
aşamasında yargı kararı ile durdurulan bir yapıya, yasa yoluyla da olsa
meşruluk kazandırmanın mümkün olmayacağını belirtir Özcan...
Şöyle der: "TBMM'de görüşülürken dahi hukuka
aykırılığı çok tartışılan bu yasa bize göre yok hükmündedir. Bu nedenle de
Anayasa Mahkemesince verilen yürürlüğün durdurulması kararında geriye
yürümezlikten bahsedilmez. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi'nin acil durumlar
için uyguladığı yürürlüğün durdurulması kararlarında, geriye yürümezlik
kuralının geçerli olduğuna ilişkin ne yasal bir düzenleme, ne de yargı kararı
vardır.
Yargı kararlarını
dolanmak için yasada yapılan bir değişikliğin, Anayasa Mahkemesince yürürlüğü
durdurulduğu halde geriye yürümezliğini ileri sürmekte hukuka uygunluk
yoktur."
Dilekçede, yapıya
yasa yoluyla da olsa meşruluk kazandırmanın mümkün olmayacağı belirtilir.
Davacılar, son aşamada bir eksiklik daha saptar:
"Davalı
idarenin savunmasında, başvuru koşulunun yerine geldiğini ileri sürerek Cargill
AŞ'nin Orhangazi Kaymakamlığına verdiği 9 Şubat 2007 tarihli dilekçe sunduğunu
görüyoruz. Ancak, Cargill AŞ'nin dilekçesine bakarak, başvuru koşulunun yerine
geldiğini söylemek mümkün değildir. Geçici 3. maddenin 1. fıkrasında çok açık
bir şekilde 'bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde bakanlığa
başvurulmasından' söz edilmektedir. Bu, emredici bir hükümdür. Başvurunun bir
yıl içinde ve bakanlığa yapılması özellikle istenmiştir. Oysa davalı idarenin
sunduğu dilekçe örneğinden, Cargill AŞ'nin bakanlık yerine Orhangazi
Kaymakamlığına başvurduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, Anayasa Mahkemesi'nin
yürürlüğün durdurulması karar tarihine kadar yasaya uygun bir başvurunun
olduğunu söylemek olanaksızdır. Bu nedenle mahkemenin kararı doğru ve yasanın
amacına uygundur."
Cargill'in müktesep
hakkı varmış!
Cargill de, Bursa
2. İdare Mahkemesi'nin 30 Kasım 2004 tarihli kararını onayan Danıştay 6.
Daire'ye bir dilekçe daha vererek bozma talebinde bulunur. Emisyon ve deşarj
izinlerinin iptaliyle ilgili yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu
savunan Cargill'in avukatı İbrahim Yaşar'ın,hukuksuz yollarla elde edilmiş bir
hakkı „kazanılmış hak' olarak nitelendirmesi oldukça şaşırtır. Şöyle der Yaşar:
"Dava konusu
yapılan deşarj ve emisyon izinleri, Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği
hükümlerine göre verilmesi gereken açılma ruhsatının ön işlemleri olup,
müvekkil şirkete anılan yönetmelik hükümleri uyarınca açılma ruhsatı da
verilmiştir. Açılma ruhsatına karşı da süresi içinde iptali istemiyle dava
açılmamış olduğundan, bu işlem de idari yargı yönünden kesinleşmiş olup, artık
hukuka aykırılığı ileri sürülemeyeceğinden, hukuki geçerliliğini korumaktadır.
Bir başka anlatımla, açılma ruhsatının süresi içinde dava edilmemiş olması
nedeniyle müvekkil şirket için bir kazanılmış hak oluşturulmuştur. Dolayısıyla,
ön işlemler olan deşarj ve emisyon izinlerinin iptal edilmesi halinde, bu
izinlere dayalı olarak verilmiş olan açılma ruhsatının da geçersiz kalması gibi
bir sonucun ortaya çıkması söz konusu olacaktır ki, böyle bir sonucun müvekkil
şirketin müktesep hakkının varlığı nedeniyle hukuken kabul edilmesine olanak
yoktur."
Bursa 1. İdare
Mahkemesi'nin, Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgeleriyle açılma
ruhsatının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin kararının kaldırılmasını isteyen
Bursa Valiliği'nin talebi de, Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nce oybirliğiyle
reddedilir. (237)
Daha önce yazdığı
yazıya, "yetkili Tarım Orman Bursa İl Müdürlüğüdür" yanıtı alan Bursa
Barosu Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi Cankat Taşkın, Anayasa Mahkemesi'nin
yürütmeyi durdurma kararına rağmen Cargill'in yasa hükümlerinden yararlanmak
için başvurup başvurmadığını, başvurduysa nasıl yanıtlandığını Tarım Orman İl
Müdürlüğü'ne sorar.
Tarım İl Müdürü
Hüseyin Yıldızer imzalı yanıtta, yürürlüğü durdurulan yasayla belirlenen
metrekareye 5 YTL bedelin ödendiği ve bu doğrultuda Cargill'e 212.511,48
metrekarelik alanın tarım dışı kullanımı için izin verildiği bildirilir. Son
paragrafta ise öğrenmek istenilen çalışma izninin ise İl Özel İdaresi
tarafından verilmekte olduğu açıklanır. (238)
Türk hukuk
tarihinin utanç belgesi!
Davacılar adına
Cumhur Özcan,Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde görülen emisyon ve deşarj izinleri
ile açılma ruhsatının iptali davasına katılma isteğinde bulunan Cargill'in
dilekçesindeki savunmaya itiraz eder. Cargill'in davaya katılma isteğinin
takdiri elbette mahkemenindir ancak Cargill'in süre aşımı iddiasında samimi
olmadığını belirtir. Cargill'in, ilgisiz iki gazete haberini bahane ederek,
süre aşımı itirazının iyi niyetten uzak olduğunu savunur. Özcan
"Türkiye'de yayınlanan tüm gazeteleri takip etmek gibi bir zorunluluğumuz
olmadığı gibi, Cargill AŞ reklamını içeren haberleri izlemek ve gereğini yapmak
gibi bir yükümlülüğümüz de yoktur. Dava süresi içinde açılmıştır" der.
Cumhur Özcan,
Cargill'in davanın esastan reddine ilişkin talebine de şöyle yanıt verir: "Bugüne
kadar hangi yürütmenin durdurulması ve iptal kararının alındığı, bunların
hiçbiri uygulanmadığı için bugünlere kadar nasıl gelindiği ve davanın hangi
yasal gerekçelere dayandığını dava dilekçemizde açıkladık. Katılmak isteyenin
olayı basite indirgeyip sadece bir yargı kararına bağlamaya çalışması
ilginçtir. Cargill AŞ'ye ait nişasta fabrikası için daha temel hafriyatı
sırasında 8.7.1998 günü yürütmenin durdurulması kararı alındığı, ancak bu ve
sonraki kararların hiçbiri uygulanmadığı için fabrikanın bitirilip kaçak olarak
faaliyete geçirildiği ve bunların yargı kararına bağlandığı unutulmamalıdır.
İdarenin, Cargill olayında yarattığı hukuksuzluk, Türk hukuk tarihinde bir
utanç belgesi olarak yerini almıştır."
Bursa Valiliği,
DİDDGK'nun idare aleyhindeki onama kararında düzeltme talebinde bulunur. İddia
şöyledir: "Tüm davacıların dava açma ehliyeti olmadığı halde, bu hususun
sadece Bursa Barosu Başkanlığı'na indirgenerek, diğer davacılar açısından esasa
girilmesi usul ve yasaya uygun değildir. 5578 sayılı kanun gereği bu davanın da
konusu kalmamıştır. Adı geçen yasa bir nevi af yasası mahiyetindedir. Cargill
firması, bu yasanın ilk koşulunu da yerine getirmiştir. Bu nedenlerle mahalli
idare mahkemesince verilen iptal ve yüksek mahkemenin onama kararlarının
kaldırılması gerekmektedir." ([166])
Peşpeşe Cargill ve
Başbakanlık'ın da karar düzeltme talepleri iletilir. Gerekçeleri,
"davacılar, dava açmaya ehliyetli değildir. İdare'nin iptal edilen
kararları hukuka uygundur!"
İdareye bir taarruz
daha
Davacılar adına
Cumhur Özcan, Bursa Valiliği'ne bir dilekçe daha verir. Bursa 1. İdare
Mahkemesi'nin emisyon ve deşarj izin belgeleri ile açılma ruhsatı işlemlerinin
yürütmesinin durdurulması kararının uygulanmasını isteyerek uyarıda bulunur. Bu
talebin devamı gecikmez. Bursa 1. İdare Mahkemesi iptal kararını açıklar.
Karardaki şu ifadeler dikkat çekicidir:
"İstikrar
kazanmış yargısal içtihatlara göre iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin
yargı kararları, dava konusu işlemi, tesis edildiği tarihten itibaren ortadan
kaldırarak, işlemden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayan kararlardır.
Dolayısıyla iptal edilen veya yürütmesi durdurulan karara dayanan veya onunla
doğrudan doğruya ilişkisi bulunan idari tasarrufların da iptal kararından etkilenmesi
kaçınılmazdır."
Bu durumda
yürütmesi durdurulan işlemlere dayanarak yapılan yeni işlemlerin de dayanağı
kalmayacağına kanaat getiren mahkeme, Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin
belgeleri ile açılma ruhsatının iptaline karar verir. ([167])
Aynı gün verilen
ara kararla da Cargill'in davaya müdahil olarak katılmasıonaylanır.
Bu arada Bursa İl
Özel İdaresi, Bursa Barosu'nun yazısına yanıt verir. Cargill'in 11 Mayıs
2007'de faaliyetinin durdurulduğu, ancak Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu
uyarınca yaptıkları başvuru üzerine faaliyetinin devamının sağlandığı
bildirilir. ([168])
Ve Cargill davası
AİHM'de
Cargill ile ilgili
her türlü idari işlem mahkemelerce iptal edilse de tesisin faaliyetini
sürdürüyor olması, davacıları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yönlendirir.
Hazırlanan dilekçeye Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, Doğayı ve Çevreyi Koruma
Derneği adına Muazzez Ağaçe ile avukatlar Ali Arabacı, Cumhur Özcan, Kadriye
Uysal, Nalan Bener, Mustafa Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Şaban Cankat Taşkın,
Z. Şenay Özeray, Burak Giray, Yahya Şimşek, Öznur Çiçek ve Erol Çiçek ile Ali
Rahmi Beyreli, Lütfü Kırayoğlu, Mustafa Özçelik, Levent Gencelli, Nadir Erol
imza atar.
Cargill davası
süreci en başından o ana kadar ayrıntılı bir şekilde anlatılır. İptalle
sonuçlanan dört davanın temyiz aşamasında olduğu, tesisle ilgili hukuka aykırı
eylemlerin artarak sürdüğü belirtilir. Yargı kararlarını uygulamakla yükümlü
olan idareler, biçimsel olarak karar gereklerini yerine getirdiklerini beyan
etseler de tesisin tam kapasite ile üretimini sürdürdüğüne dikkat çekilen
dilekçede, Cargill'in faaliyeti durdurulması zorunlu kaçak yapı olduğu
belirtilir.
İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin bazı maddelerine de aykırılıklar vardır. İlk başta 2. maddede
belirtilen yaşama hakkı, dolaylı olarak ihlal edilmiştir. Tesisin çevresel
etkileri nedeniyle yer altı ve yer üstü su kaynakları kirletilerek insan yaşamı
tehlikeye düşürülmektedir.
Tesisin, mahkeme
kararlarına rağmen üretiminin durdurulmaması ve kapatılmaması, „hukukun
üstünlüğü'nü tanımamak kadar, İHAS'nin 6. maddesinde belirtilen, makul sürede
ve hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin de ihlali anlamına gelmektedir.
İHAS'nin 13.
maddesi de ihlal edilmiştir ki, başvurucular, iç hukukta ilk derece
mahkemesinden karar almışlar, fakat yargı kararının üzerinden 30 gün geçmesine
rağmen karar uygulanmamıştır.
Aslında yargı
kararlarının uygulanmaması Türkiye'de sıkça karşılaşılan bir sorundur. Haksız
yere görevinden alınıp, açtığı dava sonucu makamına iade edilmesi gereken
memurların iade edilmemesi, üniversiteden atılan öğretim üyelerinin yargı
kararlarına rağmen görevlerine iade edilmemeleri, bireylerin devletten ya da
kamu kuruluşlarından alacaklarını tahsil edememeleri, mahkeme kararı ile
görevlerine geri dönen kamu görevlilerinin, görevlerine başladıkları gün
yeniden görevden alınmaları gibi.
AİHM'den talebin
özeti!
Sözleşmenin 18.
maddesi de ihlal edilmiştir. AİHM'ne başvurulan günlerde TBMM'de tarım
alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasını sağlayan ve Cargill'e af getiren
kanun, özü itibariyle de anayasaya aykırıdır. Bu kanunla amaçlanan olsa olsa
bugüne kadar zaten uygulanmamış olan kararları veren mahkemelerin yasal
dayanaklarını yok etmek ve böylece yargıyı da saf dışı bırakmaktır. Bir hukuk
devletinde yasalar yoluyla yasadışılıkteşvik edilemez. Yasalarla, yasal
kurumların çalışmaları engellenemez.
AİHM'e yazılan 17
sayfalık dilekçede daha sonra, iç hukuktaki anayasal ve yasal dayanaklar
sıralanır. Ardından Cargill ile ilgili mücadelede verilen mesai ve masraflar
hesaplanarak şöyle denir:
"Toplam 174
saat, günlere bölündüğünde 7 günü aşmaktadır. Yani iç hukuk yolunu tüketen
avukat meslektaşlarımız günler ve gecelerce hazırlanarak yıllar süren davayı
açmışlar, yürütmüşler, halen de devam ettirmektedirler. Bu rakam en az süreyi
kapsamaktadır. Olağanüstü çaba gerektiren AİHM'ne başvuru dava dilekçesinden
önceki iç hukuktaki dava süreci için 10.000 Avro avukatlık ücretinin AİHM'ne
başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine karar
verilmesini talep etmekteyiz. İç hukuk yolunu tüketirken geçen süreç ve iptal
edilen her karara karşı yeni işlem tesisi nedeniyle davayı yürüten
meslektaşlarımız çok üzülmüş ve yıpranmışlardır.
AİHM'e başvuru
dilekçesi aşaması için temsilci avukatlara 50.000 Avroluk avukatlık ücretinin,
dilekçenin gönderiliş tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesini talep
ediyoruz.
Başvurucunun
amacına ve hakkaniyete uygun olarak her bir başvurucu için 15.000 Avro (Toplam
300.000 Avro) manevi tazminat ödenmesine Cargill AŞ'nin kuruluşuna olanak veren
işlemin başlangıç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine
davalı hükümetin mahkum edilmesini talep ediyoruz."
Başbakanlıktan
mağdur edebiyatı
Davacılar, çareyi
uluslararası hukukta aramaya başlamışken, idare ve Cargill'in pişkinliği
sürmektedir. Cargill, Danıştay 10. Dairesi'nin, tesisin bulunduğu alanın özel
endüstri bölgesi ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptaline
ilişkin kararı içintemyiz başvurusu yapar. İtiraz gerekçeleri, öncekilerden
farksız değildir. "Bakanlar Kurulu kararı ve Cargill'in işlemleri tümden
yasaldır, hukuka uygundur!" ([169])
Başbakanlık'ın aynı
konudaki temyiz başvurusu ise9 Temmuz 2007 tarihini taşır. Başbakanlık'a göre
de Danıştay 10. Dairesi'nin iptal kararı haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur!
Bozulması gerekir.
Başbakanlık'ın
temyiz dilekçesindeki şu nokta trajikomiktir: "Danıştay 10. Dairesince
verilen iptal kararına baktığımızda kararın hukuk devleti ilkesine açıkça
aykırılık taşıdığı görülmektedir. Dairece verilen kararın gerekçesi, kazanılmış
haklara ve güvenilirlik ilkelerine aykırıdır." ([170])
Cargill'e hukuksuz
sağlanan hakkı kazanılmış hak olarak savunmak bu kadar da kolay oluyormuş
demek! Üstelik Başbakanlık tarafından.
Başbakanlık'ın
açıklamaları, Cargill'in mağduriyetini odağa alır: "Her ne kadar firmanın
bazı izinleri dava konusu olmuş ve yargı yerlerince daha sonra iptal edilmiş
ise de tesisin kurulduğu tarihte bu izinler geçerli olarak hukuk aleminde yer
almaktadır...
Her ne kadar kural
olarak, verilen bir iptal kararı işlemi hiç doğmamış gibi bütün sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırmakta ise de bu kuralın somut olayın şartları içerisinde
değerlendirilmesi gerektiği ve bu idari işleme dayanarak iptalinden önce bir
hak ve menfaat elde eden kişilerin de haklarının korunması gerektiği açıktır.
Cargill firması,
tesisin kurulması ve faaliyete geçmesi için o tarihlerde yürürlükte bulunan
mevzuat gereğince alması gereken bütün izin ve ruhsatları almış, bunlara göre
de tesisi kurmuş ve faaliyete geçirmiştir. Ancak bu aşamaya gelindiğinde,
Danıştay'ca firmanın şimdiye kadar aldığı bütün geçerli izin ve ruhsatların
ortadan kalktığı ifade edilmektedir. Oysa hiçbir idare verdiği iznin, ruhsatın
veya tesis ettiği herhangi bir idari işlemin sonradan yargı kararlarıyla iptal
edilip edilmeyeceğini bilemeyeceği gibi;hiçbir gerçek veya tüzel şahıs da
aldığı bir iznin,ruhsatın veya kendisi hakkında idarece tesis edilen bir idari
işlemin sonradan yargı yerince iptal edileceğini düşünerek hareket edemez.
Tersi düşünce bir hukuk devletinde bulunması gereken kazanılmış haklara ve
güvenilirlik ilkesine aykırı bir durum doğmasına sebep olur."
Kırk katır mı kırk
satır mı?
Başbakanlık
savunmasına göre, Cargill alanının özel endüstri bölgesi ilanıyla ilgili yasal
düzenleme, yargı kararlarını etkisiz hale getirme amaçlı değil!Danıştay 10.
Dairesi kararında yer alan, „idari yargı yerlerince iptal edilmiş olan imar
planlarının geçerli sayılması yolunda yargı kararlarını etkisiz kılacak yasal
düzenleme yapılmasının düşünülemeyeceği' şeklindeki gerekçenin de olayla ilgisi
yoktur!
Dava konusu yasayla
getirilen "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli
izinleri alarak faaliyete geçmiş olma" şartının, Danıştay'ın yorumladığı
gibi yargı kararlarını etkisiz hale getirmek değil, ruhsatsız veya izinsiz
olarak kurulan tesislerin bu madde kapsamından yararlanarak meşruiyet
kazanmasını önlemek olduğunu savunur Başbakanlık.
Dava konusu
Bakanlar Kurulu kararının da, dayanağı olan kanuna uygun olarak alındığını
savunan Başbakanlık, tesisin, kurulduğu dönemde geçerli olan ve o tarihte de
geçerliliğini sürdüren imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete
geçtiğini ifade eder ve şöyle der:
"Danıştay 6.
Dairesince 1/25.000 ölçekli planın değil, bu plan üzerinde yapılan bazı plan
notu değişikliklerinin iptaline karar verilmiştir. Bu değişikliklerin iptali
ise imar planının iptalini doğurmaz. Zaten plan dava konusu edilmiş de
değildir. Kaldı ki, gerek 1/1000 ölçekli mevzi imar planlarının ve gerekse
bunlara dayalı olarak verilen yapı izinlerinin dayanağı da 14.08.1998 tarihli
plan notu değişikliği değildir."
Başbakanlık
savunması şöyle devam eder: "Danıştay 10. Dairesi'nce verilen iptal kararı
doğrultusunda şirkete ait tesisin faaliyetinin durdurulması, Cargill firması
ile devletimiz arasında hukuki ihtilaflar doğmasına sebep olarak zarar
doğuracak ve ülkemize gelmesi için çaba sarfedilen yabancı sermayenin istek ve
iradesini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durumda; ya tesisin kurulmasının
dayanağı dahi olmayan bir plan değişikliği işlemini iptal eden yargı kararının
gerekleri doğrultusunda hareket edilerek özel endüstri bölgesi ortadan
kaldırılacak ya da Danıştay 10. Dairesi'nce haksız ve geçerli bir gerekçeden
yoksun şekilde verilen kararı bozularak ülke ekonomisine sayılamayacak kadar
faydaları olan tesisin faaliyetinin sürdürülmesine olanak tanınacaktır. "([171])
Bursa Barosu'na
haciz emri
Bursa Barosu
öncülüğündeki davacıların, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Bakanı
Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut hakkında açtıkları
tazminat davasında Bursa 1. Aliye Hukuk Mahkemesi'nin ret kararı verdiğini
hatırlayalım.
Bu davanın
kararında, davalıların avukatlık ücretlerinin de davacılara yüklenmesine
hükmedilmişti. İşte o hüküm gereği Mehmet Turgut, faiziyle birlikte 1.887.87
YTL avukatlık ücretini tahsil için Bursa Barosu'nu icraya verir. ([172])
Çevre ve Orman
Bakanlığı Hukuk Müşavirliği, Danıştay 6. Daire'nin 7 Mart 2007 tarihli iptal
kararının bozulması için başvuruda bulunur. Bakanlığın, İznik Çevre Düzeni
Planı'nda yapılan değişikliğin iptaliyle ilgili karara itiraz gerekçesi,
kararın usul ve mevzuata uygun olmadığı üzerine kurulur. Kararın, Danıştay'ın
yerleşmiş içtihatlarında kabul gören, "idari işlemin yargısal denetiminin
işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre
yapılması ilkesi"ne uygun düşmediği savunulur. Bakanlık işleminin, tesis
edildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan bir Bakanlar Kurulu kararı
bulunduğundan ortada yasa ve usule aykırı herhangi bir yön bulunmadığı ifade
edilir.
DİDDGK'na temyiz
başvurusunu daha önce yapan Başbakanlık ve Cargill'in dilekçelerindeki savunmalara
da davacılar itiraz eder elbette. Danıştay 10.
Daire'nin iptal
kararının usul ve yasa hükümlerine uygun olduğu savunularak, Cargill'in, tarım
arazilerini gerekli izinleri almadan tarım dışı amaçla kullanmış olanlara, her
metrekare için 5 lira ödemek koşuluyla af getiren yasaya başvurusu
hatırlatılır. 7 Ağustos 2007 tarihli dilekçe şöyle devam eder: "Görüldüğü
gibi, tesis sahibi müdahil, gerekli izinleri almadan tesis kurduğunu,
işlettiğini, başka bir deyişle tesisin yasalara aykırı olarak, kaçak
yapıldığını ve çalıştırıldığını, böyle bir başvuru ile kabul etmiş olmaktadır.
Davalı idare de, tesisi yasa kapsamında görerek, müdahilin başvurusunu kabul
etmekle, tesisin kaçak olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme kararının bu yönü ile
de değerlendirilmesi ve neticede kararın onanmasını talep ediyoruz."
Bildirim yapılmadan
önlem
8 Ağustos 2007'de
Bursa İdare Mahkemesi'nde bir dava daha açılır. Bursa Valiliği'nin, yargı
kararlarına karşın Cargill'e verdiği iznin iptali ve yürütmesinin durdurulması
istenir. Başvuruda, Anayasa Mahkemesi'nin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu'nda yapılan değişikliğin yürürlüğünü durdurduğu da hatırlatılır. İşlemin
anayasaya aykırılık iddialarının da ciddiye alınarak Anayasa Mahkemesi'ne
götürülmesi de talep edilir.
Bursa Valiliği, 17
Ağustos 2007'de Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 14 Haziran 2007 tarihli iptal
kararı için temyiz başvurusunda bulunur. Valiliğin, usul yönünden iki itirazı
vardır. Birincisi, Bursa Barosu'nun dava açma ehliyeti olmadığı yolundadır.
İkincisi, dava açmak için yasal süre geçirilmiştir.
Valiliğin esasa
ilişkin itirazları da, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın savunmasıyla aynı
doğrultudadır. İşgal edilmiş tarım topraklarını, metrekaresine 5 lira ödeyerek
sanayi arsasına çeviren, ancak Anayasa Mahkemesi'nce yürürlüğü durdurulan
yasaya dayanarak firmanın yaptığı başvurunun, açılan davaları konusuz bıraktığı
iddia edilir.Yasa değişikliğinden yararlanan Cargill'in kazanılmış hak elde
ettiği savunulur. Bu durumda Cargill'in üretim faaliyetinin durdurulamayacağı
anlatılır.
Bursa 3. İdare
Mahkemesi de, Bursa Valiliği hakkında son açılan davanın20 Ağustos 2007 tarihli
duruşmasında, Cargill'e ait tarım arazisinin tarım dışına ne zaman
çıkarıldığının, toprak koruma projesine uyulup uyulmadığının; Ayrıca dava
konusu işlem ve bu işlemin dayanağı tüm bilgi ve belgelerin Bursa Valiliği'nden
istenmesine karar verir. Yürütmeyi durdurma isteminin de davalı idarenin
birinci savunması alındıktan sonra karar verilmesi kararlaştırılır. (246)
Cumhurbaşkanlığı
için 367 krizi
Bu tarihlerde
Türkiye, cumhurbaşkanı seçimine kilitlenir. Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi
16 Mayıs 2007'de sona erecektir. TBMM'nin yapacağı seçim için iktidar partisi
dönemin Dışişleri Bakanı, Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ü aday gösterir.
367 yeter sayısıyla ilgili tartışmaların yarattığı gergin sürecin ardından
Abdullah Gül, 28 Ağustos'ta yapılan üçüncü tur seçimde 339 oy alarak Türkiye
Cumhuriyeti'nin 11. cumhurbaşkanı seçilir.
Cargill için süreç
bundan sonra daha sorunsuz olacaktır ama bıçak gibi kesip atmak da
olanaksızdır. 6 Eylül 2007 tarihinde Cargill, Danıştay'a temyiz başvurusunda
bulunur. Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin emisyon ve deşarj izin belgeleri ile
ruhsat iptaliyle ilgili kararının bozulmasını ister. Bozma talebi, zaman aşımına
dayandırılmaya çalışılarak, idari işlemin üzerinden geçen 8 aya yakın bir
süreden sonra açılan bu davayı kabul eden yerel mahkemenin, çok açık biçimde
usule aykırı hüküm verdiği iddia edilir.
Bursa 3. İdare
Mahkemesi'nde açılan son davaya sunulması gereken belgeler 10 Eylül 2007'de
teslim edilir. Tarım alanının tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin yasadan
yararlanarak yapılan başvuru üzerine Bursa Valiliği, Cargill'e istediği izni 20
Şubat 2007 tarihinde vermiştir.
Dilekçede dikkat
çeken son paragraf şöyledir:
"Arazinin
kullanımına izin verilmesi kararının, Anayasa Mahkemesi'nin, dayanılan yasa
maddesinin yürürlüğünün durdurulmasına karar vermesinden (19.02.2007 gün ve
2007/18 E. sayılı karar) bir gün sonra verilmesi dikkat çekicidir ve başlı
başına bir iptal nedenidir?"
25 Eylül 2007'de
Avukat İbrahim Yaşar 3. İdare Mahkemesi'ndeki davaya müdahil olma talep
dilekçesi yazar ama davacıların mahkemeye sundukları 20 Şubat 2007 tarihli delilden
habersiz oldukları bellidir. Yaşar, Cargill adına müdahillik talebiyle birlikte
savunmaya girişir ve "Dava dilekçesinde de açıkça ifade edildiği gibi
müvekkilin faaliyetine izin veren davaya konu bir idari işlemden söz
edilememektedir" der.
Bu dilekçedeki
ifadeler Cargill savunucularını komik duruma düşürür. Şöyle derler:
"Müvekkil,
5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun Geçici 3. Maddesi hükmü
çerçevesinde kanundan kaynaklanan bir hakkı kullanmak suretiyle faaliyetini
sürdürmektedir. Zaten, sözü edilen kanunda da idareden beklenen herhangi bir
izin de söz konusu değildir."
Kargaları güldüren
savunma
Sadece kargalar
değil, cümle mahlukat güler elbette böyle bir dilekçeye. Davacılar, dava açma
ehliyetine sahip olmadıkları gibi, siyasal tavır sergilemekle suçlanır.
Kaybedilen tüm davalarda yapılan savunmalar yinelenir. Davacıların ehliyeti
yoktur, dava süresinde açılmamıştır, davacıların dava konusu ile menfaat
ilişkileri yoktur! Hem Cargill, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından on gün
önce başvuruda bulunmuş ve hak elde etmiştir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi
kararlarının geriye yürümezlik ilkesi vardır!
Bu gerekçelerle
davacıların yürütmeyi durdurma talebinin reddini ister Cargill avukatı İbrahim
Yaşar.
Cargill'in,
müdahillik talep dilekçesinin 3. İdare Mahkemesi'ne verildiği günün
ertesindeBursa Tarım İl Müdürlüğü'nden Bursa İl Özel İdaresi Sağlık ve Çevre
Yönetimi Daire Başkanlığı'na gönderilen yazı, Amerikan şirketini bir kez daha
yalanlar. Cargill'in faaliyetine izin veren davaya konu bir idari işlemden söz
edilmediği iddiası bu yazıyla çürür. Tarım İl Müdürlüğü, söz konusu taşınmazın
20 Şubat 2007'de tarım dışına çıkarıldığını belirterek, mevzuatta belirtilen
kriterler doğrultusunda Toprak Koruma Projesi'ne uyulduğunu tespit ettiğini
bildirir. ([173])
Bursa Valiliği de,
3. İdare Mahkemesi'ndeki son dava için davacıların iddialarına yanıtı 2 Ekim
2007'de verir. Savunma öncekilerde olduğu gibi Cargill'in müdahillik talep
dilekçesinin hemen hemen aynısıdır. Cargill'in faaliyetinin idari işleme değil,
5578 sayılı kanunla verilen hakka dayandığı savunulur.
26 Ekim'de de
davacılar mahkemeye yanıt dilekçesi sunar. Cargill'in davaya katılmak
istemesine karşı çıkmayan davacılar, ancak itirazlarının reddedilmesini ister
ki, gerekçesi de şöyledir: "Davaya müdahil olmak isteyen vekilinin 'iptale
konu olabilecek idari bir karar yok' yollu savunmasını 'iyi niyet kuralları'
ile bağdaştırma olanağı yoktur. Kararın dava açılırken elde edilememesi,
sonradan bu eksikliğin giderilemeyeceği, mahkemenin resen araştıramayacağı
anlamına gelmez. Kaldı ki, iptali istenen karar sonradan sunulmuştur. Bu
kararın, müdahil firmaya çok önceden gönderilmiş olmasına karşın, vekilinin,
kararın dava dilekçesine eklenmemesinden yararlanmaya çalışmasını objektif iyi
niyet kuralları ile bağdaştırmamız mümkün değildir."
Yürütmesinin
durdurulmasına
.ve Bursa 3. İdare
Mahkemesi'nden bir yürütmeyi durdurma kararı daha çıkar. Tarım İl Müdürlüğü'nün
işleminde hukuka uyarlık görülmemiştir. Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğünü
durdurduğu yasa değişikliğine dayanarak verilen hukuka aykırı bir idari
işlemden ötürü kazanılmış hak elde edilmesi de yerinde değildir. Açıkça hukuka
aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç zararlara sebebiyet verebilecek
nitelikte bulunan dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına oybirliğiyle
karar verilir. (248)
Cargill Bölge İdare
Mahkemesi'ne itiraz eder. Savunma şöyledir:
"Yasa ile
doğrudan doğruya tanınmış olan bu olanak ve bu olanağı belgeleyen dava konusu
işlem, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğü durdurma kararının yürürlüğe girmesinden
önce kazanılmış ve tesis edilmiş, bu nedenle de anılan yürürlüğün durdurulması
kararından etkilenmemiş olmakla, hukuka tamamen uygun olan dava konusu işlemin
yürütmesinin durdurulması için İYUY'nda öngörülen koşullardan hiç biri ve
özellikle de 'açıkça hukuka aykırılık koşulu' gerçekleşmemiştir"
Bursa Valiliği de
aynı gerekçelerle, 3. İdare Mahkemesi'nce verilen yürütmeyi durdurma kararının
kaldırılmasını ister.Ancak Bölge İdare Mahkemesi, hem davalı Bursa Valiliği, hem müdahil Cargill'in
itirazlarını reddeder. ( 249 ) 3. İdare'nin kararında yasaya aykırılık yoktur
çünkü.
STK'lardan ortak
basın açıklaması
Gelinen noktada,
Bursa'daki sivil toplum örgütleri bir kez daha kamuoyunu aydınlatma gereği
duyar. TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, KESK Bursa Şubeler Platformu, Doğader-Doğayı
ve Çevreyi Koruma Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi, Çağdaş
Hukukçular Derneği Bursa Şubesi, Nilüfer Yerel Gündem 21 Gene Sekreterliği
ortak bir basın açıklaması yapar.
Cargill'e verilen
izinlerle ilgili mahkemenin bir kez daha yürütmeyi durdurma kararı verdiği
hatırlatılan açıklamada, "Bu kararla Cargill, bir daha açılmamak üzere
mühürlenerek kapatılması gerekmektedir. Cargill'in geçmişi hep mahkumiyet
kararlarıyla doludur. Hakkında bugüne kadar 9 dava açılan ve her davada mahkum olan
Cargill, hükümetlerin desteğiyle bugüne kadar varlığını sürdürdü. AKP
Hükümetinin ABD Başkanı Bush'un ricasını kırmayarak Cargill'in önündeki
engelleri aşmada gösterdiği mesai ve başarı şüphesiz ki, ülke insanımızın
onurunu yaralarken, ABD Hükümeti'nin takdirini kazanmıştır. Bu uygulamalar bize
'AKP Hükümeti, Türkiye halkının hükümeti mi, yoksa bir takım sermaye
çevrelerinin ve ABD'nin taşeronu mu' olduğu sorusunu sormamıza neden olmuştur.
Bursa Valisi Şahabettin Harput'u göreve davet ediyoruz. İdare mahkemesinin
verdiği karar uygulanmalıdır. Otuz günlük süre dolmadan Cargill'in kapatılması
yasa gereğidir" denilir.
Davacı vekilleri 26
Aralık 2007 tarihinde de Bursa Valiliği'ne bir dilekçe vererek, mahkeme
kararının uygulanmasını ister, daha öncekilerde olduğu gibi, yasal
yükümlülükler hatırlatılır.
Bununla birlikte
son izinlerin yürütmesini durduran 3. İdare Mahkemesi'nde davalı Bursa Valiliği
ve müdahil Cargill'in yaptığı savunmalara da yanıt verilir. Davaya konu edilen
Bursa Valiliği'nin izin kararlarının 20 Şubat 2007'de alındığı, bu karara
dayanak yapılan yasa maddesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma
kararının da 19 Şubat 2007'de verildiğine dikkat çekilerek şöyle denir:
"Her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararı 22.02.2007 günlü Resmi Gazete'de
yayınlanmış ise de, davalı idare ve müdahil şirketin karardan aynı gün haberdar
oldukları gazete kupürlerinden anlaşılmaktadır.
Öyle anlaşılıyor
ki, davalı idare ve müdahil şirket tam bir el ve işbirliği içinde, Anayasa
Mahkemesi kararını öğrenir öğrenmez ve karar Resmi Gazete'de yayınlanmadan,
yasanın öngördüğü işlemleri dahi gereği gibi yapmadan alelacele tamamlamak
istemişlerdir.
Anayasa
Mahkemesi'nin yürürlüğün durdurulmasına dair kararlarının işin niteliği gereği
derhal Resmi Gazete'de yayınlanması gerekmektedir. Yüksek mahkeme de bu
gereklilik sonucu, kararın Resmi Gazete'de yayınlanması için aynı gün
(19.02.2007) kararını Başbakanlığa göndermiştir.
Ne var ki
Başbakanlık, kararı mükerrer sayı ile aynı gün ya da ertesi günü yayınlaması
gerekirken, 2 gün bekleterek 22.02.2007 günü yayınlamıştır. Böylece bu süre
içinde iptali istenilen idari kararın alınmasına olanak yaratılmıştır.
TMK'nun 2.
maddesine göre 'Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken
dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını
hukuk düzeni korumaz.'
Diğer dava
nedenleri bir yana bırakılsa dahi, iptali istenilen idari kararın Anayasa
Mahkemesi'nin yürürlüğün durdurulmasına dair kararından sonra alındığının,
dolayısıyla idari kararın 'yoklukla malül' bir karar olduğunun kabulü gerekir.
Şu hale göre davalı ve müdahil vekillerinin tüm itirazlarının reddi ile işlemin
iptaline karar verilmesi gerekmektedir."
"Spekülasyonları
reddediyoruz"
Yeniden köşeye
sıkışan Cargill, medya üzerinden algı operasyonuna başlar. 2008 yılının
başlarında, Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç, Bursa Olay
Gazetesi'ne demeç verir ve "Cargill Türkiye'nin bazı ideolojik
yaklaşımlara alet edilmek istendiğini" öne sürer. Şöyle der:
"Ortaya
çıkarılan mağduriyet çalışanlarımızın, tedarikçilerimizin, çiftçimizin,
müşterilerimizin mağduriyetidir. Ne maksatla olursa olsun Cargill hakkında
üretilen spekülasyonları tamamen reddediyoruz."
Başka yayın
organlarında da yer alır Sayınataç'ın açıklamaları. 8 yıldır sürekli
sorgulanmaktan rahatsız olduklarını belirtir ve "Bu süre içerisinde
enerjimizi daha fazla yatırım yaparak, işimize daha fazla sarılarak, çok daha
istihdam yaratarak harcamayı arzu ederdik" der.
Davacıların
ideolojik hareket ettiğini öner sürer, bunu yapanların "Cargill kimdir?
Neyi hedefliyor?"sorusunu kendilerine sormadıklarından yakınır.
Oysa tam tersi,
davacılar, Cargill'in kim ve ne olduğunu da bilmektedir, neyi hedeflediğini de.
10 Ocak 2008'de
Bursa İl Özel İdaresi, davacıların 26 Aralık 2007 tarihli dilekçesine yanıt
verir. Dilekçede, 3. İdare Mahkemesi'nin 8 Kasım 2007 tarihli yürütmeyi
durdurma kararının uygulanması istenmiştir. Özel İdare, dava konusu işlemin
Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nce 19 Aralık 2007 tarihinde iptal edilerek
uygulandığınıbildirir.
Yazının devamına,
Valilik adına Cargill davalarına bakan Avukat Zeki Şengür'ün görüşleri eklenir
ki, bunlar savunma dilekçelerinde yazılanlarla aynıdır. Şengür'e göre,
Cargill'in 9 Şubat 2009 tarihine kadar faaliyetinin durdurulması hukuken mümkün
bulunmamaktadır. Bu tarihe kadar faaliyetinin durdurulamaması konusunda 5578
sayılı yasadan kaynaklanan kazanılmış hakkı vardır.
Bursa Barosu
Başkanı Asude Şenol bu yanıta karşılık verir, çelişkilere dikkat çeker ve
"İdarenin, mahkemenin açık hükmüne rağmen bunu yok sayıp mahkemece
reddedilen eski savunmalar doğrultusunda, kararı uygulamaktan kaçınması
Anayasa'nın 138. maddesine açık aykırılık oluşturmaktadır" der.
Karapaşaoğlu
yeniden devrede!
Anayasa
Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı verdiği Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu'ndaki değişiklik teklifininsahibiAKP Bursa Milletvekili Altan
Karapaşaoğlu pes etmez elbette...Ya da etmesine izin verilmez. Aynı kanunda bir
değişiklik teklifi daha verir.Yasanın geçici üçüncü maddesi,Karapaşaoğlu'nun
teklifine göre yine sadece Cargill'e hizmet edecektir. Şöyledir teklif:
"11/10/2004
tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanıma açılmış
ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazilerin istenileni amaçla
kullanımı için, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde
Bakanlığa başvurulması hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım
dışı kullanılan tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası
ödenmesi şartıyla izin verilir.
Söz konusu arazi ve
tesislerin istenilen amaçla kullanımı için çeşitli kurumlardan alınması gerekli
ruhsat, izin gibi işlemler, 'Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl
içerisinde tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine devam ederler.
Bu süreler içerisinde gerekli izinleri alamayanların üretim faaliyetleri ilgili
idarelerce durdurulur.
Tarım arazisi
vasfından çıkarılan araziler, ilgili kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği
doğrultusunda vasfını değiştirir."
Karapaşaoğlu,
değişiklik teklifinin gerekçesini, "Anayasa Mahkemesi'nin yürütmeyi
durdurma kararında uygun bulduğu birinci maddeye uyum sağlanması amacı"na
dayandırır. ([174])
Bu girişimden
haberdar olan Bursa'daki davacılar adına Bursa Barosu Başkanı ve Bursa Akademik
Odalar Birliği Dönem Sözcüsü Av. Asude Şenol, tüm milletvekillerine mektup
gönderir ve teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu ayrıntılarıyla anlatıp, buna
rağmen yasa çıkarılmamasını ister.
Gazeteciden iki
tarafa çarpıcı öneri
Referans
Gazetesi'nde yazan Fuat Kars, Cargill davasıyla ilgili kısa bir özet sunar.
Başbakanların, ABD başkanlarının devrede olduğu davayla ilgili şu öneride
bulunur: "Bursa kanadı (davacılar), 'Vicdanımız rahat. Biz elimizden
geleni yaptık' diyerek kanıtlarını, belgelerini, çocuklarına, torunlarına
anlatıp, gelecek nesillere göstermek üzere kütüphanelere kaldırmalı.Çünkü
yaşanan olaylar, uygulanmayan kararlar, yapılan görüşmeler bu gerçeği ortaya
koyuyor.
Kendilerini
tanıtamamanın eksikliğini 10 yıl sonra anlayan Cargill'e de söyleyeceklerim
var.Tanıtım için ek proje üretip, masraf yapmasınlar. Çünkü gerek
kalmadı.Onların yapacağını Türkiye Cumhuriyetinin başbakanları ve ABD'nin
başkanları fazlasıyla gerçekleştirdi. Bu yüzden rahat olsunlar. Olan yine
Bursa'ya oldu.Gitti güzelim 195 bin metrekare birinci sınıf arazi daha... Tıpkı
diğerleri gibi..." ([175])
Bursa Valiliği,
Bursa 3. İdare Mahkemesi'ndeki son davada davacıların cevaplarını yanıtlar.
Valiliğe göre, yürütmesi durdurulan idari işlem, alelacele hak kazandırma
amacıyla yapılmış değildir. İptal davasına konu işlem hiç yapılmamış dahi
olsaydı, 5578 sayılı kanun gereğince 9 Şubat 2009 tarihine kadar Cargill
firmasının faaliyetinin durdurulması yasal olarak mümkün değildi. Davacılar, dilekçelerinde
belirttikleri tarihten aylarca önceden haberdarlardı. Yani dava süresinde de
açılmamıştı. Çünkü davanın konusu işlem, gerçekte 20 Şubat 2007 tarihli İl
Tarım Müdürlüğü işlemi değil, 9 Şubat 2007 tarihinde Cargill firmasının idareye
müracaatı ile elde ettiği kazanılmış hakkın iptali davasıdır. Çünkü davanın
mesnedi, 5578 sayılı kanun hakkında Anayasa Mahkemesi'nce verilmiş bulunan
yürütmenin durdurulması kararıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye
yürümemesi kuralı da anayasa gereğidir.
Valilik yanıtında,
idarenin Cargill firması ile işbirliği içinde olması iddiasını da, gerek davacı
kurumların, gerekse bir devlet kurumu olan valiliğin saygınlıkları
doğrultusunda gayriciddi bulunarak cevaplandırmaya bile gerek görülmediği
belirtilir. ([176])
Ufuk Uras'tan soru
önergesi
ÖDP İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras, aralık ayında TBMM Başkanlığı'na bir soru önergesi
vermiştir. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlarını Uras, bir basın
açıklamasıyla kamuoyuna duyurur. Açıklamaya "Bursa Valisi yetki
sınırlarını aşıyor. Yürütme yargı kararlarını uygulamakla
yükümlüdür"başlığı atar.
Beşir Atalay, Bursa
Valisi Şahabettin Harput'un yazısına dayanarak, Cargill'in 9 Şubat 2009
tarihine kadar faaliyetlerinin devamı ile ilgili kazanılmış hak elde ettiğini
savunmuştur ki, Uras bunun „hukuk dışı bir iddia' olduğunu söyler. Uras şöyle
der:
"Bursa 3.
İdare Mahkemesi'nin karar metninden de anlaşılacağı üzere, hukuka uygun tesis
edilmeyen, tarım dışı amaçla kullanılmaması gerektiği yönünde verilen birçok
yargı kararları bulunan Cargill hakkında kazanılmış hakkın varlığını kabule
olanak bulunamamıştır. Bu çok açık ve nettir. Yürütmenin hukuk kararlarını
tartışma, tartışmaya açma yetkisi yoktur. Zaten hukuksal sürecin kendisi
savların tartışılmasına dayanmaktadır. Cargill süreci ülkemizdeki durumu
göstermesi açısından çok önemlidir. Tek bir şirket için yürütme ayrı ayrı yasal
düzenlemeler yaparak önemli bir ayrıcalık hissi yaratmıştır.
Cargill konusunda
idarenin keyfi tutumu, hukuk devletini yok ederek, hukuku parçalayan bir zemine
taşınmış olmaktadır. İçişleri Bakanlığı'nın söz konusu ilin valisi hakkında
işlem yapması gerektiği ortadadır. Bursa Valiliği'nin hazırladığı bu cevabi
yazının hiçbir hukuki yanı bulunmadığı gibi, yargı kararlarını tartışmaya
açmaktadır. İdarenin görevi, yargı kararlarını tartışmaya açmak değil,
uygulamaktır. "([177])
Davacılar da,Bursa
Valisi Şahabettin Harput hakkında, „yargı kararlarını uygulamamak suretiyle
görevi kötüye kullanmak' suçlamasıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç
duyurusunda bulunur. Suç duyurusunda Vali Harput'un, TCK'nun 257/1. maddesi
uyarınca cezalandırılması istenir.
Cargill için yeni
af arayışı
2008'in Şubat ayına
gelindiğinde, AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun yeni yasa
değişikliği teklifi, gazete sütunlarına "AKP'nin değişiklik oyunu-Cargill
için af arayışı" başlığıyla yansır.
Yeni teklifin
gazetelerde ele alınması, TBMM Çevre Komisyonu'ndaki tartışmadan ötürüdür.
ANKA Ajansı'nın o
günkü haberine göre AKP Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu tarafından
verilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması
HakkındaKanun teklifinin görüşmeleri sırasında komisyon üyesi olmayan CHP Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan toplantıya katılır. Kanun teklifinin
"Cargill'i kurtarma teklifi" olduğunu söyler. Teklif sahibi
Karapaşaoğlu ise "Biz bu kanun teklifini Cargill'i önümüze koyarak
yapmadık. İstiyorsanız 'Cargill yararlanamaz' diye bir madde koyun, benim
Cargill sorunum yok" karşılığını verir. Seyhan, toplantıda Cargill'in
mahkeme kararına rağmen faaliyetlerini sürdürdüğüne işaret eder, AKP'li
Karapaşaoğlu, "Cargill'in çalışma ruhsatı iptal edilmedi, devlet izinleri
iptal edildi, Cargill'in çalışması yasal" der. Karapaşaoğlu "Kaldı ki
mahkemelerin her kararının yasal olduğunu da düşünmüyorum" şeklinde konuşur,
CHP'li üyeler bu sözlere "Yargıyı töhmet altında bırakıyorsunuz"
diyerek itiraz eder.
Muhalefet görevini
yapar ama yasa teklifi komisyondan geçer. Sonra Tarım Orman ve Köyişleri
Komisyonu'nda da kabul edilir. Bu arada Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı
Gökhan Günaydın, TBMM komisyonlarında kabul edilen yasa teklifiyle ilgili
demecinde, yasama ve yürütmenin yargı kararlarına uymak zorunda olduğunu
hatırlatır ve "Yasa değişikliği teklifi, açıkça hem hukuka hem de ülke ve
ulus yararlarına aykırıdır" der.
Cargill
yöneticileri, medya aracılığıyla kamuoyu oluşturmaya çalışır o sıralarda.
Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu, Milliyet
gazetesindeki habere göre "Yasalar genele istinaden çıkar. Bu yasaya
Cargill Yasası deniyor ama 20 bin firmanın benzer problemleri var. Bu kanayan
bir yara. Yasayı olması gereken bir yasa olarak değerlendiriyoruz" der.
Tarakçıoğlu'na
göre, 2007'de çıkan ve Anayasa Mahkemesi'ne takılan önceki yasadan yalnızca 340
firma yararlanmıştır, bu yüzden yeni bir yasaya ihtiyaç vardır.
Tarakçıoğlu,
Cargill'in Orhangazi fabrikasının 212 dönüm üzerine kurulduğunu belirterek,
"Araziye, en yüksek gelirli tarım ürünü olan antepfıstığı ektiğimizi
düşünelim. Buradan yıllık geliriniz en fazla 200 bin YTL olur. Ancak şirketimiz
yalnız geçen yıl 50 milyon YTL vergi ödedi. Türk çiftçisinden de yılda 300 bin
ton mısır alıyoruz" diye konuşur.
Cargill Türkiye
Murahhas Azası Mustafa Sayınataç da şunları söyler: "10 yıl önce fabrika
arazisi ararken Türkiye'nin şartları gereği yatırım yapabileceğimiz arazi
sınırlıydı. Türkiye'nin şimdiki altyapısı o zaman olsa fabrikayı sanayi
bölgesine kurardık. O dönem, hükümete arazi konusunu danıştık. Hükümet de yer
aradı. Ama başka bir yer bulamayınca faaliyet iznini verdiler. Yatırımımız
tamamen yasal izinli."
Bunlar söylenirken,
Bursa 3. İdare Mahkemesi'nden daha önce yürütmesi durdurulan işlemlerle ilgili
bir iptal kararı daha çıkar.
Hatırlayalım. Dava
konusu, Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nün, Cargill'e, Anayasa Mahkemesi'nce
yürütmesi durdurulan yasa değişikliğine dayanılarak tarım arazisini tarım dışı
amaçla kullanmasına izin veren işlemiydi.
Davacıların
iddiaları ile hem davalı Bursa Valiliği, hem de müdahil Cargill'in savunmaları
bilindiği gibidir. Bursa 3. İdare Mahkemesi'nce"Cargill arazisinin, tarım
dışı amaçla kullanılmaması gerektiği yönünde verilen pek çok yargı kararı
bulunduğuve Anayasa Mahkemesi'nin yasa değişikliğine verdiği yürütmeyi durdurma
kararı hatırlatılır. 19 Şubat 2007 tarihli yürütmeyi durdurma kararı ve bunun
aynı tarihte açıklanmış olmasına karşın 20 Şubat 2007 tarihinde tesis edilen
dava konusu işlemden ötürü davacının kazanılmış hakkının varlığını kabule olanak
bulunmadığına kanaat getirilerek" işlem iptal edilir. (254)
TBMM'de yeni
tartışma
AKP Bursa
Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun son yasa teklifi, ilgili komisyonlarda
kabul edilip TBMM Genel Kurulu'na indiğinde yine benzer tartışmalar yaşanır.
CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok söz alır. Baytok, her ne
kadar Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik teklifiyse de
aslında bunun "Cargill yasası"olduğunu, hatta "Bush Yasası"
denebileceğini söyler.
Şöyle devam eder: "Daha
önce defalarca denenmiş, her seferinde yargıya takılmış bir girişimden
bahsediyoruz. Uğrunda Anayasa'ya aykırı yasalar çıkarılmış olan, Bakanlar
Kurulu kararıyla çeşitli ayrıcalıklar getirilmiş bulunan, her aşamada yargının
iptal ettiği, bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından veto
edilmiş bulunan bir girişimden bahsediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
ortalama yılda bir kez Cargill için toplanıp yasa çıkarmasından bahsediyoruz.
On yıllık bir
hikâye bu. Biz şimdi on yıl önceki dönemden başlayan yanlışlıkların on yıl
boyunca nasıl devam edebildiğinin, nasıl bir tutarlılıkla sürdürüldüğünün
filmini izliyor gibiyiz. Önceki hükümetlerin yanlışlarını bu hükümetin de nasıl
tutarlılıkla sahiplendiğini ibretle görüyoruz. Elbette şaşırmadan izliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu yüce Meclisten 22 Haziran 2004 tarihinde birinci Cargill
affı çıktı. İkinci Cargill affı 3 Temmuz 2005 tarihinde çıktı. Üçüncü Cargill
affı 23 Kasım 2006 tarihinde çıktı. Dördüncü Cargill affı 31 Ocak 2007'de çıktı.
Şimdi beşincisini görüşüyoruz."
Nesrin Baytok'a
göre Cargill iki yönlü sorun yumağıdır. Birincisi çevre ve hukuk, ikincisi de
şeker üretimi. Baytok, konuyu eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun
mısır ithalatına getirir:
"Bir yandan
kendi üretimimiz olan pancara kotalar getireceğiz, öte yandan mısır ithal
ederek cari açığımızı, dış ticaret açığımızı artıracağız, beri yandan da
Cargill'in yasalara aykırı biçimde çalışmasını sağlayacak girişimleri burada
gerçekleştireceğiz. Bu, açıklaması güç konunun çeşitli boyutları var. İnsan
mısır konuşurken bakan mahdumlarını hatırlamadan geçemiyor. Hani, şu hasat
döneminde mısırdaki gümrük vergisi oranını 2003 Nisanında yüzde 20'ye
indiriveren Maliye Bakanlığı kararı vardı ya, hani aynı bakanın oğlu o dönemde
4 bin tonluk dış alım gerçekleştirmişti ya! Hatırlamaya başlayınca, insan,
duymak, görmek istemediği konuları bir bir önünde buluyor." (255)
Burada bir parantez
açıp, Baytok'un sözlerinden yola çıkarak Bursa'da gerçekleşen mısırlı
protestoyu da hatırlatmakta yarar var. Kemal Unakıtan ve oğluyla ilgili
iddialar gündemde geniş yer tuttuğu sıralar Türkiye Kamu-Sen Bursa İl Başkanı
Selçuk Türkoğlu ve arkadaşları eylem planlar. Maliye Bakanı Unakıtan
Bursa'dadır. Bursa Uluslararası Tekstil Ticaret Merkezi (BUTTİM)'de partisince
düzenlenen bir toplantıya katılacaktır. Eylemci memurlar, Unakıtan salona
girerken önüne mısır dökerler.
Arbede çıkar, 10
kişi gözaltına alınır. Adli yönden sıkıntı yaşanmaz ama eylemciler idari ceza
alır. Eylemci Kamu-Sen üyesi üç memur, Kars, Ardahan ve Adıyaman'ın Kahta
ilçesine tayin edilmiştir.
Hangi zamanda
söylediklerinize inanalım?
Yeniden TBMM Genel
Kurulu'na ve Baytok'un konuşmasına dönelim.
Baytok, teklif
sahibi Karapaşaoğlu'nun, muhalefet milletvekiliyken meclis kürsüsünden Cargill
ile ilgili söylediklerini hatırlatır ve sorar: "Biz, sizin hangi zamanda
söylediklerinizi doğru kabul etmeliyiz acaba? Sayın Başbakan'ın gömleğini
çıkardığını söylediği birinci iktidar döneminizi mi 'Aslında değişmedim' dediği
ikinci iktidar döneminizi mi, hangisini dikkate almalıyız?"
Baytok şöyle bağlar
sözlerini: "Hiçbir açıdan savunulamaz bir yasayı görüşüyoruz. Bu düzenleme
açıkça hukuka aykırı olduğu gibi ülke yararlarına da aykırıdır. Bu 2008 yılı
Cargill yasası, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve idare mahkemelerince verilmiş
olan yargı kararlarına uymayan, onları geçersiz kılan bir niteliğe sahiptir. Bu
yönüyle, Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırıdır. Maddeye göre, yasama ve
yürütme mahkeme kararlarına uymak zorundadır.
İkincisi: Teklif,
bir tüzel kişiye özel ayrıcalık tanıma niteliğinden dolayı Anayasa'nın 10'uncu
maddesine aykırıdır. Yani hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz.
Üçüncüsü: Teklif,
verimli tarım arazilerinin talanını hızlandıracağı için ülke yararına açıkça
aykırıdır.
Son olarak, en
önemlisi de budur ki: Dışarılardan alınmış talimatlarla özel olarak izlenen bir
konu olması yanıyla da ulusal bağımsızlığımızla bağdaşmamaktadır.
Bir tarihte
birilerinin 'kullanın' sözünü hatırlatması bakımından, çok ilginç özelliği olan
bir yasa tasarısıdır. Bu 2008 yılı Cargill yasasına, diğer bir deyişle Başkan
Bush yasasına hayır diyoruz." (256)
Baytok'un son
cümlede vurgu yaptığı „kullanın' kelimesinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı
Amerikalılar'a pazarlayan danışmanlarından Cüneyt Zapsu'nun, hiçbir zaman
yalanlanmayan sözleri şöyledir:
"Bu adam
dürüst bir adam. Kendi inançlarına sahip ve bu inançlarında samimi. Lütfen şunu
yapmaya çalışın... 'Sömürmek' kötü bir kelime, ama kullanmak... Bu adamdan
yararlanın. Çünkü bu kişinin çok itibarı var, hem kendi inançları nedeniyle
Müslüman dünyasında, hem de Batı tipi demokrasiye inanıyor. Bence onu devirmeye
çalışmak, delikten aşağı koymak yerine onu kullanın... Burada ve Avrupa'da
bundan yararlanmalısınız. Teklifim budur."
"1 metrekareyi
bile küçümseyemeyiz"
Teklifle ilgili
olarak MHP Grubu adına da Kütahya Milletvekili Alim Işık çıkar kürsüye.
Toprağın kutsallığından bahseder veTürkiye'nin tarım alanlarıyla ilgili
istatistikler aktarır,"Her geçen gün tarım toprakları değerleniyor, tarım
topraklarının beslemek zorunda kaldığı insan sayısı dünyada olduğu gibi
Türkiye'de de artıyor. Yani biz '1 metrekare vatan toprağından, tarım
toprağından ne çıkar?' diyerek olayı küçümseyemeyiz. Gelecek çok büyük
tehlikelerin beklendiği bir gelecek" diye konuşur.
Teklifin af
niteliğinde olduğunu ve 70 milyon insanımızın hakkını gasp etmek anlamına
geldiğini ifade eden Işık, bu yasadan yaklaşık 22 bin tesisin faydalanacağı
açıklamasından yola çıkarak peş peşe sorular yöneltir:
"Bu tesisler
içerisinde Cargill'den daha fazla alana sahip kaç adet firma bulunmaktadır? Bu
firmaların kaç adedi yerli, kaç adedi yabancı ya da yabancı ortaklıdır? Bu
alanlar çoğunlukla hangi illerimizde bulunmaktadır?"
Işık'a göre bu
sorular hemen yanıtlanmalı ki, teklifekabul oyu vermeyi düşünenler milli
iradeye mi yoksa yabancı iradeye mi hizmet ettiklerini daha rahat
anlayabilsinler!
AKP Grubu adına da
grup başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş konuşur. Fakat ilk
cümlede pot kırar. Tekliften "toprak reformu"diye bahsedince MHP'li
Mehmet Şandır müdahale eder.
"O zaman
itiraz edecektiniz, geç kaldınız!"
Elitaş, muhalefet
parti sözcülerinin yasa tasarısıyla ilgili kamuoyunu yanıltıcı bilgiler
verdiklerini iddia eder. 2006 yılındaki teklif komisyonda görüşülürken, İzmit
Körfezi'ndeki sivil toplum örgütü temsilcilerinin yaptıkları konuşmalardan
örnekler sunar ki, teklifin sadece Cargill ile ilgili olmadığına kanıt olsun!
Muhalefet milletvekillerini de "Kendilerine hazırlanmış, verilmiş
metinlerle buraya geliyorlar okuyorlar" diye suçlayınca muhalefet
sıralarından itirazlar yükselir.
Elitaş devam eder,
2002 yılından o tarihe kadar Türkiye'de şeker pancarı üretiminin eksilmediğini
söyler. Muhalefet sıralarından yine itiraz sesleri gelir. AKP hükümetlerinin
kota koyduğu hatırlatılır.
Cargill'in ilk
izninin, Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı döneminde verildiğini de hatırlatır
Mustafa Elitaş ve şöyle devam eder: "Bu izinde Başbakan Yardımcısı olarak
kimin imzası var? Sayın Bülent Ecevit'in imzası var. Biraz önce en arka
taraftan konuşan bir arkadaşımız 'Başkalarının yanlış yaptığı yasayı siz niye
devam ettiriyorsunuz, o yanlışları niye devam ettiriyorsunuz?' diye söylüyor.
Eğer bunu Hanımefendi izliyorsa, herhâlde yarın veya bir gün onun kulaklarını
çekecektir diye düşünüyorum."
Elitaş'ın burada
kastettiği Hanımefendi, Rahşan Ecevit olmalıdır. Bahsettiği milletvekili ise
Nesrin Baytok'tur. Elitaş, Baytok'u DSP milletvekili sanmıştır büyük olasılıkla
ki, Kemal Anadol gerekli düzeltmeyi yapmıştır.
MHP Milletvekili
Alim Işık'ın sözlerini hatırlatır son olarak Elitaş ve "O değerli
milletvekiline diyorum ki: Siz 24/07/2002 tarihinde Sayın Bülent Ecevit'in
Başbakan olduğu, Sayın Devlet Bahçeli'nin Başbakan Yardımcısı olduğu Bakanlar
Kurulu prensip kararının alındığı zaman, millî iradenin millete mi hizmet
ettiğini, yoksa yabancıya mı hizmet ettiğini sormanız gereken zamandı. Geç
kaldınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum" diyerek kürsüden iner.
Karapaşaoğlu yıllar
sonra ne diyor?
Cargill yasa
tasarılarında imzası bulunan Bursa Milletvekili Altan Karapaşoğlu'na, yıllar
geçtikten sonra konuyu yine bir sormak gerekirdi elbette. Randevu talebi
konuşmasında "Benim pek rolüm yok ama genel kurulda takipten dolayı
üzerimize yıkıldı, maliyeti bize pas edildi" der. Karşılıklı oturup ses
kayıt düğmesine bastığımızda da şöyle anlatır Cargill sürecini:
"İzmit'te
petrokimya tesisleri, rafineriler var. Yanlış hatırımda kalmış olabilir ama
orada 7-8 tane organize sanayi bölgesi var. Bütün bunlar Cargill ile aynı
durumda. Ben bu işe başladığımda Cargill ortada yoktu. Derdimiz bizim İzmit'te
7-8 tane organize sanayi bölgesinin aynı konumda gözükmesi. Biz Cargill'in
böyle olduğunu bilmiyorduk bile. Biz bu düzenlemeleri o sanayi bölgeleri için
gündeme aldık. Hatta birkaç komisyondan geçti bu. Sanayi Komisyonundan ayrıca
Tarım ve Hayvancılık Komisyonundan geçti. Tarım Hayvancılık Komisyonundaki
tartışmalar incelenecek olursa orada göreceksiniz. Orada Cargill diye bir
mesele yok başlangıçta... Tamamen Kocaeli'deki sanayi bölgeleri var. Biz bu işi
yaparken nasıl ortaya çıktı bilmiyorum ama galiba Bursa Barosu avukatlarının
gayretiyle çıktı. Birden bire ortaya Cargill geldi. İşte siz bunu Cargill için
yapıyorsunuz diye başladılar patırtı etmeye. Halbuki Cargill ile uzaktan
yakından hiç alakası yok. O zaman biz şunu dedik. Kardeşim iyi güzel de, yani
şimdi siz Cargill'i yıkma kararı aldınız diyelim. Cargill'i yıktınız. Ne
olacak? O günkü hesaplara göre milyar dolar tazminat ödeyecek Türkiye
Cumhuriyeti devleti... Çünkü Mesut Yılmaz döneminde ANAP'ın iktidarda bulunduğu
dönemde bu yer seçimi yapılmış, bu yer özel endüstri bölgesi ilan edilmiş ve
Cargill'e 'gel buraya yapabilirsin tesisini' denmiş. Ondan sonra kamuoyunda
birtakım sıkıntılar çıkınca yok çevreydi, yok kirletmeydi, yok arıtmaydı...
Cargill bütün bunları bertaraf etmek için çok ciddi bir arıtma tesisi yapmış.
Ne gölden su çekiyor, ne göle su atıyor. Suyu sondajla yer altından alıyor,
atığını da Gemlik Körfezine akan Karsak Deresi'ne bırakıyor. O derede herhangi
bir kirliliğe sebep olduğu iddia edilemez. Neden? O dereye yıllardır
Orhangazi'nin, civar köylerin, Gemlik'in kanalizasyonu akıyor. Devlet bunları
daha temizleyememiş, Cargill'in atığında olan şey nişastadır. Kirletici denilen
şey! Nişasta mı kirletiyor?
Bunlar belli ki bu
işin peşinde olanlar vatan millet için değil, kendi amaçları doğrultusunda
bunun peşinde koşuyorlar."
Soru-yanıt şeklinde
devam etmek gerekecek sonrasına:
-Ne amaçları vardı
mesela?
-İki kutup olduğu
için en azından siyasi amaç. Bir kutup diğerinin yaptığını tenkit edecek, bozuk
diyecek, yanlış diyecek... Dertleri bu! Başka bir maksatla bunu söylemedim.
Paraydı puldu demedim. Bu parayla olacak iş değil. Parayla bu işin peşinde
koşulmaz. Demek ki burada böyle bir savaş var. Sağ sol çatışması var.
Ama ne yapalım ki
zamanında verilmiş bunlar. Üstelik partimizin daha kurulmadığı, ortada
olmadığımız bir dönemde verilmiş.
-Bahsettiğiniz
Mesut Yılmaz döneminde sizin de Refah Partisi milletvekili olarak karşı
çıktığınızı biliyoruz...
-Tamam, gene karşı
çıkarım. Açık açık söylerim. Şu anda birisi gelse dese ki, Bursa'da da kalmadı
ya yeşil alan, şuraya bir fabrika yapacağız! Çok önemli, uçak fabrikası... Yok
kardeşim git Anadolu'da boş toprak mı yok? Bir sürü arazimiz var git orada yap!
Başlangıcı bize
düşseydi bu işin, onu oraya yaptırmazdık. O arazinin ne kadar kıymetli olduğunu
biz de biliyoruz. Ama verilmiş, bunu devlet taahhüt etmiş. Bu CHP'nin MHP'nin
ANAP'ın şunun bunun taahhüdü değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Özel Endüstri
Bölgesi yapmış. Yasal hale gelmiş.
-Size yasa teklifi
hazırlama görevi partiden verildi. O süreçte neler oldu? Nasıl başladı süreç?
-Kocaeli'ndeki
sanayiciler geldi bize. Dediler ki, bizim bir derdimiz var yıllardır. Ne
yapacağız bunu? Yasal hale getirelim. Nasıl getireceğiz? Biz de hukukçularımıza
danıştık.
Dediler ki, şöyle
bir düzenleme olursa, o zaman Anayasa'ya aykırılıktan çıkar, normal rayına
oturur. Buralar da tam manasıyla organize sanayi bölgesine dönüşür. Vakti
zamanında organize sanayi bölgesi diye kurulmuş ama adından başka hiçbir şeyi
yok ortada... Dolayısıyla adamlar ıstırap içinde.
-Niye Kocaeli
milletvekillerine değil de size geldiler acaba?
-Denediler olmadı
herhalde?
(Kendisiyle
konuştuğumuz tarihte Sanayi ve Teknoloji Bakanı olan, Kocaeli AKP kurucu il
yönetim kurulu üyesi, daha sonra il başkanı ve 23-24. dönemler Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık'a sormak gerektiğini söyledi Karapaşoğlu. Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Karapaşaoğlu ile konuşmamızdan birkaç gün sonra da
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Bursa'ya gelecekti.)
Nihayetinde ben onu
o şekle getirmeye çalışırken CHP'nin gayretiyle Cargill gündeme getirildi.
Cargill de aynı dönemde bunu yapmış, ondan sonra durdurma kararı alınmış,
valilikçe yıktırılma noktasına gelinmiş, en nihayetinde iktidarda biz olduğumuz
için konu bizim elimize geldi. Ben de bununla uğraşıyorum ya... Dediler 'Abi
sen bununla uğraşıyorsun, aynı konu bu! Bu da dahil, bütüncül bir çözüm. Ahmet
için, Mehmet için değil de, Türkiye'de bu şekilde olan bütün organize sanayi
bölgelerini bunun içine koyalım.'
Tamam, koyalım.
Bir hesap, kitap,
bir envanter çıkarttık ki, Türkiye'de bilmediğimiz, o güne kadar bize intikal
etmemiş yüzlerce bölge var böyle... Hatta Bursa'da Kestel tarafında bile var.
Faruk Bey (Çelik) bir taraftan onların da resmi hale gelmesi için uğraşıyor.
Sonunda hepsini birleştirdik, Türkiye geneline teşmil edilecek şekilde bir
düzenleme yaptık. Bu düzenlemenin adını sevgili arkadaşlarımız ve Barolar
Birliği 'Cargill düzenlemesi' diye koydu.
Değil... Bu büyük
bir haksızlık! Ha uğraşacaksan uğraş ayrı mesele! Yasal yollardan hakkını
ara... Yok Cargill düzenlemesi, yok bunun mimarı budur... Genel kurulda
savunmasını da bana verdiler. Madem ki sen hazırladın bunu, hadi bakalım bir de
savun! Mecburen savunuyorsun!
Kanun geçti. CHP
hemen Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etti. Anayasa Mahkemesi de el cevap 'Bunun
Anayasaya uygunsuzluğu giderilmiştir.' Dolayısıyla Anayasaya aykırı değildir.
Birtakım gerekçeler daha ilave etmişler. Ve bu iş kesinleşti.
Hadise bu kadar!
-Telefonla ilk
konuşmamızda "bu iş benim üzerime yıkıldı" ifadeniz dikkatimi
çekmişti.
-Yıkıldı yani...
Kocaeli ile uğraşıyoruz ya ondan dolayı... Nereden sahip çıkmaya başladım onu
anlamadım. Sanayi Komisyonunda tartışılıyordu. Ben de komisyon üyesiydim. Biz
de muhalefetteyken Refah döneminde bu işle biraz uğraştık, ben bu işe sahip
çıkayım dedim. Konu bu... Ayrıca kendim sanayiciyim. Sanayinin ne demek
olduğunu bilirim. Nasıl kurulacağını bilirim. Kurulurken çekilen sıkıntıları
bilirim. Bir sanayiyi vücuda getirmek için ne para harcanır, ne sıkıntılar
çekilir, ne mevzuatla uğraşılır bilirim. Bunu yaşadım ben. İstanbul'da Bursa'da
çeşitli yerlerde 6 tane fabrika kurdum. Anahtar teslimi... Benim profesyonel
mesleğim işletme kurmaktır.
Bu işleri bildiğim
ve ıstırabını daha önce çektiğim için dedim 'Yazık günah bu adamlara ya!'
-Cargill arazisi,
İznik Gölü Havzası'nda kalan çok değerli bir tarım arazisi. Korunması
gerekiyordu. Refah Partisi milletvekiliyken bu gerekçeyle karşı çıktınız. Yasa
teklifi çalışmasını yaparken, inanarak mı yaptınız?
-Gayet tabii
inanarak yaptım. Bu araziye bu yapılmaz değil, yapılmış olanı yıkıp Türkiye'yi
tazminat yükümlülüğüne sokmamak lazım. Amerikalı kurumlar da güçlü kurumlar,
Tahkime gittiği zaman karar onların lehine çıkar. O zamanlar hesap yaptırdık.
Milyar dolar fatura çıkar. Türkiye'nin buna gücü yok.
Zaten o dönemlerde
hatırlarsınız 1 milyon dolar bulabilmek için yüz sürüyorduk her tarafa. Ecevit
kapı kapı dolaşıyordu rahmetli... Öyle bir ortamda önümüze gelmiş bir şey. Hem
Türkiye'yi bu faturadan kurtarmak lazım, hem adamlar bir sürü emek para
harcamışlar onu kurtarmak lazım. Ayrıca o bölgede 450 işçi çalışıyor. Onları
kurtarmak lazım. Onun yıkılması kararı verildiği zaman çevresinde onlarca
fabrika var. Hepsini yıktıracaksınız.
Genel kurulda
tartıştığımız Peyzaj Mimarı milletvekiline sordum. O fabrikayı yıktığınız
zaman, bu arazi bir daha aynı verimlilikte olur mu?
Dediler ki, yok bir
defa yapıldı mı, o araziler bitti. Neye yarar? Ancak bir şehir kurarsınız oraya
dediler. O zaman bana ne faydası var yıkmanın!
-Yargı kararlarını
bertaraf etmek için yapılan yasal düzenlemeler, uluslararası bir güç karşısında
ezilmemiz anlamına gelmiyor mu?
-Mahkeme
kararlarının uygulanmaması konusunda en büyük baskı da yerli sanayicilerden
geldi. Siz yalnız Cargill'in mi baskısı var zannediyorsunuz? Evet, Cargill'in
baskısı vardı ama yerli sanayicilerin de baskısı vardı.
Bize gelinceye
kadar birçok yerde birçok yıkım kararı vardı. O zamanki iktidarlar niye
uygulamamışlar? Barolar Birliği de o kadar yoğun dava da açmamış. Bir tek
Cargill'e açılmış davalar var.
-O dönemde Cargill
yöneticileriyle görüştünüz mü hiç?
-Gayet tabii,
geliyorlar, gidiyorlar. Diğerlerine de rehberlik yapıyorlar, örgütlüyorlar.
-Elimizdeki bir
belgeye göre, Başbakanlık'ta müsteşar yardımcısı başkanlığında, ilgili
kişilerle Cargill yöneticilerinin de katıldığı bir toplantı yapılıyor. Bu
toplantıda, olası yargı kararlarına karşı nasıl önlem alınacağı, nasıl çözüm
üretileceği tartışılıyor. O süreçte sadece Cargill'den bahsediliyor,
Kocaeli'nin adı hiç geçmiyor?
-Şimdi o yapıldığı
zaman hepsi düzenlenecek. Kanun bir kişi için çıkmaz ki! O gayet iyi bilindiği
için, Bursa Barosu da devamlı surette Cargill'le davalaştığı için (Oysa Baro
Cargill'le değil, idareyle davalaştı) ortalıkta Cargill'in adı var. Yoksa
hakikaten, ciddi söylüyorum konunun başlangıcı Kocaeli Sanayi Bölgesidir. Bu
işi Cargill'e maleden unsur doğrudan doğruya partizanlık zihniyetiyle hareket
eden Baro'dur.
-Diyorsunuz ki
siyasi hesapla açıldı bu davalar. Dava açanları isim isim ele aldığımızda,
mesela Ertuğrul Yalçınbayır için, Ali Arabacı için aynı şeyi söyleyebilir
misiniz? Yalçınbayır'la aynı partideydiniz bir zaman...
-Esas Ertuğrul
Yalçınbayır için söylerim. Neden? Kardeşim sen bir partiye intikal etmişsin, o
zamanki Refah Partisinin felsefesini de biliyorsun. Refah Partisi askeri
disiplin içerisinde giden bir parti. Zaten onun için isyanlar çıktı, başladı
parti dağılmaya... Ertuğrul Bey de bunu gayet iyi biliyor. Ya o partiden
ayrılacaksın, veyahut kusura bakmayın bu parti prensibidir, uygularım
diyeceksin. Orada esas suçlulardan biri Ertuğrul Bey'dir. Ve Baro'yu Ertuğrul
Bey tahrik etmiştir. Ertuğrul Bey Baro'ya brifing vermiştir hukuki
istikamette... O yönlendirmiştir. Dolayısıyla asıl suçlu Ertuğrul Bey... Şimdi
bir parti kurulsa, Ertuğrul Bey'in o partiye girmesine kesinlikle izin vermem
imkan olsa.
-Ertuğrul Bey'in
bütün mücadelesi hukuk platformunda oldu. Onun dışında bilmediğimiz siyasi
amacı var mıydı Ertuğrul Bey'in? Hukukçu kimliğine aykırı bir çabasına tanık
oldunuz mu?
-Bir insan bir
amacı olmadan bir partiye girip de milletvekili olmaz. Ama onun amacının ne
olduğunu ben bilemem. Bir insan bir partiye girdiği zaman, programı tüzüğü
anlayışında verdiği kararlara uyar!
-Biliyor ve
görüyoruz ki siyasi partilerin uygulamaları, program ve tüzüklerine aykırı.
Yasal ve anayasal aykırılıklara hukuk çerçevesinde karşı çıkmak yanlış mıdır?
-Bunlara parti
içinde karşı çıkabilir, fikirlerinizi söyleyebilirsiniz. Ama partinin genel
kurulu bir karar alırsa da ona uymak zorundasınız. Veya bırakıp gidersiniz.
(Emine Ülker Tarhan'ın CHP'den istifası gibi, ya böyle yaparsınız veyahut
oturup sesinizi çıkarmadan kukumav kuşu gibi fırsat kollarsınız amacınızı
gerçekleştirmek için. Siyasete giren insan bunun bedeli olduğunu bilecek. Buna
katlanacak. Ben hasbelkader 4 dönem bulundum. Ne yaptık biz? Hoca'ya (Necmettin
Erbakan) uyduk, uyduk, uyduk. Ya Hoca etme eyleme, iyisin güzelsin ama bu işler
böyle yürümüyor. İşte Milli Güvenlik Kurulu'na girip bir karar verip ondan
sonra tersini yapma. Ya orada karşı çık, imzalama veyahut da imzaladım arkadaş
de. Bize geliyor yok böyle bir imza diyor, öte tarafa peki diyor. Orada başladı
isyan.
-Necmettin
Erbakan'ın Milli Görüş politikasıyla örtüşüyor muydu, Cargill mücadeleniz?
-Benim bu mücadelem
örtüşüyor tabii... Devlet bir kanun çıkarıyor. Bunu sonuna kadar savunmak
zorundasınız. Yahut engellemek için sonuna kadar uğraşmak zorundasınız. Gücünüz
yetmedi! Yapacak bir şey yok! Kabulleneceksiniz. Gücünüz yetti, bertaraf
edeceksiniz.
Ama bana şahsen
sorsan bu kadar verimli araziye bu yapılır mı desen, ben yapılmaz derim. Gücüm
yetiyorsa, imkanım varsa, uğraşırım.
Cargill affına
Meclis vizesi
Yeniden
Bursa'dayız.
Bursa Valiliği
adına Avukat Zeki Şengür, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin 14 Mart 2008 tarihli
iptal kararına Danıştay'da itiraz eder. Şengür dilekçesinde, yerel mahkemenin
iptal kararının yürütmesinin durdurulmasını ister. Ayrıca, davanın süresinde
açılmadığını iddia eder. Aynı zamanda, mahkemenin iptal ettiği idari işlemlerin
yasal dayanağı da vardır!
Temyiz dilekçesinin
verildiği günResmi Gazete'de, Meclis'ten bildik tartışmalarla geçen
"Cargill Yasası" yayınlanır. Bu yasa gazetelere "Cargill affına
Meclis vizesi" başlığıyla yansır.
Cargill adına
Avukat İbrahim Yaşar tarafından Danıştay'a gönderilen temyiz dilekçesininitiraz
başlıkları, davacıların ehliyeti, davanın süresinde açılmadığı iddiası ve
ortada dava konusu bir işlem olmadığıdır. Bu madde şaşırtıcıdır. Şöyle der
Yaşar:
"Ortada idari
bir işlem yoktur. Davaya konu işlem, yeni bir hukuki sonuç doğuran etkili,
icrai ve inşai bir idari işlem olmayıp, sadece ve sadece yasa hükmü gereği
zaten doğmuş olan hukuki sonucu belirleyen, tespit eden ve belgeleyen bir
işlemdir."
Yaşar, yasal ve
hukuki dayanaktan çok"hukuki edebiyatla mahkemeyi etkilemeye çalışır.
Temyiz dilekçesinin son bölümü de ilginçtir.
"İşyerini
yargı kararlarının aşırı yorumunu sağlamak suretiyle ısrarla kapattırmak
isteyen davacıların bu taleplerine baskı olarak şikayet mekanizmalarını
kullanmaları ve idarede çalışan görevliler üzerinde manevi baskı uygulayarak
yanlış ve aşırı uygulamalar yapılmasını temin etme gayretlerinin sonunda
yapılacak herhangi bir zarardan elbette müvekkilin özel hukuktan doğan
haklarını kullanması kaçınılmaz olacaktır.
Nitekim idare de,
bu baskıların sonucunda yürütmeyi durdurma kararlarını çoğu zaman kabul
edilebilir sınırı aşan tarzda uygulamakla müvekkili ciddi taciz etmektedir. Bu
haksızlığın önüne geçilmesi ve objektif hukuki tavrın hakim olması için yüksek
mahkemeden adalet bekliyoruz." ([178])
Son yasa da Anayasa
Mahkemesi'nde
Ve 11 Nisan 2008'de
CHP TBMM Grubu adına grup başkanvekilleri Hakkı Suha Okay, Kemal Kılıçdaroğlu
ve Kemal Anadol, Anayasa Makemesi'ne başvurarak en son çıkarılan yasanın
iptalini, dava sonuçlanıncaya kadar da yürürlüğün durdurulmasını isterler.
15 sayfalık dilekçe
yazılır. Söz konusu yasayla, izin, onay ve ruhsatı yargı kararıyla iptal
edilerek hukuksal dayanaktan yoksun kalan sanayi tesislerine yasal geçerlilik
tanınıp yargı kararlarının etkisiz kılındığı belirtilir. Dilekçenin can alıcı
noktası şöyledir:
"İptali
istenen düzenleme, toprakların durumunun yalnızca mülkiyet gözetilerek ele
alındığı; tarımın en önemli girdilerinden olan toprağın üretim gücünün
korunması, geliştirilmesi ve tarım işletmelerinde optimum parsel büyüklüğü
oluşturulması, arazilerin ekonomik ve ekolojik kazanımlar gözetilerek planlı
kullanım ilkelerinin belirlemesi gibi durumların dikkate alınmadığı; yargı
kararını etkisiz kılmak suretiyle 'yasaların genelliği' ilkesine aykırı olarak
belli bir firmanın (Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ) hedef alındığı; kamu
yararı yerine bu firmanın çıkarlarının gözetildiği bir düzenlemedir."
Yeni Çağ Gazetesi
bir haberyayınlar ve başlıkta"Şekerde Cargill oyunu" der ama öyle bir
spot başlığı kullanır ki, durumu en iyi özetleyen atasözlerinden biridir bu
başlık: "Köpeksiz köy buldular, değneksiz geziyorlar!"
Müge Bezirci imzalı
haberin özeti şöyledir: "AKP'den özel düzenleme ve kota imtiyazları
koparan Cargill, formülü buldu! ABD firması, genetiğiyle oynanmış ucuz mısırdan
ürettiği şekerle yılda 170 milyon dolar kâr elde ediyor." (258)
Tazminat talebi
reddine bozma!
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi, zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili açılan manevi
tazminat davasında Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen ret kararına yapılan
itirazı sonuçlandırır. Daire, iptal edilen idari kararlar nedeniyle fabrikanın
tamamen izinsiz ve ruhsatsız hale gelmiş olduğundan faaliyetlerine son
verilmesi gerektiği görüşüne dayanarak hüküm kurar ve şöyle der:
"İptal
kararlarının kesinleşmesinden sonraki aşamada ise yapılan yazılı bildirime
rağmen iptal kararlarının uygulanması yönünde bir işlem yapmadığı gibi 6.6.2003
günlü yazıdaki görüş doğrultusunda fabrikanın faaliyetine imkan verecek yeni
idari ve yasal düzenleme arayışları içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Böylece
adı geçen üç davalı yetki ve görev itibarıyle idare mahkemesi kararlarını
uygulama imkanına sahip iken bunun gereğini yerine getirmemişlerdir.
Açılan idari
davalar sonucunda fabrikanın büyüklüğü ve niteliğine göre tarım alanı
içerisinde kurulmasının hukuka uygun olmadığı temel gerekçesi ile iptal
edilmiştir. Bundan sonra yapılması gereken kesinleşen idare mahkemesi
kararlarının hiçbir surette değiştirilmeden ve gecikmeden uygulanmasıdır.
Herkes medeni hak
yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme hakkına
sahiptir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/1) Şüphesiz bu hak yargı
kararlarının uygulanmasını da kapsamaktadır. Bunun aksini düşünmek yasaların
bağlayıcılığı ve hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş olan hukuk devleti ilkesine
de uymaz.
Böyle bir durum
hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi
anlamına geldiğinden, davacıların medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik
değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler
değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.
Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın tümden reddine
karar verilmiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir."
([179])
Yazışmalarda sonuç
yok!
Bursa Barosu,
kurumsal olarak davanın peşini bırakmaya niyetli değildir. Bursa Barosu başkan
ve yöneticileri değişse de hukuk adına mücadele devam eder.
3 Haziran, 17
Haziran ve 27 Ağustos 2008 tarihlerinde Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol
imzasıyla,hem Bursa Valiliği'ne hem de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na yazılar
gönderilerek, Cargill ile ilgili son işlemlere ilişkin bilgi alınmaya
çalışılır. 2008 Eylül ayında Bursa Barosu'nda Zeki Kahraman başkan seçilir. O
da, 17 Ekim 2008 tarihinde Bursa Valiliği'ne yazar, önceki yazıları ve verilen
yanıtları hatırlatır, şöyle der: "Dilekçelerimize verilen yanıtlarda,
Cargill'in faaliyetinin devamına ilişkin herhangi bir karar verilmediği,
işlemlerin devam ettiği bildirilmektedir. Karar vermek için geçen süre (4 ay)
makul süre olmaktan çıkmıştır. Sözü edilen işletme ise mahkeme kararlarına
karşın faaliyetini sürdürmektedir. Yasalara aykırı faaliyette bulunan bir
işletmenin faaliyetine göz yummak en azından görevi ihmal suçunu
oluşturacaktır."
Zeki Kahraman
imzalı yazıda son olarak, Cargill'in faaliyetine izin verilen kararın bir
örneğinin Bursa Barosu Başkanlığı'na ulaştırılması istenir ve aksi halde
ilgililer hakkında yasal işlem yapılacağı bildirilir.
Bu arada 26 Mayıs
2008'de Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, tazminat istemini reddeden yerel mahkeme
kararını bozması, Milliyet Gazetesi'nde "Tarihi Karar" başlığıyla
verilir. Milliyet'te yer alan haberin spotu şöyledir: "Yargıtay,
"Cargill'in Bursa'daki fabrikasının faaliyetine, aleyhteki mahkeme
kararlarına rağmen göz yumdukları gerekçesiyle, Erdoğan'la dönemin
yöneticilerinin tazminat ödemesine hükmetti."
Haberin yanında,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, Recep Tayyip Erdoğan'ı daha önce de yargı
kararını uygulamadığı gerekçesiyle tazminata mahkum ettiğini hatırlatan bir
çerçeve açılır ve şu bilgi aktarılır:
"Yusuf Bozkurt
Özal'ın Süleymaniye Camii Haziresine defnedilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu
kararını iptal eden mahkemenin kararını uygulamadığı için açılan tazminat
davasını yerel mahkeme reddeder, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de Erdoğan'ı
tazminat ödemeye mahkum eder." (260)
Sadece o yetmez,
bunlar da bozulmalı!
Davacılar, Yargıtay
4. Hukuk Dairesi'nin bozma kararından tatmin olmaz. Çünkü Bursa 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin kararı, her ne kadar esas itibariyle davacıların istediği gibiyse
de, bozulması gereken başka hükümler de vardır. Bir kısım davacıların ehliyet
yönünden reddedilmesi hükmünün de bozulması gerekir ki, DİDDGK içtihadına göre
imar planlarıyla ilgili dava ehliyetine sahip olmak için belde sakini olmak
yeterlidir.
Mahkeme kararlarını
uygulamayan kamu görevlisi, o beldede yaşayan herkesin hakkında tazminat davası
açabileceğini ve ağır bir müeyyide ile karşılaşabileceğini bilmelidir.
Caydırıcılığı sağlamanın başka da bir yolu yoktur çünkü.
Bu doğrultuda,
kararda aktif dava ehliyeti kabul edilmeyen Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş,
Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan
Dursun, N. Sinan Doğan, Erol Çiçek, Şaban Cankat Taşkın ile Bursa Barosu'nun
dava ehliyetlerinin varlığının kabulü yönünde karar verilmesi istenir.
İkinci itiraz
konusu ise bozma kararını veren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, "Bursa
Valisi Oğuz Kağan Köksal ile Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Hikmet
Şahin'in, 'iptal kararının verildiği tarihteki görev ve yetki sınırları
itibariyle bu kararların uygulanması hakkında karar verebilecek konumda
olmadıkları' gerekçesiyle husumet yöneltilemeyeceği" düşüncesinde
olmasıdır.
Oysa ne Vali Oğuz
Kağan Köksal'ın, ne de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'in
sorumlu olmadığından söz edilebilir. Kararın bu yönden de düzeltilmesi gerekir.
Vali ve belediye başkanının, "kararların uygulanması hakkında karar
verebilecek konumda olmadıkları"nı söylemek de olanaksızdır.
Ateşe Mehmet
Turgut'u attılar!
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin kararının bozularak, yerel mahkemece verilen kararın onanmasını,
davalı Recep Tayyip Erdoğan da ister. 12 Eylül 2008 tarihli dilekçede
Erdoğan'ın vekili Av. Muammer Cemaloğlu, davacıların ehliyeti olmadığını
savunur. İdare mahkemesinde işlemin iptalini isteyen davacılar arasında Cumhur
Özcan, Yahya Şimşek, Şenay Özeray ve Ali Arabacı olmadığı halde (sadece
vekildirler) tazminat davasında bu kişilerin davacı olduğuna dikkat çekilir.
İddiaya göre yerel mahkemenin davayı reddetmesine karşın dairenin, adı
geçenlerin tazminat isteyebileceğine hükmettiği ifade edilerek, "İdare
mahkemesindeki işlemde ve istekte yer almayan kişi ve kuruluşun, kararın
uygulanmasından dolayı tazminat isteme hakkı olmaması gerektiği kanısını
taşımaktayız. Bu nedenle bozma kararına katılmıyoruz" denir.
Davalı
vekilininikinci itiraz konusu, Recep Tayyip Erdoğan'a husumet
yöneltilemeyeceğine ilişkindir. Dayanak da, iptal kararının uygulanması,
müvekkil yani Erdoğan'ın bizzat infaz edeceği işlem olmadığı iddiasıdır.
Savunmaya göre, "ne YPK kararının uygulayıcısı Başbakanlık ya da Başbakan,
ne de bir YPK kararının iptaline ilişkin yargı kararının uygulayıcısı Başbakan,
Başbakanlık veya Bakanlar Kuruludur. Bu nedenle müvekkil Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın şahsi sorumluluğundan bahsedilemez!"
Üçüncü itiraz
maddesinde Gemlik Belediye Başkanı ateşe atılır ve şöyle denir: "Bozma
ilamında da belirtildiği üzere, iptal kararı uyarınca fabrikanın faaliyetine
son verme yetkisinin Gemlik Belediyesine ait bulunduğu, bunun yanında
Bayındırlık Bakanlığı'nın da yapım iznini kaldırması gerektiği belirtilmiştir.
Bu belirlemeden sonra müvekkilimin şahsının sorumluluğu yoluna gidilmesi bir
çelişkidir."
Erdoğan'ın
avukatına göre; Ortada hukuka ve mevzuata aykırı bir eylem veya işlem
bulunmamaktadır. Yargı kararlarının uygulanmadığı da kabul edilemez. Dava
konusu işlemde Erdoğan'ın bir kusurundan, davacıya yönelik özel bir kasıttan
bahsedilmesi mümkün değildir. Davacıların manevi zararı bulunmamaktadır. Bozma
kararının düzeltilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi
gerekir.
Ancak Yargıtay 4.
Hukuk Dairesiitirazları değerlendirir ve iki tarafa da ret yanıtı verir.
Tarafların itirazlarının, HUMK'ta sayılan nedenlerden hiç birine uygun
olmadığına hükmedilir. ([180])
Suçu kabul
ediyorlar, daha ne?!
Bu arada Bursa
Valisi Şahabettin Harput hakkında, yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle
yapılan şikayet, İçişleri Bakanlığı masalarında gezer durur. Nihayetinde 4
Eylül 2008 günü İçişleri Bakanı Beşir Atalay, personel genel müdürlüğü ve
müsteşarlıktan uygun görüşle gelen yazıya olur verir. Atalay'ın „olur' dediği
yazının özeti, Harput hakkındaki ihbar ve şikayetin işleme konulmamasına
yöneliktir.
Şikayetçiler
Danıştay 2. Daire'ye gönderilmek üzere bir dilekçe yazar. İçişleri
Bakanlığı'nın Vali Şahabettin Harput hakkında soruşturmaya izin vermeyen
kararına itiraz eder. Karar gerekçesinin yasal olmadığını savunur. Özetle,
İçişleri Bakanlığı kararının kaldırılmasını ve dosyanın Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı'na gönderilmesini ister.
Danıştay 10. Daire
iseBursa 3. İdare Mahkemesi'nce verilen Cargill aleyhindeki iptal kararıyla
ilgili Bursa Valiliği'nin bozma talebini görüşür. Bu davada, davalı Valilik ve
müdahil Cargill'in savunmasının ana ekseninin, o ana kadarki hukuksuz
kazanımları "kazanılmış hak" olarak gösterme çabalarından oluştuğunu
hatırlamak gerekir. Danıştay 10. Dairesi, Bursa Valiliği ile müdahil Cargill'in
temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususların, Bursa 3. İdare Mahkemesi
kararının yürütmesinin durdurulmasını gerektirecek nitelikte görmemiş ve bozma
talebini reddetmiştir. ([181])
Davalıların temyiz
dilekçelerinde öne sürdükleri gerekçeleri yanıtlayan davacılar ise şöyle
yazarlar:
"Temyiz eden
müdahil firma, böyle bir başvuruda bulunmakla 'gerekli izinler alınmadan' tarım
alanında tesis kurduğunu, faaliyette bulunduğunu kabul ediyor demektir. Davalı
Bursa Valiliği de bu başvuruyu kabul etmekle, kaçak haldeki tesise faaliyet
izni vermekle (en azından göz yumarak) bu tarihe kadar, yatırımcı firmaya verdiği
ruhsat, izin ya da plan değişikliklerinin usul ve yasa hükümlerine aykırı
olduğunu kabul ediyor demektir. Bu halde temyiz nedenlerinin ya da temyize
başvurmalarının hiçbir hükmü kalmamıştır. Yerel mahkeme kararının
onanmasına..."
17 Ekim 2008'de Bursa
Barosu Başkanı Zeki Kahraman, Bursa Valiliği'ne bir uyarı dilekçesi daha
gönderir. Cargill'e verilen izin belgesinin örneği istenir, valinin yasal
yükümlülükleri bir kez daha hatırlatılır.
Yanıt Vali adına
Bursa Tarım İl Müdürü Hüseyin Yıldızer'den gelir. Cargill'in Toprak Koruma
Kanunu'nda yapılan geçici değişikliğe göre, kaçak yollarla üzerine fabrika
yaptığı tarım arazisinin her metrekaresi için 5 YTL ödemek için Bursa Tarım İl
Müdürlüğü'ne başvuru yaptığı, toprak koruma projesinin de ilgili firma
tarafından hazırlandığı; Süreç devam ettiği için faaliyetinin durdurulmasının
da mümkün olmadığı bildirilir. (263)
Bu arada Danıştay
1. Daire, İçişleri Bakanlığı'nın Vali Şahabettin Harput hakkında soruşturmaya
izin vermeyen kararına yapılan itirazı görüşerek karara bağlar. "Mahkeme
kararının uygulanmadığı yolundaki iddianın ciddi bulgu ve belgeye dayanmadığı
anlaşıldığından itirazın reddine"şeklinde hüküm kurar Danıştay 1. Daire.
(264)
Ve gelinir 2009
yılına...
Bursa Tarım İl
Müdürü Hüseyin Yıldızer'in Bursa Barosu'na verdiği yanıta dayanılarak 9 Ocak
2009'da İdare Mahkemesi'nde yeni bir yürütmeyi durdurma ve iptal davası açılır.
Davacılar Bursa Barosu, Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odası, Ali Rahmi
Beyreli, Yahya Şimşek, Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'dır.
Talep şöyledir:
Bursa Valiliği'nin yargı kararlarının varlığına karşın Cargill Tarım ve Gıda
Sanayi AŞ'ye faaliyet izni veren kararının yürütmesinin durdurulması ve
iptaline karar verilmesi.
Davacıların iptal
nedeni olarak ileri sürdükleri gerekçeler şöyledir: Faaliyet izin belgesi
yetkili organ tarafından verilmemiştir. Oysa yasanın geçici maddesinden
yararlanma başvurusunun bakanlığa yapılacağı, faaliyet izninin de bu makam
tarafından verileceği hüküm altındayken, bakanlığa yapılan bir başvuru ve
verilmiş izin olmadığı, davalı Bursa Valiliği'nin yetki gaspı içinde olduğu
ifade edilir. İdarenin kararı öncelikle yetki yönünden iptal edilmelidir.
İptali istenen
karar, dayanılan yasa hükmüne de uygun değildir. Tarımsal bütünlüğü bozduğu
başından beri bilinen, hatta bu yargı kararıyla saptandığı halde hukuka aykırı
eylemini sürdüren kişi ya da firmaların salt yasadan yararlanmak için başvurdu
diye 3 yıl gibi uzun bir süre yasadışı faaliyetine göz yummak anlamına gelir.
Bu ise hukuk devleti ilkesinin açık ihlalidir.
Davacılar, somut
olayıdilekçeye şöyle yansıtırlar: "Cargill AŞ tarafından tarımsal niteliği
korunacak alana yapılan nişasta fabrikasının tarımsal bütünlüğü bozduğu,
kesinleşmiş yargı kararları ile sabittir. Mahkeme kararlarını idare de, yasama
da değiştiremeyeceğine göre başvuru sahibi Cargill AŞ'nin yasadan
yararlanamayacağı açıktır.
Mahkeme
kararlarının varlığı idarece bilinmesine ve tarımsal bütünlüğün bozulacağı
sabit olmasına karşın yatırımcı firma başvurusunun kabulü açıkça yasaya
aykırıdır ve bu şirkete en az üç yıl süre ile imtiyaz sağlamaktadır."
Ankara'dan müdahale
talebi!
Dava Bursa 3. İdare
Mahkemesi'ne düşer. Mahkeme ilk celsede, yürütmenin durdurulması isteminin
incelenmesi için davalı idareden ilgili belgelerin tamamının okunaklı ve onaylı
belgelerini ister. Bunun için de 30 gün süre tanır. ([182])
Bu arada Danıştay
6. Daireiki farklı dosyayı 19 Ocak 2009'da ele alır ve ikisinde de idare
aleyhine hüküm verir. Birinde, düzeltme talebini reddeder, diğerinde yerel
mahkemece idare lehine verilen kararı bozar.
Bozulan Bursa 3.
İdare Mahkemesi'nin kararıdır. Davacılar arasında yer alan Levent Gencelli,
Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın dava ehliyeti yönünden reddine, diğer
davacılar yönünden de Cargill'in faaliyetine olanak sağlayan işlemlerin
iptaline karar verilmiştir. Oysa Danıştay 6. Daire, "Olayda, Bursa
Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde oturan davacılar Levent Gencelli, Lüftü
Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın, anılan taşınmaza yönelik dava konusu imar planı
ve yapı ruhsatı ile çevrenin olumsuz etkileneceği iddiasıyla açtığı davada,
dava açmaya yeterli menfaat ilgilerinin olduğu sonucuna varılmaktadır"
diyerek, Bursa 3. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına hükmeder.([183])
Bu arada TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası ile Çevre Mühendisleri Odası genel merkezleri, Bursa 3.
İdare Mahkemesi'nde son açılan davaya müdahil olmak için başvurur. Dava konusu,
Bursa Valiliği'nin Cargill'e verdiği faaliyet izninin yürütmesinin durdurulması
ve iptali istemidir. İki akademik meslek odasının müdahil dilekçesi oldukça
uzundur. Cargill ile ilgili süreç ve itiraz gerekçeleri sıralanır.
Aynı şekilde Ankara
Barosu Başkanlığı da söz konusu son davaya müdahil olma talebinde bulunur.
Zaman geçirmeden yürütmenin durdurulmasına ve sonrasında iptaline karar
verilmesi istenir.
Davacıların, 28
Aralık 1999 tarihinde Bursa İl İdare Kurulu tarafından onaylanan mevzi imar
planına dayanılarak verilen 25 Şubat 2000 tarihli yapı ruhsatının iptalini
istedikleri davada da karar çıkar. 2. İdare Mahkemesi Heyeti, hem daha önce
bakıp hüküm verdikleri, hem Danıştay'ca verilen iptal kararlarını da
hatırlatarak, dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığına kanaat
getirerek işlemlerin iptaline karar verir. ([184])
İptal kararları peş
peşe!
Aynı mahkeme, aynı
tarih ve bu kez dosya farklı. Bu davada da yine, Cargill'e faaliyet olanağı
sağlayan her türlü işlemin iptali istenmiştir. Mahkeme, Danıştay'ın iptal
kararı gereği, Yüksek Planlama Kurulu kararının, mevzi imar planının ve inşaat
ruhsatının dayanağının kalmadığını ifade ederek, dava konusu işlemin iptaline
hükmeder. ([185])
Peş peşe gelir
iptal kararları. Cargill'in talan ettiği her metrekare tarım toprağı için 5 YTL
ödeyerek aklanmak için yaptığı başvurunun Valilik tarafından kabulünün iptali
de istenmişti. 3. İdare Mahkemesi'nde görülen davaya Valilik avukatı Zeki
Şengür savunma gönderir. Şengür, idari davaya konu olabilecek kesin ve
yürütülmesi gerekli bir işlem olmadığını savunur. Yürütmeyi durdurma talebinin
ve sonuç olarak hukuksal dayanaktan yoksun davanın reddini ister.
Ehliyet ve süre
yönünden itirazlarını yapar ve esasa ilişkin de"...iptali istenen işlem,
davacıların iddia ettiği gibi Cargill'in faaliyetine devamı sağlayan bir işlem
değil, sadece ve sadece müracaatın alındığını firmaya bildiren bir
işlemdir" der.
İdareye göre; bu
işlemden ötürü bir zarar doğması söz konusu değildir. Aksine yasal, kazanılmış
bir hakkın kaale alınmaması fiili gerçeğini doğuracak, faaliyetin durdurulması
işlemi, bu kere firma tarafından TC Devletine yönelik tazminat taleplerine yol
açacak ve devletimiz açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara neden
olabilecektir.
Cargill de davaya
katılma talebini 2 Mart 2009 tarihinde iletir. Avukat İbrahim Yaşar yazar
dilekçeyi. Hukuki dayanaktan yoksun olduğunu iddia ettiği davanın reddini
ister. Mahkeme ertesi gün talebi görüşür ve davacıların itirazı olup olmadığını
bildirmeleri için 7 gün süre verir.
Davalar artık
rutine bağlanmıştır. İddialar aynı, savunmalar aynıdır. İdari işlemler de hemen
hemen aynıdır, fakat tarihleri değişiktir.
Fakat Bursa 3.
İdare Mahkemesi'nde açılan son davayı diğerlerinden farklı kılan bir yanı
vardır. Cargill çalışanları Ahucanan Gülle, Didem Acar, Faik Erdil Taşan,
Yöntem Beyazkoç, Serhat Çolak, Mustafa Cem Bilge, Yahya Çelikmüdahil olmak için
Bursa 3. İdare Mahkemesi'ne başvurur.
Avukatları, Cargill
çalışanlarının uzun yıllardır çalışmakta oldukları işletmedeki tüm işlemlerin,
prosedür ve standartlara uygun olarak, sosyal sorumluluk, özellikle çevre ve
toplum sağlığı bilinci ile yerine getirildiğine tanık olduklarını bildirir.Ardından,
Cargill'in ekonomiye, çevreye ne kadar faydalı bir tesis olduğu anlatılır.
Dilekçenin 3.6. maddesi şöyledir ki, Cargill Orhangazi fabrikasının hukuksuz
inşaası ve faaliyete başlamasının üzerinden kaç yıl geçtiğini ortaya koyar.
"Cargill
çalışanları, iş bu davanın yarattığı, işletmenin faaliyetlerine devam edememe
ihtimali ve güncel ekonomik sorunların artırdığı baskı ile çalıştıkları
fabrikanın yasal ve fiili tüm koşullarının mevzuata uygun olduğu halde kapanma
ve işsiz kalma korkusu içindedirler."
Başbakanlık Hukuk
Müşavirliği, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihinde verdiği iptal
kararının bozulması istemiyle Danıştay'a başvurur.
Temyiz dilekçesinin
can alıcısı noktası nedir diye baktığımızda görünen şudur: "Amerikan
firması "Cargill Yasası" olarak değerlendirilen yasa değişikliğinin
sağladığı af olanağından yararlanmak için Bursa Valiliği'ne başvurmuştur. Bu
yasal düzenlemeye göre Cargill'in 12 Haziran 2010 tarihine kadar faaliyetinin
durdurulamayacağı bir yasa gerçeğidir. (O tarihte) Halen yürürlükte olan bu
yasa doğrultusunda açılan davanın konusu da kalmamıştır."
Günah keçisi Mehmet
Turgut!
Yeniden geliyoruz
tazminat davasına. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, dönemin Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan
Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye
Başkanı Mehmet Turgut hakkındaki tazminat davasını, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nden gelen bozma kararı doğrultusunda yeniden ele alır.
Mahkeme, Yargıtay
ilamı doğrultusunda "davacıların davasının kısmen kabulü ile her bir
davacı için 3.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalı Mehmet Turgut'dantahsil edilerek davacılar Ali Arabacı,
Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray'a ödenmesine..."
karar verir.([186])
Hukuk dışı yollarla
Cargill'e her türlü olanağı sağlayan merkezi siyasi iradeyken, tek
cezalandırılan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut olmuştur. Günah keçisi
bulunmuştur. Üstelik, Orhangazi sınırlarındaki Cargill'i kurtarmak için sınır
değişikliği yapıp, Gemlik'e dahil eden de yine merkezi siyasi iradedir.
Bursa Valiliği
Avukatı Zeki Şengür, Danıştay'a bir temyiz dilekçesi daha gönderir,Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihli iptal kararının bozulmasını ister.
Bursa 3. İdare
Mahkemesi, Cargill çalışanlarının da müdahil olduğu davada yürütmenin
durdurulması istemini reddeder. Mahkemenin ret gerekçesi, İYUY'nın 27/2.
maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediğidir. ([187])
Bursa Barosu'ndan
plana itiraz
Önceki ret
kararları davacıları nasıl yıldırmadıysa, bu ret kararı da yıldırmaz elbette.
Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman, Bursa İl Özel İdaresi İmar ve İskan Dairesi
Başkanlığı'na bir yazı gönderir.
Yazıya göre, Bursa
İl Genel Meclisi'nce onaylanıp 13 Mart 2009 tarihinde askıya çıkarılan İznik
Gölü 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revziyonu'nu inceleyen Bursa
Barosu'nun bazı tespitleri vardır.
Mahkemelerin
çeşitli kereler verdiği iptal kararlarına karşın faaliyetine devam eden Cargill
AŞ'nin önünün, onaylanan planın 4.19 maddesiyle bir kez daha açıldığı ifade
edilir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre yasama ve yürütme organları
mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar mahkeme kararlarını hiçbir
surette değiştiremez ve gereklerinin yerine getirilmesini geciktiremez.
Bursa Barosu bu
gerekçelerle, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı Revizyonu'na itiraz eder.
Başbakanlık'tan da,
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihli kararına temyiz başvurusu
gelir. Başbakanlığın bozulmasını istediği karar, Bursa Valiliği'nin son
işlemlerinin iptaline ilişkindir. Başbakanlığın iddiası, kararın usul ve hukuka
aykırı olduğu yönündedir.
Temyiz başvurusunun
ayrıntılarına girmeye gerek yoktur zira önceki savunmalarla hemen hemen aynı
doğrultudadır.
Beri yandan Bursa
3. İdare Mahkemesi'nin, 8 Nisan 2009 tarihinde davacıların yürütmeyi durdurma
istemini reddettiğikararına Bölge İdare Mahkemesi'nde itiraz edilir. Davacılar,
işlemin hukuka aykırılık nedenlerini tek tek saydıkları halde mahkemenin,
yürütmenin durdurulması istemine ret kararında somut bir gerekçe olmadığına
dikkat çekerler.
Bursa Bölge İdare
Mahkemesi, itiraz edilen 3. İdare Mahkemesi kararında yasaya aykırılık
bulunmadığına ve bu nedenle itirazın reddine karar verir. ([188])
O sıralar,
davacılar aleyhine peşpeşe verilen ret kararları, Cargill ile ilgili sürecin
nereye gittiğini netleştirmeye başlar. Nitekim 7 Mayıs 2009'da yine Bölge İdare
Mahkemesi, önceki ret kararını bu kez başka iki davacının talebi üzerine de
verir. "Yürütmeyi durdurma isteminin reddi" kararına yapılan itiraz
çifte ret görmüştür böylece. ([189])
AİHM, eksik evrak
istedi
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM)raportörü, "Bursa Barosu Başkanlığı ve
Diğerleri" başlığı verilen dava kapsamında, Avukat Cumhur Özcan'a bir
mektup göndererek, davanın görülebilmesi için gereken eksik evrakları ister ve
süre verir.
Aksi takdirde,
davanın takip edilmediğine kanaat getirilerek başvurunun işlemden kaldırılması
gündeme gelecektir. ([190])
Cumhur Özcan elini
çabuk tutar ve istenen belgeleri de ekleyerek AİHM'ne 18 Haziran 2009 tarihinde
yanıt verir. Özcan, istenen dava evraklarını sıralayıp "Bu davaların hepsi
de kesinleşmiştir. Ne var ki, davalı idare, mahkeme kararlarını uygulamamak,
bertaraf etmek için yeni yeni kararlar almış, af nitelikli yasalar
çıkartılmasını sağlamış, bu kararlara karşı da yeni davalar açılmasına yol
açmıştır. Davalar açılmasına neden olan Cargill Tarım ve Gıda San. ve Tic.
AŞ'ne ait çevreye zarar veren nişasta fabrikası ise faaliyetini
sürdürmektedir" der.
Tazminat davasında
direnme kararına itiraz
Davacılar, hiçbir
aşamada işin peşini bırakmaz. Mahkeme kararlarını uygulamayanlar hakkında açılan
tazminat davasında sadece Gemlik Belediye Başkanı'nın tazminata mahkum edildiği
kararla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na itirazda bulunulur. Talep, Bursa
1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2 Nisan 2009 tarihli kararının bozulmasıdır.
Süreç, kafaları
karıştırmayacak şekilde şöyle özetlenebilir: Yerel mahkeme ilk aşamada tazminat
istemini tümden reddetmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozmuş ve
yeniden yargılama yapılmıştır. İkinci yargılamada mahkeme, bozma kararına
kısmen uyarken, davalılar Recep Tayip Erdoğan ve Zeki Ergezen bakımından
"direnme" kararı vermiştir.
Mahkemenin önceki
kararı, Recep Tayip Erdoğan, Mehmet Turgut ve Zeki Ergezen dışındaki diğer
davalılar ile Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Cevdet
Altun dışındaki davacılar bakımından kesinleşmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin Recep Tayip Erdoğan, Zeki Ergezen ve Mehmet Turgut ile ilgili bozma
gerekçesindeki şu cümleler çarpıcıdır: "...İdare hukukunun genel kuralları
içerisinde asıl olan, bir idari kararın iptali halinde, iptal edilen karardan
önceki durumun sağlanmasıdır. Ancak ne var ki, dava konusu olayda davalılar bu
konuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemişlerdir. İptal edilen idari
kararlar nedeniyle fabrika tamamen izinsiz ve ruhsatsız hale gelmiş olduğundan
faaliyetlerine son verilmesi gerekir. Yapılmış olan son düzenlemeye göre bu
yetki Gemlik Belediye Başkanlığı'na ait olduğu halde bu yönde bir işlem
yapılmadan sadece fabrikaya iptal kararlarına uyması yönünde şekli bir uyarı
yapılmakla yetinilmiştir. Bu ise iptal kararlarının uygulandığı anlamına
gelmez. Fabrikanın kurulup faaliyete geçmesi için gerekli izinleri vermiş olan
Bayındırlık Bakanlığı iptal kararlarından sonra bu izinleri geri alması
gerektiği halde bu yönde işlem yapıldığı konusunda hiçbir delil yoktur. Söz
konusu fabrika Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı üzerine kurulmaya
başlanmış, bu karara karşı ve bundan sonraki diğer idari kararlara karşı
açılmış olan iptal davaları nedeniyle verilen yürütmeyi durdurma kararları
üzerine bizzat davalı Başbakan tarafından imzalanmış olan 06.06.2003 tarihli
yazı ile fabrikanın işletilmesine devam edilmesi bildirilmiştir. İptal
kararlarının kesinleşmesinden sonraki aşamada ise yapılan yazılı bildirime
rağmen iptal kararlarının uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığı gibi
06.06.2003 günlü yazıdaki görüş doğrultusunda fabrikanın faaliyetine imkan
verecek yeni idari ve yasal düzenleme arayışları içerisine girdiği
anlaşılmaktadır. Böylece adı geçen üç davalı yetki ve görev itibari ile idare
mahkemesi kararlarını uygulama imkanına sahip iken bunun gereğini yerine
getirmemişlerdir.Bu nedenle yargı kararlarının uygulanmamasından doğan
zararlardan İYUY'nın 28. maddesi uyarınca şahsen sorumludurlar." ([191])
Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'na yapılan itirazda, yerel mahkemenin Tayyip Erdoğan ve Zeki
Ergezen hakkındaki direnme kararı gerekçesine atıf yapılır. Direnme kararının
"hukuksal kabul edilebilir bir karşı görüş niteliğinde olmadığı"
ifade edilerek şöyle devam edilir: "Seçilmiş siyaset adamı kimliği ile
hükümetin başında Başbakan olarak görev yapan davalı... gibi, yargısal teamüle
aykırı şekilde ve mahkemenin tarafsızlığına kuşku düşürecek tanımlamalar, kısmi
direnmenin nedenini gösterir gibidir. Seçilmiş olmak, başbakan olmak, bakan
olmak bir hukuk devletinde, o kişiye keyfi davranma, yasalara ve Anayasaya
aykırı işlem yapma hakkını vermez.
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin bozma kararında yer alan gerekçeler doğrudur ve hiçbir hukukilik
taşımayan yerel mahkeme kararı bozulmalıdır."
Gene iptal, genel
iptal!
Gürhan Akdoğan,
Lütfi Kırayoğlu, Levent Gencelli, TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi,
Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Doğayı ve
Çevreyi Koruma Derneği, Bursa Barosu Başkanlığı'nın davacı olduğu Bursa 3.
İdare Mahkemesi'ndeki davada karar açıklanır.Davacılar, Cargill'in faaliyetinin
devamına olanak sağlayan imar planı, ruhsat ve diğer idari kararların iptalini
istediği davada talep ve gerekçeleri öncekilerle aynıdır. İşlemler hukuksuzdur.
Önceki mahkeme kararları bunun kanıtıdır. Tesisin tarım alanlarına ve yeraltı
su kaynaklarına vereceği zarar da ayrı bir sorundur.
Davalı idare, her
zamanki gibi kendine göre haklı gerekçeler öner sürerek davanın reddini
istemiştir ama mahkeme hükmünü açıklar: "İstikrar kazanmış yargısal
içtihatlara göre iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin idari yargı
kararları, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihe kadar geriye yürür şekilde
ortadan kaldırarak söz konusu işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri
gelmesini sağlayan nitelikte kararlardır. Dolayısıyla iptal edilen veya
yürütmesi durdurulan karara dayanan veya onunla doğrudan doğruya ilişkisi
bulunan idari tasarrufların da iptal kararından etkilenmesi kaçınılmazdır.
Bu durumda;
Cargill Tarım
Sanayi ve Ticaret AŞ'ye daha önce alınan izinlerin dayanağını oluşturan
1/25.000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nın hukuka aykırılığı yargı
kararı ile saptanarak iptal edildiğine;
Dava konusu parseli
de kapsayan alanın "Özel Endüstri Bölgesi" olarak ilan edilmesine
ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı'nın da Danıştay Onuncu Dairesi'nce iptaline
karar verildiğine göre;
Taşınmazı, Özel
Endüstri Bölgesi olarak belirleyen 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nın da
hukuka aykırı olduğu açık olduğundan;
Sözü edilen
Bakanlar Kurulu Kararı ve 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na dayalı
uyuşmazlığa konu parsele ilişkin 1/1000 ölçekli mevzi imar planında ve buna
dayalı olarak düzenlenen yenileme ruhsatında da hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle; dava konusu işlemlerin İPTALİNE...."(275) Mehmet Turgut da
temyize gidiyor
Yargı kararlarını
uygulamadıkları için hakkında dava açılıp da mahkum edilen tek kişi olan Gemlik
Belediye Başkanı Mehmet Turgut, "icranın geri bırakılması" talebiyleYargıtay'a
temyiz başvurusu yapar.
Önceki savunmalara
ek olarak şöyle der Mehmet Turgut: "Davacıların, manevi tazminat
taleplerinin temelini oluşturan ve uygulanmadığını belirttikleri idare mahkemesi
kararlarının hiçbirinde taraf ne Gemlik Belediyesi ne de davalı Mehmet
Turgut'tur.
Sözü edilen idare
mahkemesi kararları imar planlarının iptal kararlarıdır.Bu nedenle belediyece
yapılacak uygulama, iptal edilen imar planlarına göre yeni ruhsat vermemesidir.Böyle
bir ruhsat verilmediği gibi, iptal edilen imar planlarına dayandırılarak, eski
ruhsatlarla ilgili davalı Mehmet Turgut'un görevde olduğu süre boyunca hiçbir
yapı yapılmamış ve hiçbir işleme belediyece izin verilmemiştir.
Gemlik Belediye
Başkanlığı, mahkeme kararlarının tebliğiyle birlikte ivedilikle infazını
gerçekleştirmiştir. Verilen ruhsatlar iptal edilmiştir.Bu nedenle bu kararların
infazında ruhsat iptali tebliğ edilmiştir.Fabrikanın ortadan kaldırılmasına
diye bir karar verilmediğinden dolayı, yıkım gibi bir yaptırım
uygulanamaz."
Turgut itiraz
dilekçesinde, Cargill yetkililerinin infaz tutanağına düştükleri notu
hatırlatır. Üretimin Bakanlar Kurulu kararıyla sürdürüldüğünü yazmıştır Cargill
yetkilileri. Mehmet Turgut da buna dayanarak, "Geçerliliğini koruyan bir
Bakanlar Kurulu kararını görmezden gelmek mahalli idarelerinin yetkisi
dışındadır" der.
Turgut'un avukatı,
Cargill fabrikasının çalışabilmesi için verilen izinlerin hiçbirinin altında
müvekkilinin imzasının olmadığını savunur ve dilekçeyi şöyle bağlar: "Hatta
buna izin vermeye yetkisi bile yoktur. Gemlik Belediye Başkanlığı ne imar
planlarının değiştirilmesi, ne de emisyonizni verilmesinde yetkili kurumdur.
Davalı Mehmet Turgut'un manevi tazminat sorumluluğunun doğması için şahsen
kusurunun bulunması zorunludur.Ancak açıkça görüldüğü üzere davalı kendisine
tebliğ olunan kararları hiçbir zaman sümenaltı etmemiştir.Aksine ivedilikle
kendisine tebliğ olduğu anda, başkanlıkta hiçbir şekilde tutmadan, kararı
ilgili birimlere tevdi etmiştir.Uygulamanın ne şekilde yapılacağı ilgili
birimin görevi olup, bunların uygulanmasında hiçbir şekilde geciktirme yoluna
gitmemiştir."
Yeni bir dava daha!
Takvim 27 Temmuz
2009'u gösterirken, Bursa Barosu, Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi ile
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği tarafından yeni bir dava daha açılır. Davalı
Bursa İl Özel İdaresi'dir. Davacı vekili avukatlar ise Cankat Taşkın, Cumhur
Özcan, Eralp Atabek, Nezih Sütçü ve Ali Arabacı'dır.
Dava
dilekçesinde,davacı kurumlarca Bursa İl Özel İdaresi'ne ayrı ayrı yapılan
itirazların reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptalleri istenir.
Ayrıcaİznik Gölü
Çevre Düzeni Plan revizyonu işleminin tümünün yürütmesinin durdurulması ve
iptali talep edilir.
Dava dilekçesine,
süreçteki hiçbir ayrıntı atlanmadan yazılır. Konu uzun süredir çok nettir. Ama
yargının her aşamasında her ayrıntıyı yinelemek, her belgeyi, kanıtı yeniden
sunmak gerekmektedir. Bu nedenle 16 sayfa olur son açılan davanın dilekçesi.
Hikmet Şahin'e
silahlı saldırı
Cargill davası ile
ilgisi olmasa da, Cargill kararlarının uygulanmaması nedeniyle hakkında
tazminat davası açılanlardan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'in
başına gelenleri özet olarak sunmakta yarar vardır.
Partisi AKP
tarafından ikinci kez belediye başkanlığına aday gösterilmeyen Şahin, 2009 yılı
Mart ayında yapılan yerel seçimlerde Demokrat Parti'nin adayı olmuş, ancak
seçilememiştir. Şahin aynı yılın 4 Kasım'ında Bursa Yalova Yolu, Küçükbalıklı
Mahallesi'ndeki işyerinde silahlı saldırıya uğrar. Bacağından vurulan ancak
hastaneye kaldırılıncaya kadar çok kan kaybeden Şahin, 11 Kasım 2009'da
hayatını kaybeder.
Yargıtay HGK'da
tarihi duruşma
Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu'nun, Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki tazminat davasında
verdiği bozma kararınabakalım şimdi de. ([192]) Öncelikle, Yargıtay'daki bu
tarihi duruşmada davacılardan Ali Arabacı'nın yaptığı konuşmanın satırbaşlarına
göz atalım...
10 yıldır süren
"Cargill Davası"nın, bir çevre ve hukuk mücadelesi olduğunu anlatır
eski milletvekili, Avukat Ali Arabacı... Mücadelenin, idareyi hukuk içine çekme
amacı taşıdığını ifade eder. Tazminat davasının ise 4 mahkeme kararını
uygulamayan kamu görevlileri hakkında açıldığını, yerel mahkemenin tazminat
istemini reddetmesinin hukuki dayanağı olmadığını savunur.
Şöyle konuşur
Arabacı: "Reddederken, mahkeme
kararlarının uygulanmadığını, tesisin tam kapasiteyle çalıştığını kabul ediyor
ama davacıların bundan zarar görmedikleri için manevi tazminat
isteyemeyeceklerini ifade ediyor. Bir de diyor ki 'yürütmenin başı başbakandan
ve bakandan tazminat istenemez, ancak alt kademe kamu görevlilerinden
istenebilir' diyor. Alt kademede yer alan kamu görevlilerini de sorumlu
tutmazken nedenini de açıklayamıyor.
Değerli Yargıçlar;
İdare, bu davaya
özgü yargı kararlarını bertaraf etmek için yönetmelik değiştirdi. Alan
değişikliklerine gitti. Bakanlar Kurulu Prensip Kararı adı altında Anayasa'da
yeri olmayan Bakanlar Kurulu kararı çıkarttı. Tam 4 defa adı geçen firmaya 'af'
getiren yasa çıkartılmasını sağladı.
Bu süreçlerde
yatırımcı firma ile işbirliği yapmaktan çekinmedi. Firmanın bağlı olduğu
devletin siyasi baskısı, TC Devletini yönetenlerin Anayasa'yı ihlale varan
tutumlarına yol açtı. Bu davaya konu edilen 4 adet iptal kararından sonra 4
idari karar daha mahkemelerce iptal edildi.
Bu arada Toprak
Koruma Yasası'nı değiştiren 5578 sayılı yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi de
yürürlüğün durdurulmasına karar verdi.
Bu karar ve Bursa
3. İdare Mahkemesi'nin iptal kararı üzerine, yargıyı ve kararlarını yok saymaya
kararlı yürütme, Mart/2008'de bir yasa ile tekrar Cargill Nişasta Fabrikasının
faaliyetine olanak sağladı.
Görüldüğü gibi
idare mahkeme kararlarını uygulamamakta kesin kararlıdır. Mahkemeden alınan
kararlar ne işe yarar? Bu kararları elde edenler, bilenler, yaşayanlar, TC
Devletinin hukuk devleti olduğuna, hukukun üstünlüğüne inançlarını yitirmezler
mi? Derin bir üzüntüye, umutsuzluğa, çaresizliğe kapılmazlar mı?
Hukuk devleti
olmanın gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin, ne cezai ne hukuki
yaptırımla karşılaşmaması, onları daha da cesaretlendirmez mi? Hukuk dışılığa,
keyfiliğe itmez mi?
Değerli Yargıçlar;
Bu davanın davacılarının
hiçbiri, kişisel yarar peşinde değildir. Amaçları ülke yönetiminde hukuku
egemen kılmaktır. Geleceğe sağlıklı, dengeli bir çevre bırakabilmektir. Hukuka
aykırı eylemde bulunanların yaptıklarının yanlarına kar kalmadığını
göstermektir. Bir anlamda toplumsal dayanışma ve adalet arayışıdır."
Ve işte bozma
kararı
Ali Arabacı
konuşmasının sonunda, Yargıtay'ın daha önce eski başbakanlardan Mesut Yılmaz
hakkında Bergama konusunda verdiği, ayrıca İnsan Hakları Mahkemesi'nin iki
emsal kararının da dosyada olduğunu hatırlatır ve kararın bozulmasını ister.
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin bozma kararına karşın, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, Erdoğan
ve Ergezen hakkındaki tazminat istemine ret kararında direnme eylemi, Hukuk
Genel Kurulu'nda da bölünmeye yol açar. Karar oyçokluğuyla çıkar.
Genel Kurul'un
kararı şöyledir:
"1 - Davacılar
Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Cevdet Altun vekilinin
temyiz itirazlarının kabulü ile davalı Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen
yönünden direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden
dolayı HUMK. 'nun 429. maddesi gereğince oyçokluğu ile BOZULMASINA,
2- Davalı Mehmet
Turgut yönünden kurulan yeni hükme yönelik taraf vekillerinin temyiz
itirazlarının değerlendirilmesi için oybirliği ile dosyanın Yargıtay 4. Hukuk
Dairesine gönderilmesine oyçokluğu ile karar verildi."
Bozma
kararınadayanak olan en sağlam delil ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
imzasını taşıyan ve "Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip Kararı halen
yürürlükte olduğundan, uygulamanın prensip kararına göre yapılması hususunda
gereğini rica ederim..." dendiği 6 Haziran 2003 tarihli yazıdır. Ayrıca
mahkeme kararlarının uygulanmadığına ilişkin onlarca belge de vardır.
Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nun kararına"Başbakanlık veya Bayındırlık Bakanlığı'nın
fabrika binasının inşaatının durdurulması veya yıktırılması ile ilgili idari
yargı kararını uygulama görevleri yoktur. Bu nedenlerle Başbakan veya
Bayındırlık Bakanının idari yargı kararını yerine getirmeme gibi bir eylemleri
olamayacağından ve olmadığında haklarında açılan tazminat davasından dolayı
tazminatla sorumlu tutulamazlar. Haklarındaki davanın pasif husumet yokluğu
nedeniyle reddi gerekir" görüşüyle karşı çıkanlar Yargıtay 6. Hukuk
Dairesi Başkanı A. Nazım Kaynak ile 4. Hukuk Dairesi Üyesi Kamil Kancabaş'tır.
([193])
Her şey bu kadar
net iken!
Yargı kararları bu
kadar net olduğu halde hukukun göz göre katlediliyor olmasına isyan edilmemesi
gerekir! Hukuka inanan insanların hukuktan başka tutunacağı dal yoktur,
olmamalıdır da. Ama fıkra ya da tekerleme her neyse, onda olduğu gibi
"suçu işleyen kadı ise kadı kime şikayet edilir" sorunsalı yoktur
artık ortada. Çünkü medeni dünyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi bir
şikayet mercii vardır.
Neyse, oraya tekrar
gideceğiz.
Artık 2010
yılındayız. Ele aldığımız yargı kararı Danıştay 6. Daire'den çıkmıştır. Bursa
1. İdare Mahkemesi'nin idare ve dolayısıyla Cargill aleyhine verdiği 14 Haziran
2007 tarihli karar onanmıştır. Davacılar, Cargill'e 20 Şubat 2006 tarihinde
verilen B Grubu emisyon izin belgesinin iptali istemiyle Bursa Valiliği'ne
başvurmuş, Valilik yanıt bile vermeyerek talebi reddetmiştir. Bunun üzerine
açılan davada işlemin iptali kararı çıkmıştır. Valilik de yerel mahkeme
kararının bozulmasını istemiştir. Danıştay 6. Daire özetle şöyle der:
".İdare
Mahkemesince, şirketin faaliyet gösterdiği alanı Özel Endüstri Bölgesi ilan
eden Bakanlar Kurulu kararı ile bu alanla ilgili olarak yapılan İznik Gölü
Çevre Düzeni Plan değişikliği, uygulama imar planı ile yapı ruhsatları yargı
yerlerince iptal edildiğinden, dava konusu B grubu emisyon izin belgesi ile
deşarj izin belgesi ile gayrisıhhi müessese açılma ruhsatının da dayanağının
kalmadığı...
Her ne kadar davalı
idarece değiştirilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uyarınca müdahil
şirketin başvuruda bulunduğu ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesince söz
konusu kanunun yürürlüğü durdurulduğundan bu durumun varılan sonucu
değiştirmeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu
karar davalı idare ve davalı idare yanında davaya katılan vekilleri tarafından
temyiz edilmiştir.
Dava konusu
işlemlerin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki temyize konu Bursa 1.
İdare Mahkemesi'nin kararında, bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından,
bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının
ONANMASINA..."^78)
"Ey İdare, ey
Cargill! Tutunacağınız tek bir dal yok!"demektir bu kararın özeti. AİHM,
davayıhenüz kabul etmedi!
Yerel mahkemelerden
alınan iptal kararları her ne kadar hukuka olan inancı tazelese de, şimdiye
kadarki gelişmeler doğrultusunda kazanan hukukun üstünlüğü değil güçlülerin
hukuku galip olacaktır.
AİHM'e yapılan
başvuruyla ilgili bir yazı gelir. AİHM'de dosya açılmış, adı da "Bursa
Barosu Başkanlığı ve diğerleri"olmuştur ama AİHM henüz davayı kabul
etmemiştir.
".davanın
verildiği daire başkanının mahkeme içtüzüğünün 54/2 b. uyarınca dilekçeden Türk
Hükümeti'nin bilgilendirilmesine ve hükümetin talebin kabul edilebilirliğine ve
esasına ilişkin görüşlerini yazılı olarak sunmasına karar verdiğini tarafınıza
bildiririm.
.eğer mahkeme
dilekçenin kabul edilebilir olduğunu ve esas hakkında karar verilecek durumda
bulunduğunu değerlendirirse vakit geçirmeden içtüzüğün 54/A 2. maddesi uyarınca
bir yürütmenin durdurulması kararı verebilecektir."
Neyse, yazan biri
çıktı!
Bunca dava, bunca
iptal, bunca hukuksuzluk! Peki, kim dile getirecek bunları? Kanlı cinayet
haberlerini pür dikkat izleyen bu toplum, hukuk katliamına neden gözünü
kulağını kapatmaktadır?
Bursa yerel basını,
Cargill konusunda susmaya başlayalı yıllar oldu. Dünyaya örnek olacak hukuk
katliamı burunlarının dibinde yaşanırken zerre kadar görmüyor olmaları ne acı!
Yaygın basında
Cargill konusunu gören ve fakat etki alanı oldukça dar olan yazarların
yazdıkları var elbette. Örneğin Mehmet Yavuzkan'ın www.haber.sol.org.tr adlı
internet sitesinde yer alan yazısının tamamı Bursa'ya ilişkin. Sümerbank
Merinos ve Cargill'i aynı potada değerlendirmiş. İşte o yazıdan bir bölüm: "Cargill,
ülkemizdeki şeker fabrikalarının tasfiyesini hedefleyen uluslararası bir tekel.
2008 yılında, Bursa Bölge İdare Mahkemesi Cargill fabrikasının yasa dışı
faaliyet yürütüyor olduğuna karar verdiği halde kapatılmamış, Tayyip Erdoğan
Cargill hakkındaki yargı kararlarını 'kabullenemediğini' ve 'greyder gibi yol
açacağını'beyan etmişti. Yaptı da...
Bunun yanısıra,
dönemin ABD Büyükelçisi Ross Wilson ve ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener,
Bursa'ya yaptıkları gezilerde Cargill konusunda desteklerini(!) eksik etmemiş
Wilson'un Bursa'da yaptığı tüm temaslar kapalı kapılar arkasında, halktan gizli
yapılmıştı.
Cargill'in
çıkarları, Türkiye'nin pancar şekeri üretimini daraltıp, yerine nişasta
bazlışeker üretimine alan açması yönündedir. Bunun en kolay yolu, bir yandan
yasal mevzuatın ve kotaların bu biçimde düzenlenmesi, diğer yandan özelleştirme
kapsamında olan Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TŞFAŞ)'nin tasfiye amacıyla
özelleştirilmesinden geçmektedir. Bu özelleştirme, pancar tarlalarında çalışan
yaklaşık 250 bin tarım işçisini ve TŞFAŞ'de istihdam edilen 12 bin 500 işçiyi
ilgilendirmektedir.
Bir yanda
antiemperyalist meydan okumanın örneği Merinos, diğer yanda emperyalist bir
yağma örneği Cargill... Bir yanda Merinos emekçileri ve Merinostan giyinen
emekçiler... Diğer yanda Cargill işbirlikçileri ve Cargill'den geçinenler...
Şimdi Bursa'da hangisi faaliyette?
Merinos'u yakanlar
ve Cargill için 'greyder' olanlar kimler?
Merinos yakılarak
yıkılırken ses çıkarmayıp da, Cargill'in var olması için ses çıkaranlar(!)
kimler?
Merinos'un
makinelerini yok pahasına alanlar kimler?
Cargill'in
Orhangazi ve Gemlik'teki okullarda öğretmen odalarını yenileme çalışmalarını
onursuzca kabul eden kaymakam vemilli eğitim müdürleri kimler?
Cargill, nasıl ve
kimlerin desteğiyle, bir toplumsal duyarlılık(!) çalışması yapıyor?
250 bin tarım
işçisini ve 12 bin 500 işçiyi şeker fabrikalarının özelleştirmeleriyle kaderine
bırakacak olanlar kimler?
Emekçiler nezdinde,
onların geleceklerine kastedenler ve işbirlikçileri deşifre edilmeden ve hesap
sorulmadan bu mücadeleyi veremeyiz.
Zaman, hesap sorma
ve mücadele zamanı!"
Böyle yazıların
yanı sıra, liberal bilim adamı-yazarlardan Deniz Gökçe gibi olanlarının da,
"Yabancı yatırımcı neden gelsin ki?" başlıklı yazılarıyla, Cargill
konusunda idareye karşı verilen mücadele sürecini yeren yazılara da rastlanır o
tarihlerde.
Mehmet Turgut'un
çırpınışı!
Mahkeme kararlarını
uygulatmadıkları için haklarında tazminat davası açılanlardan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Eski Bakanı Zeki Ergezen, Vali Oğuz Kağan Köksal ve
Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, yerel yargı aşamasındaki akılalmaz
yorumlar ve yeni yaratılan kavramlarla paçayı kurtarmış görünüyorlardı ama
Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut için durum öyle değildi. Tazminata mahkum
edilen tek kişiydi Mehmet Turgut. Yargıtay'a temyiz başvurusu yapmıştı.10 Mayıs
2010, Turgut'un temyiz başvurusunun Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce reddedildiği
tarihtir. Turgut'un avukatı, 12 Temmuz 2010 tarihli dilekçesiyle, karar
düzeltme talep eder.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi ile yazışmalar da devam etmektedir bir yandan. 11 Ağustos'ta
bir yazı daha gelmiştir. 22 Eylül 2010 tarihine kadar hükümetin savunmalarına
karşı cevapların sunulması, dosyadaki belgelerden eksik olanların tamamlanması
ve davacıların dostane çözüm talebinin olup olmadığının mahkemeye bildirilmesi
istenir. Yanıtı, Bursa Barosu adına Avukat Şaban Cankat Taşkın verir.
Öncelikle dil
sorununun aşılması için çaba gösterilir zira yazışmaların hem İngilizce, hem
Fransızca olmak üzere iki dilde yapılması Bursa Barosu ve davacılar için
sorundur. Taşkın şöyle der;
"Öncelikle
belirtmeliyiz ki dava dilekçemizde tercih edilen dil olarak
"İNGİLİZCE"yi belirtmiş olmamıza rağmen, tüm ara kararlarınızın
tarafımıza "FRANSIZCA" olarak gönderildiğini görmekteyiz.
Fransızca, başvurucular
açısından savlarını ve karşı savunmalarını ortaya koymak için ciddi anlamda
güçlük yaratmaktadır. Çünkü, başvuruculardan hiçbiri Fransızca bilmemekte;
Bursa ilinde de Fransızca bilen kişiye ulaşmada başvurucular güçlük
yaşamaktadır. Bu nedenle bundan sonraki yazışmalarınızın ve kararlarınızın
"İNGİLİZCE" olarak gönderilmesini talep ediyoruz."
Kibirli Fransız'ın
bu talebe nasıl vereceği merak konusudur.
Cankat Taşkın,
"hükümetin savunmasına yanıtve dostane çözüme ilişkin beyan"ları şu
cümlerle toparlar: "Hükümetin savunmalarını kabul etmiyoruz. Yargılamanın
şu aşamasına kadar dosyaya gereken tüm kararları ve beyanları sunduk. Özellikle
de 18.06.2009 tarihli dilekçemizin ekinde, gereken tüm belgeler sunulmuş ve
Sayın Mahkemeniz tarafından 2 Temmuz 2009 tarih ECHR-L Tur0.1 HB/ABA/eoz sayılı
yazıyla belgelerin alındığı tarafımıza bildirilmiştir.
Hükümetin,
davacıların uzakta olduğu ve devam eden mahkeme kararları olduğu gerekçesi ile
başvurumuzun kabul edilemeyeceği yönündeki savunmasını yanıtlamak gerekirse
şunu diyebiliriz: 'Türk idari yargı sistemi, çevre ve imar uygulamalarına
ilişkin davalarda menfaat ihlalini geniş yorumlamakla ve Danıştay, bu konularda
'herkesin' davacı olabileceğini kabul etmektedir. Dosyanıza sunulu idari yargı
kararlarında da bu husus vurgulanmıştır.'
Ayrıca, davaların
çoğu kesinleşmiştir. Kesinleşmemiş olanlar bakımından da şu söylenebilir: 'Dava
konusu Cargill adlı Amerikan şirketi ile ilgili alınan iptal kararlarından
sonra; salt bu kararları uygulamamak amacıyla idare tarafından yeniden başka
kararlar alınmış ve o kararlar da ayrıca idari yargı tarafından iptal
edilmiştir. Amacın, adı geçen şirketi korumak ve şirketin çalışmasını
sürdürmesini sağlamak olduğu açıktır. Devam eden ve hukuka aykırı olan bir
idari süreç artık silsile durumuna geldiği için; her işleme karşı sürekli
olarak seri iptal davaları açmak zorunluluk olmuştur. Hükümet her iptal
kararından sonra yeni baştan o iptal kararını ortadan kaldırır nitelikte bir
idari karar almakla, hem yargı kararlarını dolanmış, hem de iç hukuk yollarının
tüketilmesini de önlemiştir. Bu nedenle, hükümetin vargı kararlarının
uygulandığı ve iç hukuk yollarının tüketilmediği savunmasının hukuki temeli
yoktur.'
Dostane çözümü
kabul etmiyoruz. Dosyanın Mahkemenizce karara bağlanmasını diliyoruz."
Yeniden 3. İdare
Mahkemesi
Bursa 3. İdare
Mahkemesi'ndenbir karar daha çıkar. Bursa Barosu, Şehir Plancıları ve Mimarlar
odalarının Bursa şube başkanlıkları ile Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek, Levent
Gencelli, Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın açtığı davada 6 fabrika
çalışanın da müdahiller arasında yer aldığını hatırlayalım.
Dava özeti;
Mahkemelerce verilmiş iptal kararlarına rağmen faaliyetine devam eden Cargill
İşletmesi'nin faaliyetinin durdurulması talebiyle Bursa Valiliği İl Tarım
Müdürlüğü'ne yapılan başvurunun reddedilmesi işleminin iptali istemidir.
Kısacası "fabrikayı kapatın" dilekçesi yazılmıştır. İdare ise bu
isteğe kulaklarını tıkamıştır.
Oysa Bursa Valiliği
ilk olarak, "Uyuşmazlıkta idari davaya konu olabilecek kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem bulunmadığı"nı savunur. Bahse konu işlemle
davacıların makul ve ciddi bir menfaat bağının söz konusu olmadığı iddia
edilir. Cargill AŞ'nin yasa gereği faaliyetine devam ettiği, dava konusu
işlemin faaliyete devam etme işlemi değil, müracaatın alındığının bildirimine
ilişkin olduğu ifade edilir. İşlemin daha önceki yargı kararlarına aykırı bir
yönü ve tesisin tarımsal bütünlüğü bozduğuna dair herhangi bir yargı kararı
bulunmadığı, toprak koruma projesinin hazırlanmasının yönetmelik gereği olduğu öne
sürülür, davanın reddi gerektiği savunulur.
Uzun karar metninin
sonuna gelelim. Bursa 3. İdare Mahkemesi, iptali istenen işlemin iptalini
gerektirecek nitelikte görülmediğinden itibar edilmediğini vurgular. Cargill'in
faaliyetinin durdurulması yönündeki başvurunun reddine ilişkin dava konusu
işlemde hukuka aykırılık olmadığı hükmüyle davayı reddeder. (279)
Tabii ki bu da
temyize gider. Aynı süreç işler, aynı savunmalar, aynı iddialar dile getirilir.
Kararın bozulmasının istendiği tarih 17 Şubat 2011'dir.
Tazminat davası
yeniden Bursa'da
Erdoğan, Ergezen,
Köksal, Şahin ve Turgut hakkındaki tazminat davası Yargıtay'dan döndükten sonra
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 3 Mart 2011 tarihinde dosyayı yeniden ele alır.
Duruşma salonunda kürsüde Mahkeme Başkanı, 2006 yılından buyana değişmeyen
hakim Nizamettin Keleş oturmaktadır. Davacılar Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı
ve Çevreyi Koruma Derneği, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay
Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail
İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Cevdet Altun, Sinan Doğan, Erol Çiçek, Ş.
Cankat Taşkın ile Ali Arabacı da hem kendi, hem de davacılar vekili olarak
kürsünün sağındadır.Solda da iki davalı vekili yer alır, açık duruşmaya
başlanır.
Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nun 25 Kasım 2009 tarihindeki bozma, 4. Hukuk Dairesi'nin 10 Mayıs
2010 tarihli,genel kurul bozma kararı dışında tutulan kısmına ilişkin onama
kararı okunur. Davacılar vekiline bir diyeceği olup olmadığı sorulur. Arabacı, "bozma
kararına uyulsun" der.
Silahlı saldırı
sonucu hayatını kaybeden Bursa Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Hikmet Şahin
mirasçılarının vekili, müvekkillerinin murisi yönünden, açılan davanın daha
önce kesinleştiğini, bozma ilamının merhum Şahin'le ilgisi olmadığını
bildirirler.
Recep Tayyip
Erdoğan vekilleri Erman Durmuş Gemici ve Ece Harika Akyürek de, "bozma
ilamına uyulmasın, davanın reddine karar verilsin" derler.
"Gereğini
düşündüm ama bir daha düşüneyim!"
Nizamettin Keleş,
"Gereği düşünüldü" der ve devam eder: "G.D: Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun bozma ilamına uyulmasına karar verildi. Tefhimle açık duruşmaya devam
olundu.
Davacılar
vekilinden diyecekleri soruldu: Diğer davalı Mehmet Turgut yönünden hükmedilen
3.000.00'er TL manevi tazminatın bu davalılar yönünden de hükmedilmesine karar
verilmesini talep ediyoruz dedi.
Davalı Recep Tayyip
Erdoğan vekili: Davanın reddine karar verilsin dedi.
Dosyanın
incelenmesinde direnme kararı öncesi Mahkemece verilen karar davalı Hikmet
Şahin yönünden onanarak kesinleşmiş olduğu, davalı Hikmet Şahin ve mirasçıları
yönünden halen derdest olan bir dava söz konusu olmadığı, genel kurul bozması
sonucu yanlışlıkla davalı adına tebligat çıkarılmış olduğu, bu itibarla devam
eden davada Hikmet Şahin'in ve mirasçılarının taraf sıfatının mevcut olmadığı
görüldü.
Bu itibarla Hikmet
Şahin mirasçıları vekili olduğunu söyleyen Av. Erman Durmuş Gemici'nin dosyada
sıfatının bulunmadığı ve temsil yetkisinin de bulunmadığı belirtildi.
G.D: Dosyanın
safahatı değerlendirilerek taraflara varsa esas hakkında diyeceklerini
bildirmek üzere 20 günlük süre verilmesine, dosyanın karar yönünden incelemeye
alınmasına.
Bu nedenle
duruşmanın 20/04/2011 günü saat 10:30 bırakılmasına karar verildi.
03/03/2011"
20 Nisan 2011
tarihine gidelim hemen. Yine 1. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonundayız. Nizamettin
Keleş kürsüde, sağında Ali Arabacı, solunda Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ece
Harika Akyürek. Açık yargılama(ma)ya devam olunur!
"Usuli
kazanılmış hak doğdu"
Ali Arabacı, esas
hakkındaki beyanını yazılı olarak mahkemeye sunar. Okunur, bir sureti davalı
vekiline verilir.
Şöyle demiştir
Arabacı;
"Mahkeme,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.11.2009 Tarih,2009/4-543 Esas ve 2009/559
Karar sayılı 'bozma' ilamına 03.03.2011 günlü oturumda uymuştur. Böylece
taraflar için 'usulî kazanılmış hak' doğmuştur. Buna göre, mahkemece yapılacak
iş;
Davalılar Recep
Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen'in de diğer davalı Mehmet Turgut ile birlikte,
davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay
Özeray'a karşı; dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
3000'er TL. (Bu rakam kesinleşmiştir) manevi tazminatla sorumlu tutmasına karar
vermekten ibarettir. Her üç davalının sorumluluğu müştereken ve
müteselsilendir."
Davalı vekiline söz
verilir. Davacıların esas hakkındaki beyanlarını kabul etmediğini bildirir.
Davanın reddine karar verilmesini talep eder.
Keleş, "gereği
düşünüldü" dedikten sonra, "Eksik husus kalmadığı takdirde karar
verilmek üzere dosyanın incelemeye alınmasına..." der ve duruşmayı 16
Haziran 2011 tarihine bırakır.
O tarih hemen
gelir. Nizamettin Keleş, davacı ve davalı vekillerine yine sorar "bir
diyeceğiniz var mı" diye! Yoktur işte! Davacı davanın kabulünü, davalı
reddini istiyor o kadar! Her şey elinin altında! Ver kararını artık öyle değil
mi?
Kararını verir
Nizamettin Keleş. "GD: Davacının davasının reddine dair verilen karar
davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı Yargıtay yolu açık olmak
üzere okunup usulen tefhim kılındı."
Bakalım gerekçeli
karara neler yazılacak?
Ama gerekçeli karar
bir türlü gelmez. Neredeyse 4 ay geçmesine karşın gelmeyen gerekçeli karar için
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'na başvurulur. Ali Arabacı, 4 Ekim
2011 tarihli dilekçesinde, gerekçeli kararın yazılmasına ilişkin yasal
zorunluluğu hem yürürlükten kaldırılmış, hem de yürürlükteki HMUK hükümleriyle
hatırlatır. Mülga, yani yürürlükten kaldırılmış kanuna göre kararın tefhimi,
yani duruşmadaki bildirimden itibaren 15 gün içinde yazılması ve taraflara
iletilmesi gereken gerekçeli kararın, 2011 yılında çıkarılan yeni kanuna göre 1
ay içerisinde yazılıp taraflara gönderilmesi gerekmektedir. Oysa Ali Arabacı
dilekçeyi verdiği gün, tefhimin üzerinden değil 15 gün 1 ay, tam 3 ay 18 gün
geçmiştir.
Gerekçeli karar
nihayetinde yazılır. Davacılara tebliğ tarihi ise 2 Kasım 2011'dir. Kararın
alındığı tarihten itibaren toplam 139 gün geçmiştir.
Ey hukukçular,
okuyun bu kararı!
Şöyle denir
gerekçeli kararda; "Yapılan
yargılama sonunda 2009/12 E. 2009/98 K. Sayılı 02.04.2009 tarihli karar ile
davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray
için 3.000.00'er TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalı Mehmet Turgut'tan alınarak davacılara ödenmesine,
fazlaya ilişkin istemin reddine. Davalılar Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen
yönünden Yargıtay bozma ilamına karşı önceki kararda direnilmesine, bu
davalılar hakkındaki davanın reddine..."
Buradan da
anlaşıldığı üzere, Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve
Şenay Özeray dışındaki diğer tüm davacılar reddedilmiştir.
Recep Tayyip
Erdoğan ve Zeki Ergezen ile ilgili reddin gerekçesini şöyle açıklar Nizamettin
Keleş:
"1-Davalı
Recep Tayip Erdoğan Başbakan, Zeki Ergezen ise Bayındırlık Bakanı sıfatıyla
hükümet üyesi olarak görev yapmaktadır.
Seçilmiş siyaset
adamı kimliği ile hükümetin başında Başbakan olarak görev yapan Recep Tayyip
Erdoğan ile Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'in, ülkenin idare ve yönetiminden
sorumlu kişiler sıfatıyla; ülkenin yönetimi ile ilgili alınacak kararlar
konusunda önemli görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görev ve
sorumlulukları çerçevesinde, ülkede yapılacak yatırımlar konusunda planlama
yapma görev ve yetkisine sahiptirler.
Yasama organının
gerekli görülen hallerde yeniden yasal düzenlemeler yapma, kanun hükmünde
kararname ve genelge çıkarma yetki ve görevi bulunmaktadır.
Somut olayda;
davacılar, çevreye zarar vereceği düşüncesi ile yapılmakta olan fabrika
inşaatının yapımının durdurulmasını temin için idari yargıda dava açmışlarıdır.
Fabrika binasının
yapımına izin verip, vermemek veya bu maksatla verilmiş idari yargı kararını
yerine getirmek,inşaatın durdurulması ve yıkılması görevi mahalli idare
makamlarına aittir. (Mahkememizce de, fabrikanın kapatılması yönündeki yargı
kararlarını uygulamayan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut tazminata mahkum
edilmiş ve karar kesinleşmiştir).
Başbakan ve
Bayındırlık Bakanının görevleri arasında, inşaatlara ruhsat vermek, inşaatın
durdurulması veya yıktırılması ile ilgili idari yargı kararlarını uygulamak
gibi görevleri bulunmamaktadır. Bu bağlamda; bu konulardaki idari yargı
kararlarını yerine getirmeleri de kendilerinden beklenemez.
Başbakan ve
Bayındırlık Bakanı bu süreçte imar planlarında değişiklik yapmışlardır. İdari
Yargıda, imar planı değişikliği sonradan iptal edilse dahi yerel ve genelde
planlama yapmak, ülkenin kalkınma planları ve bu gibi plana bağlı olarak imarla
ilgili mevzuatta düzenleme yapmak ve karar almak Başbakanlığın ve Bayındırlık
Bakanlığının yasalarla kendilerine verilmiş yetki ve görevidir. Davalıların
yasadan kaynaklanan bu görevini yerine getirmelerinin idari yargı kararına
uymamak anlamına gelmeyeceği, mahkeme kararları ancak o davaya konu olan olay
ile ilgili ve bağlı olup onun dışında her yeni durum ve düzenleme, yeni bir
yargılama ve kararı gerektirir. Bu itibarla; mahkeme kararının infazı ile
Başbakan ve Bayındırlık Bakanının görevleri arasında veya yaptığı düzenlemeler
arasında illiyet bağı yoktur. Kararın infazı ancak o yerdeki yerel yönetimin
sorumluluğunda olup, bu hususta da bozma öncesi verilen kararda tazminata
hükmedilmiş ve bu yönden de verilen karar onanarak kesinleşmiş olup, kararın
tüm bu hususları nazara alındığında İdare Mahkemesi kararının yerine
getirilmesi ile davalı Recep Tayip Erdoğan ve Zeki Ergezen'in yeni düzenleme
yapmalarına ilişkin idari tasarrufları arasında illiyet bağı bulunmadığından bu
iki davalı yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir."
Geçmiş olsun
Türkiye!
Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer ve CHP'li Ali Topuz, Kemal Kılıçdaroğlu ile 117 milletvekilinin
Anayasa Makemesi'ne açtığı iptal davasında karar çıkar. İptali istenen,
"Cargill Yasası" olarak bilinen, TBMM Genel Kurulu'nda sert
tartışmalara neden olan "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun"un iki maddesinin bazı fıkraları ve
kelimeleridir.
Yani şunlar:
"1- 4.
maddesiyle 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu'nun 17. maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen üçüncü
fıkrasının, birinci cümlesinde yer alan '...gibi...'sözcüğü ile beşinci
cümlesi,
2- 6. maddesiyle
5403 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 3. maddesi..."
Haşim Kılıç
başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi'nin kararının sonuç bölümü aynen şöyledir:
"31.1.2007
günlü, 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'un:
1- 4. maddesiyle,
3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 17.
maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen üçüncü fıkranın;
a- Birinci
cümlesinde yer alan '... gibi...' sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Fettah OTO ile Zehra Ayla
PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Beşinci
cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2- 6. maddesiyle,
5403 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 3. madde,26.3.2008 günlü, 5751 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 2. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından, bu maddeye
ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE 14.4.2011 gününde karar verildi. "([194])
Hadi geçmiş olsun
Türkiye! Tecavüzcünle mutlu olmaya bak!
Kararın 2.
maddesinden anlaşıldığı üzere, siyasi iradenin 26 Mart 2008 tarihinde TBMM'den
geçirdiği 5751 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 2. maddesi ile 3 Temmuz
2005 tarihli 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen
Geçici 4. Madde'nin iptali istemi de, Anayasa Mahkemesi tarafından aynı gün
reddedilmiştir.
Yine CHP'lilerin
açtığı davada gerekçeli kararın sonuç bölümü şöyledir: "26.3.2008 günlü,
5751 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen Geçici 4. maddenin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fettah OTO ile Zehra
Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 14.4.2011 gününde karar verildi.
"([195])
İlk kez
karşılaşılan bir durum daha
Anayasa
Mahkemesi'nin bu iki kararından sonra Bursa'da idare mahkemelerine, idarenin
Cargill ile ilgili karar ve uygulamalarına ilişkin yeni davalar açmak, şimdiye
kadar önlenemeyen gidişata nasıl bir etki yapacaktır acaba?
Olsun! Sonuçsuz da
olsa, iç mücadele yollarının her aşamasının tüketilmesi gerek ki, yarın AİHM
karşısında "Biz hukukun üstünlüğüne inanan yurtseverler olarak yapılması
gereken ne varsa yaptık" denebilsin.
25 Ağustos 2011'de
Ali Arabacı ve Cankat Taşkın, İdare Mahkemesi'ne yeni bir dava daha açar.
İptalini istedikleri, Bursa Valiliği'nin Cargill'in faaliyetine izin veren ve
3. İdare Mahkemesi'ndeki başka bir yargılama sırasında haberdar olunan 16 Mart
2009 tarihli izin belgesidir.
O ana kadar 7 iptal
ve çok sayıda yürütmeyi durdurma kararı karşısında tesisin "ne pahasına
olursa olsun"çalıştırılmasını amaçlayan, hukuk devleti kurallarını hiçe
sayarak, mahkeme kararlarını uygulamayan idare, çareyi kişiye ve olaya özel
yasa çıkarmakta bulmuştur. En son izin belgesinin de öncelikle yürütmesinin
durdurulması ve iptali istenir.
Cargill Davası
sürecinde o ana kadar karşılaşılmayan bir uygulama daha çıkar ortaya. Biraz
önce bahsedilen davaya bakan Bursa 1. İdare Mahkemesi, 19 Eylül 2011 tarihinde
resen bir karar verir ve der ki;
"Dava konusu
olayda uyuşmazlığın Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Tic. AŞ'yi etkileyeceği
anlaşıldığından, davalı yanında davaya katılmakta serbest olmak üzere davanın
Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Tic. AŞ'ye ihbarına, dava dilekçesi örneğinin
tebliğine 19/09/2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi."
Şaşırtıcıdır
elbette. Görüldüğü gibi karar oyçokluğuyla alınmıştır. HakimHasan Hüseyin
Yeşildere, karşı oy yazısında şöyle der: "1086 sayılı HUMK'un 49.
maddesinde belirtilen koşullar gerçekleşmeden davanın ihbarına gerek olmadığı
görüşü ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılamadım. Ayrıca, bakılan dava
yürütmeyi durdurma istemli olarak açıldığından bu istemin kanunda öngörülen
süre içerisinde karara bağlanabilmesi için üçüncü kişiye davaya katılması için
süre tanınması gerekmekte olup bu süre de karar da tanınmadığından zaman
kaybına yol açacağı ve yürütmeyi durdurma müessesesinin fonksiyonunu azaltacağı
için idari yargılama hukukunda, üçüncü kişilerin haklarını koruyan ihbar
kurumunun tam olarak uygulanamayacağı sonucunu da doğrulamaktadır. "(282)
Tekrar Ankara'ya
gidiyoruz. Danıştay 10. Daire'de, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nce davacılar
aleyhine verilen kararın temyiz duruşması yapılır. Yüksek mahkeme, Cargill ile
ilgili idareye yapılan başvuruların reddi işlemlerinin yürütmesinin
durdurulması ve iptaliistemini yasal koşullar oluşmadığı gerekçesiyle reddeder.
Hakim Keleş ile
ilgili eylem planı
27 Ekim 2011'de
Avukat Cankat Taşkın, Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu adına Baro
Başkanlığı'na bir rapor yazar. Konu başlığı "Bursa Barosu Çevre Hukuku
Komisyonu'nun 26.10.2011 günlü toplantısında aldığı karar gereğince, Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş hakkında yasal girişim
başlatılması yönündeki talebinin sunulmasıdır."
Taşkın, raporunda
açılan tazminat davasının aşamalarını özetler ve şöyle yazar; "...anlaşılacağı
üzere Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hakimi olan Nizamettin Keleş, Hukuk
Genel Kurulu'nun kararına karşı DİRENEREK yasal düzenlemeyi açıkça ihlal etmiş
ve Türk Hukuk Tarihi'ne seçmiştir.
Bir hukuk
devletinde herkes Başbakan dahi olsa, hukuka aykırı bir eylemi nedeniyle
tazminata hükmedilmişse, bu tazminatı ödemekle yükümlüdür. Ayrıca bir hukuk
devletinde bir hakim, Başbakanı korumak için Hukuk Genel Kurulu'nun kararlarına
direnecek olursa, hiç kimse haksız eylemi nedeniyle Başbakana veya bakanlara
dava açamaz hale gelecektir. Bu durumda, devleti yönetenler her türlü hukuka
aykırılığı gerçekleştirebilecek ve bu aykırılık 'yaptırımsız' kalacaktır. Böyle
bir devletin hukuk devleti olması da yalnızca 'Anayasal Bir Temenni' olarak
Anayasada bulunmaktan öteye gidemeyecektir."
Cankat Taşkın,
komisyonda, Hakim Keleş hakkında yapılabileceklerle ilgili alınan kararları da
sıralar:
1- Hakimin Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikayet edilmesi;
2- Hakim hakkında
Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunulması;
3- Hakimin hukuki
sorumluluğu gerekçesi ile devlete karşı, hakime rücu edilmek kaydıyla tazminat
davası açılması;
4- İç hukuk yolları
tüketilince, konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne
başvurulması;
Bunlarla da
kalınmamalı, Türkiye'de hukuk devleti ilkesinin zedelenmemesi ve konuyla ilgili
ciddi kamuoyu oluşturulması açısından konu, diğer illerin baro başkanlıklarına
ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına aktarılmalı. TBMM'ye aktarılarak,
Başbakan'a ve Adalet Bakanı'na karşı konuyla ilgili soru önergesi verilmesi
sağlanmalı. Basın açıklaması ile gündeme getirilmelidir.
Tazminat davasında
yeniden Yargıtay yolu
Hakim Nizamettin
Keleş'in Türk hukuk tarihine geçen kararı bir kez daha Yargıtay'a gider. Ali
Arabacı, temyiz dilekçesinde süreci özetler, mahkemenin, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu'nun bozma ilamına 3 Mart 2011 günlü oturumda uyduğunu hatırlatır ve
şöyle devam eder: ".mahkeme, gerekçeli kararında 03.03.2011 günlü 'bozmaya
uyma' ara kararından dahi söz etmeksizin, usuli kazanılmış hakları ihlal
pahasına kendi ara kararına aykırı hüküm kurmuştur.
Oysa, 1086 Sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 439/son maddesine göre; 'Hukuk Genel
Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur'.
.yerel mahkemenin
Hukuk Genel Kurulu kararını tartışma, direnme ya da başka şekilde davranma hak
ve yetkisi bulunmamaktadır.
Aksine davranış,
mesleki disiplin suçunu beraberinde getireceği gibi TCK'nun 257. maddesinin
ihlali anlamına da gelir.
Eğer, mahkemenin
yaklaşımı kabul edilecek olursa ülkede kurulmuş olan hukuk düzeni bütünüyle
bozulacağı gibi, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine ciddi
kuşkular doğar. Hiçbir yargıcın, davanın bir tarafı başbakan ya da bakan diye
farklı davranma, onları koruma, bu korumadan 'gelecek bekleme' gibi bir hakkı
yoktur. Adalet dağıtmakla görevli bir yargıcın anayasaları, yasaları,
uluslararası sözleşmeleri bir yana itip 'kanun önünde eşitlik', 'hak arama
özgürlüğü' ve 'adil yargılanma hakkı' gibi uluslararası temel hukuk ve insan
hakları kurallarını ihlal etme hakkı yoktur.
Mahkeme kararı,
yasaya aykırı olsa da bir anlamda 'fiili direnme' niteliğindedir. Bu nedenle
karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyiz edilmektedir. Kararın
bozulması gerektiği inancındayız."
Cargill
avukatlarından kerhen(!) başvuru
Anayasa Mahkemesi,
"Cargill Yasası"na iptal istemini reddetmişken Cargill avukatlarının
işi bitti sayılırdı! Dolayısıyla, yerel mahkemelerde uğraşmaya da gerek
kalmamıştı. En son açılan davalarda davacılar gönüllerince oynasınlardı!
Ama ne olur
olmazdı. Valiliğin son işlemi aleyhine açılan davaya müdahil olmayan Cargill'e
haber verilmeli ve müdahil olmaları sağlanmalıydı. Neyse ki Bursa 1. İdare
Mahkemesi yapmıştı bunu.
Cargill avukatları,
16 Kasım 2011 tarihinde"Madem ki mahkemeden tebligat gelmiş, ayıp olmasın,
hadi başvuralım" demişlerdir büyük olasılıkla ve müdahil olma ve davanın
reddi taleplerini içeren dilekçeyi verirler.
5 Aralık 2011
tarihinde Danıştay'dan bir iptal kararı daha gelir ama ne gam! 2009 yılında
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilmiş, Cargill'e mevzi imar planı onayı, inşaat
ruhsatı ve dayanağı olan Yüksek Planlama Kurulu kararlarının iptal edilmiş
olmasının da bir anlamı kalmamıştır neredeyse.
Bu arada Cargill'in
müdahil olması için tebligat çıkarılan davada karar 27 Aralık 2011 tarihinde
verilir. "Davacı Bursa Barosu Başkanlığının ehliyeti yönünden davanın
reddine" denir. Baro'nun işi neymiş? Yasaya göre sadece mesleğin ve meslek
mensuplarının sorunlarıyla ilgilenebilirmiş!
Tabii bu karar da
temyize gönderilir. Cankat Taşkın, hem kararın bozulmasını, hem de baroların
dava ehliyetinin varlığı konusunda Danıştay Daire kararları ile Danıştay İdari
Dava Daireleri Genel Kurulu arasında içtihat farklılığı bulunduğundan;
içtihatların birleştirilmesi için dosyanın Danıştay Kanunu'nun 39 ve 40.
maddeleri uyarınca, İçtihadı Birleştirme Talebi İle Danıştay İçtihatları
Birleştirme Kurulu'na gönderilmesini ister. Bunlardan önce de iptali istenen
dava konusu hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi talep edilir.
Bu arada Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nden 20 Şubat 2009 tarihinde çıkan, Bursa Valiliği'nce temyize
gönderilmiş olan bir başka aleyhte davaya da onama gelir. 28 Aralık 2011
tarihli onamaya göre, Cargill ile ilgili Bursa İl İdare Kurulu kararı ve inşaat
ruhsatı bir kez daha iptal edilmiştir.
Baro'nun şikayeti -
Nizamettin Keleş - HSYK
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş'in, Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki
Ergezen hakkındaki tazminat davasında gösterdiği tutum, Bursa Barosu tarafından
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'na şikayet edilir.
Bursa Barosu
Yönetim Kurulu üyelerince imzalanan şikayet dilekçesinde, dava süreci,
aşamaları belgeleriyle ortaya konur ve ".görevini ve hakimlik yetkilerini
açıkça kötüye kullanan 29875 Sicil Numaralı Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
Hakimi Nizamettin KELEŞ hakkında disiplin soruşturması başlatılması ve
şikayetlinin CEZALANDIRILMASINI saygıyla talep ederiz" denir.
HSYK 3. Dairesi,
Bursa Barosu'nun şikayetine 3 Aralık 2012 tarihinde yanıt verir. HSYK'ya göre
"Hakim Keleş takdir hakkını kullanmıştır!"
Yanıt, başta
Cargill davalarının takipçileri Ali Arabacı ve Cumhur Özcan olmak üzere, son
dönem Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz'ü de küplere bindirir. Başkan Demiröz,
HSYK'ya yanıt verir.
"Böyle bir
olayda hakimin takdir yetkisi olamaz. Hukuk genel kurulu kararının üstüne
yeniden hüküm tesis edilemez. Karara direnilmesi olanaksızdır.
Şikayetli
Nizamettin Keleş, Hukuk Genel Kurulu'nun kararına karşı DİRENEREK yasal
düzenlemeyi açıkça ihlal etmiş ve Türk Hukuk Tarihi'ne geçmiştir.
Hakimin verdiği bu
karar açıkça hukuka aykırıdır ve hakimlik yetkisinin açıkça kötüye
kullanılmasıdır. Bir hukuk devletinde böyle bir kararın savunulacak hiçbir yönü
olamayacağı gibi; böyle bir karar hukuk tarihine bir 'kara leke' olarak
geçecektir.
Hukuk Genel Kurulu
kararına karşı ısrar edilemeyeceği herkesçe bilinen bir hukuk ilkesidir.Direnen
hakime bir yaptırım uygulanmayacak olursa, ilerleyen süreçte bu karar olumsuz
bir örnek teşkil edecek ve hukuk devletinde artık haklının değil 'güçlünün'
sözü geçmeye başlayacaktır! Bir süre sonra da sıradan vatandaş, güçlü siyasi
kişilikler karşısında hakkını arayamaz duruma gelecektir. Bu durum, en basit
şekliyle hukuk güvenliğini ihlal edecek; daha vahimi 'hakim, güçlünün hukukunu
uygulamaya başlayacaktır.' Bunun sonucu da 'kadılık' sisteminin geri
gelmesidir. Hakim, haklının yanında olmalıdır; güçlünün yanında değil. Hele ki
bir hakim, bizatihi kendisi yargı kararını uygulamıyorsa, orada artık hukuk ve
hukuk devleti de bitmiş demektir! Unutulmamalıdır ki aynı hukuk bir gün o
hukuku çiğneyen hakime de gerekebilir!"
Demiröz, böyle
dedikten sonra, Bursa Barosu'na verilen yanıtın ortadan kaldırılarak, Hakim
Nizamettin Keleş hakkında soruşturma açılmasını ve cezalandırılmasını ister.
Başbakanlık'tan
çifte itiraz
Danıştay 10.
Dairesi, Bursa Valiliği'nin bir temyiz istemini daha karara bağlar. Valilik, 3.
İdare Mahkemesi'nin idare aleyhindeki kararının bozulmasını istemiştir. 10.
Daire ise ileri sürülen nedenleri, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte
görmez ve talebi reddeder. ([196])
Danıştay 14. Daire
de, yine Bursa Valiliği'nin 6. Daire'nin aleyhteki bir kararı için düzeltme
talebini görüşür. Valilik yine ret kararıyla karşılaşır. (284) Başbakanlık
Hukuk Müşavirliği ise Danıştay 6. Daire'den 5 ve 28 Aralık 2011 tarihlerinde
çıkan iki iptal kararı için karar düzeltme taleplerini 27 Nisan 2012 tarihinde iletir.
Davacılar, Başbakanlığın talebine itiraz eder, anılan kararların onanmasını
ister.
Danıştay İDDGK'dan
da 17 Eylül 2012 tarihinde yine Başbakanlığın temyiz talebine ret kararı çıkar.
Genel kurul, Danıştay 6. Daire'nin 7 Mart 2007 tarihliE: 2006/1368 K: 2007/1368
sayılı kararını onar.
Genel kurul aynı
gün, başka bir davada, Cargill alanının Özel Endüstri Bölgesi ilanına ilişkin
kararının iptalinin de onanmasına karar verir.
Bursa 1. İare
Mahkemesi'nin, Cargill'e "müdahil ol" daveti çıkardığı ve Bursa
Barosu'nun ehliyeti yönünden reddettiği davanın temyizine de Danıştay 10. Daire
bakar ve 20 Kasım 2012 tarihinde, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin ret kararını
bozar.
HSYK'dan gelen
ikinci yanıt!
2013 yılına
gelinir. 23 Ocak 2013 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu antetli
yazının muhatabı Bursa Barosu Başkan Yardımcısı Şerafettin İrmiş'tir. Şöyledir
yazı: "Bursa Hâkimi Nizamettin Keleş hakkında şikâyeti kapsayan Bursa
Barosu Başkanlığının 07.05.2012 tarih ve 2045 sayılı yazısı ile eki evrak,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince incelenmiş olup;
Öne sürülen
iddianın yargılama faaliyetine ilişkin olduğu, hâkimin yargı yetkisi ve takdir
hakkı kapsamında kaldığı, bu hak ve yetkinin ilgili hâkim tarafından herhangi
bir şekilde kötüye kullanıldığına dair somut delil gösterilmediği gibi, kanun
yollarına başvuru sırasında öne sürülebilecek hususun şikâyete konu edildiği.
Gerekçesiyle,
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi'nin 03.12.2012 tarihli ve 2012/7734
sayılı kararıyla, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 97. maddesinin
(d) bendi uyarınca, şikâyetinizin işleme konulmadığı,
Dilediğinizde bu
işleme karşı usul ve kanun hükümleri uyarınca yazımızın tebliğ tarihinden
itibaren (10) günlük yasal süre içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Üçüncü Dairesine yeniden inceleme talebinde bulunma hakkınızın olduğu,
Hususunda bilgi
edinilmesini rica ederim." ([197]) Bursa Adliyesi'nde tuhaf şeyler oluyor
Tarih 24 Ocak 2013.
Kararı veren mahkeme Bursa 2. Asliye Hukuk. Kararın sağ üst köşesindeki ibare
dikkat çekici: DEĞİŞİK İŞ KARAR
Hakikaten değişik.
Hakim Funda Baştımar. Çekilme talebinde bulunan Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
Hakimi. Çekilme talep edilen dosya malum, Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki
tazminat davası.
"Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/398 esas sayılı dosyasında Hakimin çekilme
talebi nedeniyle dava dosyasının çekilme talebi değerlendirilmek üzere
Mahkememize gönderildiği anlaşılmakla" denip devam edilmiş.
2. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin kararından öğrenilir ki, Hakim Nizamettin Keleş, HSYK'ya şikayet
edilmesini gerekçe göstererek, davacılarla arasında husumet oluştuğunu öne
sürer. Bu nedenle çekilmek istediğini bildirir. Çekilme isteğinin dayanağı da,
HMK 36. maddededir. Bu maddeye göre, "Hakimin tarafsızlığından şüpheyi
gerektiren önemli bir sebebin bulunması halinde, taraflardan biri hakimi reddedebileceği
gibi hakim de bizzat çekilebilir." Kanunda, çekilme sebepleri konusunda da
36/1-d bendinde; "Dava esnasında, tarafların birisi ile davası veya
aralarında bir düşmanlık bulunması" sayılmaktadır ki, Keleş'in dayandığı
bu cümledir.
2. Asliye Hukuk Mahkemesi,
incelemesini tamamlayıp hükmü verir: ".temyiz yolunun açık olduğu hususu
da nazara alınarak davadan çekilen hakim ile davacılar arasında şikayetten
dolayı husumet olduğu anlaşılmakla Hakim'in çekilme talebinin uygun olduğu
sonuç ve kanaatine varılarak KABULÜNE."
Öte yandan Yargıtay
4. Hukuk Dairesi, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hukuk düzenini alt üst
eden kararını bozar. Gerekçesi şöyledir:
"HUMK'nun 429/son maddesi uyarınca, Hukuk Genel Kurulu'nun verdiği
kararlara uyulması zorunludur. Davalılardan Recep Tayyip Erdoğan ile Zeki
Ergezen'in eylemlerinin, davacılardan Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek,
Cumhur Özcan ve Şenay Özeray bakımından manevi tazminatı gerektirdiği, Hukuk
Genel Kurulu'nun kararı ile sabittir. Şu durumda, bu davacılar yararına ve adı
geçen davalılar aleyhine uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi
gerekir. Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı
gerektirmiştir." ([198])
Danıştay İdari Dava
Daireleri Genel Kurulu, Başbakanlık'ın Özel Endüstri Bölgesi ilanına ilişkin
kararını ortadan kaldırmıştır. ([199]) İdare için tek seçenek kalmıştır. O da
karar düzeltme istemi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da ayrıca karar düzeltme isteminde
bulunur. Hukukun üstünlüğünü savunanların gözünde Başbakanlığın, bakanlığın ne
söylediğinin önemi var mıdır acaba? Yoktur muhtemelen.Ama davacılar, karar
düzeltme taleplerini satır satır okurlar ve 18 sayfa yanıt yazarlar.
Son yokuştan önce
soluklanalım
Şaşırtıcı bir
şekilde o sıralar yaygın basında bir Cargill yazısı daha görünür. Cumhuriyet
Gazetesi'nin 22 Mayıs 2013 tarihli sayısında Özlem Yüzak'ın "Hukuk şekerde
eridi" başlıklı makalesi dikkat çeker.
Yüzak makalesinde
Cargill hukuk skandalına gelmeden önce, dünyadaki nişasta bazlı şeker üretim ve
tüketimiyle ilgili rakamlar verir. Şöyle yazar:
"Türkiye, nişasta bazlı şekere (NBŞ) izin veren ülkeler arasında en
büyük orana sahip birinci ülke konumunda. Dünyada kişi başına 23.3 kg tüketimi
ile ABD ilk sırayı alırken 5.08 kg ile Türkiye ikinci sırada. ABD dışındaki
ülkelerin ortalaması 0.7 kg. Yani Türkiye, dünya ortalamasının yaklaşık 8 katı
tüketime sahip. AB tarımının lokomotifi konumunda olan Fransa, Hollanda ve
İngiltere'de NBŞ üretimine izin verilmezken, Almanya'da bu oran pancar
şekerinin yüzde 2.5'i kadar. Yaklaşık 300 milyona sahip AB üyesi ülkelerde NBŞ
üretimi 300 bin ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye'de bu rakam 406
bin ton civarında.
Türkiye'de NBŞ
üretimi, 5 şirket bünyesindeki 6 üretim tesisi tarafından yapılıyor. Bu
üretimlerin yüzde 80'ine yakınını ise ABD'li Cargill gerçekleştiriyor.
Şimdi gelelim
sadede... Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker kotası halen yüzde 10'da
iken ve giderek azalması gerekirken artırılıyor. Her yıl Bakanlar Kurulu kararı
ile bu kota yüzde 50 arttırılıyor. Ve Şeker-İş Sendikası her yıl dava açıyor,
davayı kazanıyor ama aradan geçen bir yıl boyunca yüksek kotalı üretim
gerçekleşmiş oluyor. Ve hukuk hiçe sayılarak bu her sene tekrarlanıyor.
Sonuçta NBŞ'nin
kotasının artırılmasıyla Türkiye'de şeker pancarı üretimine ve şeker sektörüne
AKP eliyle darbe vuruluyor. İstihdam hızla azalıyor. Şeker pancarı sektörü;
fabrikalarda çalışanlar, tarım işçileri ve üretici aileler ile birlikte 8 milyonu
aşkın insanı doyuran bir sektör. Türkiye, pancardan şeker üretiminde Fransa ve
Almanya'dan sonra Avrupa'da üçüncü sırada. Fransa şeker üretiminin tamamını
pancardan sağlıyor, NBŞ üretimi yok. Almanya'da ise NBŞ toplam şeker üretiminin
sadece yüzde 2.5'i. Türkiye'de ise bu oran yüzde 15.
Pancar ekiminin
azalması sadece çiftçiye değil hayvancılığa da zarar veriyor, çünkü pancar
küspesi yem olarak hayvancılıkta ciddi miktarlarda kullanılıyor. Türkiye'de
şeker üretimi konusunda planlamalar yapmakla sorumlu Şeker Kurumu'nda Amerikan
Cargill şirketinin bir temsilcisi bulunuyor. Bu durum bile ulusal şeker
planlamasının kime, neye yaradığını açıkça ortaya koyuyor."
Odakta tazminat
davası var artık
İç yargı yollarında
henüz sonuçlanmamış, sonuçlansa da Cargill'in Orhangazi'deki fabrikasını
etkilemeyecek dava dosyalarını arşive kaldırma zamanı gelmiştir artık.
Odaklanılması
gereken Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki tazminata mahkumiyet
kararının uygulatılabilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden hukukun
üstünlüğünü yeniden hatırlatacak bir karar çıkmasını beklemek. Tüm belgeler
AİHM'e iletilmiş, ilgili daire kabul etmiş ve incelemeye başlamıştır.
Beklemekten başka yol yoktur.
Ama tazminat
davasında neler olur neler?!
1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin
davadan çekilme kararı alan hakimi Nizamettin Keleş'in adı, 1 Temmuz 2013
tarihli tensip tutanağındayine karşımıza çıkar.
Bozma kararı
yeniden Keleş'in önündedir. Keleş "gereğini düşünür" ve "yaz
oğlum" der katibe!
"1 - Taraflara
duruşma gününü bildirir davetiye gönderilmesine,
2- Bozma kararına
uyulup uyulmama konusunun duruşmada dikkate alınmasına,
Bu nedenle
duruşmanın 24 Ekim 2013 günü saat 09.00'a bırakılmasına tensiben dosya üzerinde
karar verildi."
Erdoğan'a özel
yasal değişiklik
HSYK'nın Hakim
Nizamettin Keleş hakkındaki soruşturma isteğini 7 Ekim 2013'te bir kez daha
reddeder. Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz'e gönderilen yanıtta şöyle denir: "Bursa
Hakimi Nizamettin Keleş hakkındaki şikayetinizin işleme konulmamasına dair
kararın yeniden incelenerek kaldırılması talebini içeren 10.04.2013 tarihli
dilekçeniz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince incelenmiş
olup;
Dilekçe kapsamında,
03.12.2012 tarihli ve 2012/7734 sayılı şikayetin işleme konulmamasına dair
kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte herhangi bir delil ve durumun
bulunmadığı gerekçesiyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesinin
24.05.2013 tarihli ve 2013/500 Y.l. sayılı oybirliği ile verilen kararıyla,
yeniden inceleme talebinin reddine..."
Şeytan diyor ki!
Hayır, hayır! Sakin
olmak gerek. Şeytanın, onun bunun dediğiyle hareket etmek olmaz elbette.
Dalga geçer gibi,
yazının sonunda bir de "10 gün içinde HSYK Genel Kurulu'na
başvurabilirsiniz" denmez mi?
Tabii ki oraya da
başvurulur. 11 Ekim 2013'ü gösteriyordur takvim.
24 Ekim 2013 tarihi
gelir. Bu, Hakim Keleş'in tazminat davasını ertelediği tarihtir. İlginçlikler
devam eder. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kürsüsünde İlhan Altun vardır. Bu duruşma
itibariyle davacılar adına davayı, Avukatlık Kanunu'na uygun olarak Ali
Arabacı'nın yetki belgesi verdiği Cankat Taşkın takip edecektir. Davacı
tarafından Cumhur Özcan ile Cankat Taşkın vardır, davalı cephesinden kimse
yoktur.
Celsede, davalı
Zeki Ergezen'e, daha önce tebligat yapılan adresine yeniden tebligat
çıkarılması ve duruşmanın 10 Aralık 2013 tarihine ertelenmesi kararı verilir.
O tarih de gelir,
Nizamettin Keleş kürsüdedir ve yine çekilme kararı verir! Gerekçesi, öncekinde
olduğu gibi hakkında HSYK'ya şikayette bulunulmuş olmasından ötürü davacılarla
arasında husumet oluştuğu kanaatidir.
Hakim Keleş'in
direnişinin, kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı olacak olan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ı koruma nedeninin yanı sıra, TBMM'den geçecek yasa
değişikliğini de beklemek olduğu anlaşılır.
Nitekim özelde
Recep Tayyip Erdoğan'ı, sonrasında da yargı kararlarını hiçe sayacak tüm kamu görevlilerini
sorumluluk ve yükümlülükten kurtaracak yasal değişiklik 21 Şubat 2014 tarihinde
yapılmıştır. İdari Yargılama Usulü Yasası'nda yapılan değişiklikle artık
"Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine
getirilmemesi halinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine
açılabilecektir."
Başka hakimle yola
devam!
1. Asliye Hukuk
Mahkemesi kürsüsünde HakimHikmet Kanık vardır. Hakim Nizamettin Keleş'in
davadan çekilmesi üzerine 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde alınan değişik iş
kararından bahseder Hakim Kanık... 19 Mart 2014 tarihinde Bursa Adli Yargı ilk
Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı'nın davaya bakacak hakimin
Başkanlıkça belirlenmesi için yazı yazıldığını açıklar. Başkanlığın cevabi
yazısında Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Funda Baştımar
görevlendirilir. Ancak Baştımar'ın "Hakimin çekilme talebini değerlendirip
kabul eden hakim olduğundan"görevlendirmenin yeniden değerlendirilmesi
konusunda 20 Mart 2014 tarihinde Başkanlığa yeni bir yazı yazıldığını ifade
eder. Bunun üzerine Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu
Başkanlığı'nca sıra takip edilerek Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi
Hikmet Kanıktarafından bakılmasının uygun görüldüğünü aktarır.
Kanık, o celseyi şu
kararla kapatır: "1-Davacılar vekili ile davalılar vekillerine tensip
zaptı sureti ile birlikte duruşma gün ve saatinden bahisle 6100 sayılı HMK
hükümlerine göre meşruhatlı olarak tebligat çıkarılmasına, masrafın gider
avansından karşılanmasına, 2-Davalılar Hikmet Şahin ve Mehmet Turgut ile Oğuz
Kağan Köksal adına açılan dava daha önce Yargıtay kararı ile kesinleştiğinden,
bu davalılar adına tebligat çıkartılmasına yer olmadığına, Yargılamanın
06/05/2014 günü saat 11:30'a bırakılmasına tensiben karar verildi." (288)
6 Mayıs 2014 tarihinde
gerçekleşen duruşmaya davacılar vekili Cumhur Özcan ile Recep Tayyip Erdoğan
vekili Erol Güngör katılır.
Özcan, tüm
delillerin toplandığını, Yargıtay kararı doğrultusunda tazminata karar
verilmesini, Güngör de, önceki usul ve yasaya uygun kararda direnilmesini
ister. Hakim Kanık, "gereği düşünüldü" dedikten sonra şöyle yazdırır
katibe:
"İş yoğunluğu
ve süre darlığı nedeniyle gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere;
Davacılar Ali
Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray tarafından
davalılar Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen aleyhlerine açılan davada
6.12.2006 tarih 2005/245 E. 2006/627 K. ile verilen red kararının Yargıtay 4.
HD'nin 26.05.200s tarih 2007/6404 E. 2008/7002 K. ile bozulduğu;
Mahkemece
02.04.2009 tarih 2009/12 E. 2009/98 K. ile bu davacılar tarafından bu
davalılara karşı verilen Direnme Kararının YHGK'nun 25.11.2009 tarih 2009/ 4453
E. 2009/553 K. ile bozulduğu;
Mahkemece
03.03.2011 tarih 2010/650 E 2011/236 K ile verilen red kararının Yargıtay 4.
HD'nin 18.03.2013 tarih 2012/11 E. 2013/491 K. ile bozma kararı verilmiş ise de
bu yargılamanın devamı sırasında 6526 sayılı kanunun 18. maddesi ile değişen
2577 sayılı İYUK 28/4 maddesi uyarınca mahkeme kararlarının süresi içinde kamu
görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davası ANCAK ilgili idare
aleyhine açılabilir şeklinde düzenleme getirilmiş olup 6100 sayılı HMK 114./1
-d maddesine göre açılan ve devam eden davalarda davanın devamı süresince
davalıların pasif taraf (husumet) ehliyetine sahip olmaları zorunlu olmakla bu
husus dava şartı olup aynı kanunun 115/1 maddesine göre dava şartının olup
olmadığı, hususunun her aşamada mahkemelerce resen incelenmesi gereken
hususlardan olup, bu davalılardan Recep Tayyip ERDOĞAN ve Zeki ERGEZEN yönünden
yapılan 6526 sayılı kanun değişikliği sonrasında dava şartlarından olan pasif
husumet ehliyeti kalmadığından 6100 sayılı HMK'nun 115/2 maddesi uyarınca
açılan davanın USULDEN REDDİNE,
Davacıların kamu
görevlisi olarak mensubu bulundukları ilgili idareler aleyhine idare
mahkemelerinde 6526 sayılı kanunun 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK
28/4 maddesi hükümlerine göre dava açmakla MUHTARİYETLERİNE,
HUMK 432 md.
gereği, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içinde
Yargıtay'a temyizi kabil olmak üzere, davacılar vekilinin yüzünde, davalı Recep
Tayyip ERDOĞAN vekilinin yüzüne karşı, diğer davalıların yokluğunda verilen
karar açıkça okunup usulen anlatıldı. " ([200])
Tuhaflıklar devam
eder. Hakim Nizamettin Keleş'i şikayet ettiği için Bursa Barosu Başkanı Ekrem
Demiröz ifadeye çağrılır. Hakim İdris Paker, HSYK Genel Sekreterliği'nin 22
Nisan 2014 tarihli yazısı gereğince Demiröz'ün ifadesine başvurur.
Demiröz, okunan
dilekçenin kendileri tarafından yazıldığını doğrular ve süreci anlatır. Şikayet
edilen hakimin görevini kötüye kullandığını bir kez daha dile getirir ve
şikayet dilekçesi doğrultusunda cezalandırılmasını talep eder.
Ret kararı bir kez
daha Yargıtay'da!
Bursa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nin son kararının bozulması istenir. Davacıların gerekçeleri
şöyledir:
"Mahkemece
verilen 16.06.2011 tarihli karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.03.2013 gün,
2012/11 Esas ve 2013/4901 Karar sayılı ilamı ile 3. kez bozulmuştur.
Her üç Yargıtay
bozma kararının (Birisi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıdır) ortak gerekçesi,
davalı başbakan ve bakanın tazminata mahkum edilmesi gerektiğidir.
Yargıtay bozma
kararı üzerine yerel mahkemenin nasıl bir karar verebileceği HMK.md.373/3-5
maddelerinde gösterilmiştir. (HUMK.md.429/H) Ya bozma kararına uyacaktır, karar
doğrultusunda işlem yapacaktır; ya da önceki kararında direnecektir.
Mahkeme, bu konuda
(uyma ya da direnme) hiçbir ara kararı oluşturmadan, doğrudan doğruya işin
esasına girmiş ve 4. kez davanın reddine karar vermiştir.
Bu yönde bir karar
verilmeden davaya devam olunamaz. Öncelikle kararın bu nedenle bozulması
gerekir.
Mahkemenin davayı
ret gerekçesi, davanın temel dayanağını oluşturan 2577 Sayılı Yasanın 28/1.
maddesinin, 21.02.2014 Tarih ve 6526 Sayılı 06.03.2014 tarihinde Resmi
Gazete'de yayımlanan Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi ile değişmesi, mahkeme
kararlarını kasten uygulamayan kamu görevlilerine doğrudan dava açılmasının
ortadan kaldırılmasıdır. Dolayısıyla, davalılara 'husumet' yöneltilemeyeceği
düşüncesidir.
Dava, 06.06.2005
tarihinde açılmıştır. Dava tarihinde ne HMK yürürlüktedir, ne de 06.03.2014
tarihinde yürürlüğe giren ve davanın dayanak maddesini oluşturan, 6526 sayılı
yasayla değişik 2577 Sayılı Yasanın 28/1. maddesi...
Kanunların geriye
yürümesi?!
Türk Hukuk
Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve
kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği gibi,
kanunlar, kural olarak yürürlükte bulundukları süre içinde uygulanıp, yürürlük
tarihinden önceki durum ile ilişkilere uygulanamazlar. Sonradan çıkarılan
kanunların, kazanılmış haklara dokunmaması, bireyin korunması düşüncesinde
temellenir.
İlke olarak,
herhangi bir yasa veya düzenleyici kural yürürlüğe girdiği andan itibaren
derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların
yürürlüğe girmeden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye
yürümeyecekleridir. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler
olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla
yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir.
Kanun koyucu
kaidenin aksine düzenleme yapabilir.
Ne var ki, yasama
organının bu yetkisi,anayasal esaslarla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlardan bir
tanesi de tartışmasız kazanılmış hakların saklı tutulmasıdır. Bu yön Hukuk
Devleti olmanın ayrılmaz bir niteliğidir.
Kazanılmış haklar
Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa'
nın 2. maddesinde açıklanan 'Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir'
hükmüne aykırılığı oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi
ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Bilimsel ve
yargısal görüşler de aynı doğrultudadır."
Temyiz dilekçesini
yazan Ali Arabacı, yasal değişikliğin geriye yürümeyeceğine ilişkin çok sayıda
hukuki ve bilimsel görüşten alıntı yaparak şöyle sonlandırır dilekçeyi:
"Somut olayda,
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesini değiştiren ve
06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 Sayılı Yasanın 18. maddesinin geçmişe
etkili olduğuna dair, anılan yasada hiçbir istisnai hüküm yer almamaktadır.
Öyleyse, 6526
Sayılı Yasanın yürürlüğünden çok önce meydana gelmiş olay ve işlemlere,
sonradan yürürlüğe giren bu yasa hükümlerinin uygulanabilmesi olanağı yoktur.
Mahkeme, tüm bu
temel hukuk kurallarını bir yana iterek, hukuka ve adil yargılanma haklarına
aykırı şekilde 9 yıldır devam eden(Bu tür bir davanın 6 ay içinde bitmesi makul
süre sayılmalıdır) ve 3 kez Yargıtay tarafından bozulup geri gönderilen davayı,
bu kez de usul ve yasa hükümlerine ve temel hukuk kurallarına aykırı olarak
reddetmiştir.
Adalet dağıtmakla
görevli bir yargıcın anayasaları, yasaları, uluslararası sözleşmeleri bir yana
itip, 'kanun önünde eşitlik', 'hak arama özgürlüğü' ve 'adil yargılanma hakkı'
gibi uluslararası temel hukuk ve insan hakları kurallarını ihlal etme hak ve
yetkisi olamaz.
Kararın bozulması
gerektiği inancındayız."
Milletin şeref ve
haysiyeti!..
Bu dilekçe üzerine
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı tekrar bozar. Bozma gerekçesi de "Her
olay, o tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre değerlendirilmelidir"
görüşüne dayandırılır.
Bunun üzerine dosya
tekrar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gelir. 4 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen
duruşmada hakim ilk kararında ısrar eder. Bu karar da temyize gönderilir. İdari
yargılamada olduğu gibi ceza yargılaması da tenis maçına döner. Beklendiği gibi
sonuç çıkmaz. Yeniden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gider.
Davacılar,
"adil yargılanma hakkının, hak arama hürriyetinin, etkili başvuru hakkının
ihlali" gerekçeleriyle konuyu Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru
yoluyla taşımanın hazırlığına girişirler. Oradan da sonuç alınamazsa adres AİHM
olacaktır. Zaten daha önceki başvurudan da 2016 yılı sonu itibariye sonuç
alınamamıştır.
Sonucun ne zaman
alınacağı belli değildir. Ancak 20 yıla yaklaşan bu süreç, Türkiye'de hukukun
nasıl ayaklar altına alındığını, „hukukun üstünlüğü' nutukları atarken boğazını
yırtan siyasetçilerimizin nasıl da ikiyüzlü davrandıklarını göstermesi
bakımından önemlidir.
Siyasilerin ve
devlet adamlarının ülkeyi yönetirken odak aldıkları hukukun üstünlüğü değil,
üstünlerin hukuku olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Ekonomik
kalkınmanın, ülkenin vazgeçilemeyecek değerlerini uluslararası güçlere peşkeş
çekmeden de sağlanabileceğinden bihaber siyasileri görmek bakımından da
önemlidir bu süreç.
"Özgürlük ve
bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün, devamında
söyledikleri ne kadar da anlamlıdır:
"Bence bir
millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi
mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
20Mimarlar Odası
Bursa Şubesi'nin 25.06.1998 tarih ve 98-0510 sayılı yazısı (288) Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2013/398 sayı, 06.05.2014 tarihli tensip tutanağı
[1] TC Bursa
Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 3 Temmuz 1997 tarih, 16.10.127/6239
sayılı yazısı
[2] TC Bursa
Valiliği Sağlık Müdürlüğü'nün 11/5248-1413 sayılı yazısı ve eki
[3] Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Birinci Bölge
Müdürlüğü, Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü'nün B15 1 DSİ 101 0300 503/6084 sayılı
yazısı
[4] Yüksek
Planlama Kurulu'nun 9.12.1997 tarih, 97/T-89 sayılı kararı
[5] Başbakanlık
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 24.12.1997 tarih B021KHZ0100005/194-12495
sayılı yazısı
[6] DSİ
Birinci Bölge Müdürlüğü, Etüt Plan Şube Müdürlüğü'nün 19 Ocak 1998 tarih, B 09
1 DSİ 1 01 03 00 563/495 sayılı yazısı
[7] TC Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Etüt ve Plan
Dairesi Başkanlığı'nın 23.02.1998 tarih, 563.16/682 sayılı yazısı
Hayati Korkmaz'ın
İhsan Bölük'e anlatımı
Orhan Taşanlar'ın
İhsan Bölük'e anlatımı
Ertuğrul
Yalçınbayır'ın İhsan Bölük'e anlatımından
[11] Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı'nın 231 Mart 1998 tarih ve B.15.O.APK.0.23.300-474 sayılı yazısı
Bursa Valiliği'nin
13 Nisan 1998 tarih ve 16.10.127/2575 sayılı yazısı
[13] Devlet Su
İşleri Birinci Bölge Müdürlüğü'nün 17 Nisan 1998 tarih ve B 15 1 DSİ 01 04 00
563/3305
sayılı yazısı
[14] . . Bursa
Valiliği, İl İdare Kurulu'nun 30 Nisan 1998 tarih ve 1998/4-118 sayılı kararı
[15]Harita ve
Kadastro Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin 26.05.1998 tarih ve 1/E-66 sayılı
yazısı
[16] TMMOB Makine
Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin 04.06.1998 tarih ve 580/748 sayılı yazısı
[17] Çevre
Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü'nün 10
Haziran 1998 tarih, B 19 0 ÇED 0 12 00 04 /1372-4517 sayılı yazısı
TBMM 20. Dönem 3.
Yasama Yılı 107. Birleşim Tutanağı / Sayfa 107-109
[19]Bursa İdare
Mahkemesi Başkanlığı'na verilen 1 Temmuz 1998 tarihli dava dilekçesi
[20]Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 08.07.1998 tarihli kararı
[21] Cargill
avukatlarının Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne 15 Temmuz 1998 tarihli müdahillik
dilekçesi
[22]Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 15 Temmuz 1998 tarihli ara kararı
[23] Av. Ali
Arabacı'nın Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne ivedilik talepli dilekçesi
[24]İdari Yargılama
Usulü Yasası 27. madde
[25]TBMM'nin
23.07.1998 tarihli 127'inci birleşimi tutanağı
TBMM'nin 23.07.1998
tarihli 127'inci birleşimi tutanağı
[27]Bursa Valiliği,
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 24 Temmuz 1998 tarihli, B.09.4.İLM.4.16.00-
16.10.126 sayılı
yazısı
[28] Bursa Valisi
Orhan Taşanlar imzalı 27.07.1998 tarihli, B.09.4.İLM.4.16.00-6163 sayılı itiraz
dilekçesi
[29]Bursa
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 4 Ağustos 1998 tarih ve
B.09.4.İLM.4.16.00-6490 sayılı yazısı
[30] Kültür
Bakanlığı BKTVKK'nun 13.08.1998-375 tarih ve numaralı, 6575 sayılı kararı
[31] Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Teknik
Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü'nün 14.08.1998 tarihli,
B.09.0.TAU.0.17.00.00-1322 sayılı yazısı
[32]Başbakanlık
Hukuk Müşavirliği'nin, Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne 17.08.1998 tarih,
B.02.0.HUK- 721.02-98-1623/08960 sayılı dilekçesi
[33] DSİ Genel
Müdürlüğü'nün 31 Temmuz 1998 tarihli, B.15.1.DSİ.0.10.01.00/123.0201/5107
sayılı yazısı
[34] DSİ 1. Bölge
Müdürlüğü, Jeoteknik Hizmetler ve YAS Şube Müdürlüğü'nün 03.07.1998 tarihli,
B.15.1.DSİ.1.01.06.00.506.3/5734 sayılı yazısı
[35]Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı'nın, 25 Ağustos 1998 tarih ve 23444 sayılı Resmi Gazete'de
yayınlanan "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair
Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik"
[36] Devlet
Bakanlığı'nın 26 Ağustos 1998 tarih ve 23445 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan,
"Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik"
[37] Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 31 Ağustos 1998 tarihli ara kararı
Bursa Bölge İdare
Mahkemesi'nin 11.09.1998 tarihli YD İtiraz: 1998/170 nolu kararı
[39] Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 1998/508 nolu dosyada 16.09.1998 tarihli kararı
Davacıların
Danıştay'a verdikleri 5 Ekim 1998 tarihli dava dilekçesi
[41] Bursa 2000
Gazetesi'nin 11 Ekim 1998 tarihli sayısı
Bursa 2000
Gazetesi'nin 11 Ekim 1998 tarihli sayısı
[43] Bursa
Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker ve Bursa Valisi Orhan Taşanlar imzasını
taşıyan mektup
[44] Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü'nün 14.10.1998 tarihli, B021KHZ0100005/194-7835 sayılı yazısı
Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nde E: 1998/508 sayılı dosyada davacıların itirazlara yanıtı
Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nde E: 1998/508 sayılı dosyada davacıların itirazlara yanıtı
[47] Bursa 2. İdare
Mahkemesi Heyetinin E: 1998/508 sayılı dosyada 22.10.1998 tarihli keşif
tutanağı
[49] Boğaziçi
Üniversitesi, Çevre Bilimleri Enstitüsü, Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı'nda
Aralık 1998 tarihinde hazırlanmış Cargill Orhangazi Tesisleri Atıksu Deşarj
Çevre Etki Raporu
[50] Kültür
Bakanlığı BKTVKK'nun 04.12.1998-390 tarih ve numaralı toplantısında alınan 6844
sayılı kararı
[51] [52]Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 12.01.1999 tarihli kararı
[53]Cargill AŞ'nin
Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne 13.01.1999 tarihli dilekçesi
[54]Bursa Çevre İl
Müdürlüğü'nün 14.01.1999 tarih ve B194İÇM416(161)01/99-68 sayılı yazısı
[55]Bayındırlık ve
İskan Bakanı adına Müsteşar Metin Üğdül imzalı, Danıştay'a 08.02.1999 tarihli
savunma
Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri Hasan Özay imzalı 19.02.1999 tarih ve 932456/435
sayılı dilekçe
[58] [59]Başbakan
adına Müsteşar Yrd. Özgün Ökmen imzalı 15.03.1999 tarihli, Bursa'ya iletilmek
üzere Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne verilen 02343 sayılı dilekçe
[60]Bursa Bölge
İdare Mahkemesi'nin 1999/40 YD İtiraz nolu 19.03.1999 tarihli kararı
[61][62] 11.05.1999
tarihli İnşaat Mühendisi Yunus Kerimoğlu'nun Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi'ne
sunduğu bilirkişi raporu
[64]28.06.1999
tarihli Bursa Valiliği'ne yazılan Ramazan Hoça imzalı dilekçe
[65]Av. Cumhur
Özcan, Av. Ramazan Hoça ve Av. Şenay Özeray'ın Bursa Valiliği'ne 29.11.1999
tarihli
dilekçesi
[67] 04.01.1999
tarihli Bursa Akademik Odalar Birliği basın açıklaması metni
[69] Danıştay 6.
Daire'ye 23.02.2000 tarihinde sunulan Doç. Dr. Ahmet Demir, Doç. Dr. Hüseyin
Cengiz ve Doç. Dr. Betül Şengezer imzalı ek bilirkişi raporu
[70] .Bursa
Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nün Çevre İl Müdürlüğü'ne 01.03.2000 tarih ve
1762 sayılı [72] Danıştay 6. Daire'nin 30.03.2000 tarihli E: 2000/1039 K:
1791 sayılı kararı
[73]Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 2000/332 sayılı dosyada 05.04.2000 tarihli kararı
[74] [75]Danıştay
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun Y.D.İtiraz No: 2000/278 sayılı dosyada 26
Mayıs
[77] [78]Yargıtay
4. Hukuk Dairesi'nin, 16.11.2000 tarih ve E: 2000/7142 K: 2000/10196 sayılı
kararı
[79] Bursa Bölge
İdare Mahkemesi'nin 20.09.2000 tarihli, 2000/252 sayılı YD İtiraz kararı
[80] Bursa
Valiliği'nin 2. İdare Mahkemesi'ndeki 2000/1468 sayılı dosyaya 05.02.1002
tarihli savunma dilekçesi [81] Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/655 sayılı dosyada
04.04.2001 tarihli kararı
[82]DİDDGK'nun E:
2001/267 sayılı dosyada 13.04.2001 tarihli kararı- [83] DİDDGK'nun 14.09.2001
tarih, E: 2001/267 K: 2001/627 sayılı kararı [85] Bursa 2.İdare Mahkemesi'nin
E: 2000/1468 K: 2001/875 sayılı 25.09.2001 tarihli kararı [86]TÜBİTAK Marmara
Araştırma Merkezi'nin, Cargill'in talebi üzerine hazırladığı 13.11.2001 tarihli
"Su ve Atıksu Analizi" raporu [87] 29 Kasım 2001 tarihli Cargill
basın açıklaması metni [88] Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin 07.12.2001 tarih
B.02.0.HUK.721-02-98-1623/08-1733 sayılı yazısı [89] Danıştay 6. Daire'nin E:
2001/6785 sayılı dosyada 21.01.2002 tarihli kararı [90]DİDDGK'nun E: 2002/11
sayılı dosyada 25.01.2002 tarihli kararı [91]Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/6785
sayılı dosyada 18.04.2002 tarihli kararı DİDDGK'nun E: 2002/11 K: 2002/478
sayılı 31.05.2002 tarihli kararı
[93] 24.07.2002
tarih ve P.2002/7 sayılı Bakanlar Kurulu Prensip Kararı
[94] Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü'nün 06.06.2003 tarih,
B.02.0.KKG/167-87/2504 sayılı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı yazısı
[95] Bursa Valiliği İl Çevre Müdürlüğü'nün
06.02.2003 tarih, B.19.4.İÇM.2-16(0371)00/00-424 sayılı yazısı
[96]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2000/6142 K: 2003/2013 sayılı dosyada 20.03.2003 tarihli kararı
[97]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2001/6785 K: 2003/2020 sayılı dosyada 24.03.2003 tarihli kararı
[98]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2001/655 K: 2003/2021 sayılı dosyada 24.03.2003 tarihli kararı
[99]Bursa İl Çevre
Müdürlüğü'nün 31.03.2003 tarih, 1171 sayılı yazısı
[100] Çevre ve
Orman Bakanlığı, Çevre Yöntimi Genel Müdürlüğü'nün 17.06.2003 tarih, 227 sayılı
yazısı
[102] PTT Genel
Müdürlüğü Bursa PİM Müdürlüğü'nün 09.09.2003 tarih ve 5347 sayılı yazısı
[103] İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu tartından 05.09.2003 tarihinde onanmış, İçişleri
Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 328 sayılı yazısı
[104] Hürriyet Gazetesi'nin
11 Eylül 2003 tarihli sayısı
[106] DİDDGK'nun
E: 2003/732 K: 2004/315 sayılı dosyada, 11.03.2004 tarihli kararı
[107] Danıştay 6.
Daire'nin E: 2003/8222 K: 2004/1709 sayılı dosyada 22.03.2004 tarihli kararı
[109] Bursa 2.
İdare Mahkemesi'nin E: 2004/990 K: 2004/1560 sayılı dosyada 08.11.2004 tarihli
kararı
[111] Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı'nın 08.04.2005 tarih, B14.0.BHİ 01-194 sayılı yazısı
[112]Bursa
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 02.03.2005 tarih, 16.02.127/648/1603 sayılı
yazısı
[113] A.Arabacı,
C.Özcan. Ş.Özeray imzalı, Başbakanlık, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir
Belediye Başkanlığı, Gemlik Belediye Başkanlığı'na yazılmış 09.03.2005 tarihli
dilekçe Davacı vekillerinin Bayındırlık Bakanlığı'na 28.03.2005 tarihli
dilekçesi
[115]Gemlik
Belediyesi teknik ekibinin 26.04.2005 tarihli infaz tutanağı
[116]Bakanlar
Kurulu'nun 05.05.2005 tarih, 2005/8944 sayılı kararı
[117]Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2005/66507 soruşturma numaralı dosyaya ilişkin
2005/36276 sayılı 22.06.2005 tarihli takipsizlik kararı
[118]Bursa
Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı Çevre Mühendisi Hülya
Öztürk ve Çevre Sağlığı Şb. Md. Vekili Ebru Beşiktepe'nin 13.07.2005 tarihli
raporu
[119]Bursa Valisi
Oğuz Kağan Köksal'ın Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki E: 2005/245 sayılı
dosyaya 13.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[120] Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan vekili Av. Fatih Şahin'in E: 2005/245 sayılı dosyada
26.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[121] Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan vekili Av. Fatih Şahin'in E: 2005/245 sayılı dosyada
26.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[122] Danıştay 6.
Daire'nin E: 2005/2187 sayılı dosyada 17.08.2005 tarihli kararı
[123] Danıştay 6. Daire'nin
E: 2005/1196 sayılı dosyada 24.08.2005 tarihli kararı
[124] Danıştay 10.
Daire'nin E: 2005/6613 sayılı dosyada 01.09.2005 tarihli kararı
[125]Mimarlar Odası
Merkez Yönetim Kurulu'nun 11.09.2005 tarihli Bursa toplantısı kararı
[126]DİDDGK'nun E:
2004/2341 K: 2005/3280 sayılı dosyada 22.12.2005 tarihli kararı
[127]Danıştay 1.
Daire'nin E: 2005/1377 K: 2006/83 sayılı dosyada 24.01.2006 tarihli kararı
[128]Gemlik
Belediyesi'nin 17.02.2006 tarih, 02-25-2005/226 sayılı yazısı
[129]Danıştay 10.
Daire'nin E: 2005/6613 sayılı dosyada 08.02.2006 tarihli kararı
[130]Bursa Valiliği
İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün 22.02.2006 tarih, B-16/147 no.lu B Grubu
Emsiyon
İzin Belgesi
[131] Cargill'e,
Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun 22.02.2006/02 tarih ve no.lu izniyle verilen
Deşarj İzin Belgesi
[132]Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanlığı'nın 22.02.2006 tarih ve 1102 sayı verdiği,
Bursa Milletvekili M. Altan Karapaşaoğlu'nun yasa teklifi metni
[133]Başbakanlık
Hukuk Müşavirliği'nin 28.04.2006 tarih, B.02.0.HUK.641.02S-2065-1666/3020
sayılı yazısı
[134]Başbakanlık
Hukuk Müşavirliği'nin 23.05.2006 tarih, B.02.0.HUK.641.02S-2005-1666/4559
sayılı yazısı
[135]TBMM
Tutanakları, 06.05.2006 tarihli 22. Dönem 4. Yasama Yılı 111. Birleşim tutanağı
DİDDGK'nun YD
İtiraz: 2006/447 sayılı dosyada 23.06.2006 tarihli kararı
[137] Cumhuriyet
Gazetesi'nin 23 Haziran 2006 tarihli sayısı
[138] Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Hazırlık No: 2005/111 Hz.B.(Z.E.) Takipsizlik No:
2006/3 ve
Bursa Bölge İdare
Mahkemesi'nin YD İtiraz No: 2006/451 sayı ve 11.07.2006 tarihli kararı
[140]Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2005/245 sayılı dosyasında Davacılar Vekili
Arabacı'nın 31.08.2006 tarihli dilekçesi
[141] Bursa 3.
İdare Mahkemesi'nin E: 2006/1138 K: 2006/1464 sayılı dosyada 12.09.2006 tarihli
kararı
[142]Bursa İl Çevre
ve Orman Müdürlüğü'nün 13.09.2006 tarih ve ÇED-398 sayılı yazısı
[143] Av.
A.Arabacı'nın Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki E: 2005/245 sayılı dosyaya
25.09.2006 tarihinde verdiği esas hakkında son beyanlar
Referans Gazetesi 7
Ekim 2006 tarihli sayısı
DİDDGK'nun YD
İtiraz No: 2000/1108 sayılı dosyada 12.10.2006 tarihli kararı
[146]TBMM 22. Dönem
5. Yasama Yılı, Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu'nun 19.10.2006 tarih E:
2/762 K: 58 sayılı
kararı
[148] Cumhuriyet
Gazetesi'nin 05.11.2006 tarihli sayısı
Bursa 1. İdare
Mahkemesi'nde E: 2006/2445 sayılı dosyaya davacıların 7 Kasım 2006 tarihli
dilekçesi
[150] TBMM 22.
Dönem 5. Yasama Yılı 21. Birleşim 21.11.2006 tarihli tutanak
[151]TBMM 22. Dönem
5. Yasama Yılı 22.11.2006 tarihli 22. Birleşim tutanağı
[152]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2005/1196 K: 2006/5540 sayılı dosyada 27.11.2006 tarihli kararı
[153]Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2005/245 K: 2006/627 sayılı dosyada 06.12.2006
tarihli kararı
[154]Bursa 1. İdare
Mahkemesi'nin E: 2006/2629 K: 2006/2173 dosyada 20.12.2006 tarihli kararı
[155]Bursa Bölge
İdare Mahkemesi'nin 12.12.2006 tarihli YD İtiraz No: 2006/860 sayılı kararı
[156] Anayasa
Mahkemesi'nin E:2005/89 K:2006/120 sayılı dosyada 22.12.2006 tarihli kararı
[157]Anayasa
Mahkemesi'nin E:2005/89 K:2006/120 sayılı dosyada 22.12.2006 tarihli kararı
[158]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2005/1195 K: 2006/6595 sayılı dosyada 25.12.2006 tarihli kararı
[159]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2005/2187 K: 2007/236 sayılı dosyada 22.01.2007 tarihli kararı
[160]Davacıların
Bursa Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığı'na 08.02.2007 tarihli dilekçesi
Bursa Tarım İl
Müdürlüğü'nün 20.02.2007 tarih, 4885 sayılı yazısı
[162] Danıştay 10.
Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı dosyada 27.02.2007 tarihli kararı
[163]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2006/2467 K: 2007/1368 sayılı dosyada 07.03.2007 tarihli kararı
[164]Bursa 1. İdare
Mahkemesi'nin E:2007/158 sayılı dosyada 23.03.2007 tarihli kararı
[165]Bursa Valiliği
İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün valilik makamına yazdığı 09.05.2007 tarih ve
260 sayılı yazısı
[166] Bursa
Valiliği'nin, DİDDGK'nun E: 2001/267 K: 2001/627 sayı, 14.09.2001 tarihli
kararına düzeltme talebi
[167]
[168] . .. Bursa
İl Özel İdaresi, Sağlıkve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığı'nın 15.06.2007 tarih
ve 967 sayılı yazısı
[169] Av. Metin
Günday'ın Cargill adına DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı
dosyada
03.07.2007 tarihli
temyiz dilekçesi
[170] Başbakanlık
Hukuk Müşvairliği'nin DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı
dosyada 09.07.2007 tarihli temyiz dilekçesi
[171] Başbakanlık
Hukuk Müşvairliği'nin DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı
dosyada 09.07.2007
tarihli temyiz dilekçesi
[172] Bursa 8. İcra
Dairesi'nin 2007/1957 sayılı dosyada Av. Ali Arabacı adına 19.07.2007 tarihli
icra emri
[173] . .... Bursa
İl Tarım Müdürlüğü'nün Bursa İl Özel İdaresi'ne 26.09.2007 tarih 43250 sayılı
yazısı
[174]AKP Bursa
Milletvekili M. Altan Karapaşaoğlu'nun 16.01.2008 tarihli kanun teklifi
[175] Referans
Gazetesi'nin 17.01.2008 tarihli sayısı
[176]Bursa 3. İdare
Mahkemesi'ndeki E: 2007/1338 sayılı dosyaya Bursa Valiliği'nin 21.01.2008
tarihli yanıtı
[177]ÖDP İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras'ın 28.01.2008 tarihli basın açıklaması
[178]Cargill'in
Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin E: 2007/1338 K: 2008/173 sayılı dosya için
03.04.2008 tarihli temyiz başvurusu
Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin E: 2007/6404 K: 2008/7002 sayı, 26.05.2008 tarihli kararı
[180]Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi'nin E: 2008/13174 K: 2008/15017 sayılı dosyada 04.12.2008 tarihli
ilamı
[181]Danıştay 10.
Daire'nin E: 2008/2542 sayılı dosyada 24.09.2008 tarihli kararı
[182]Bursa 3. İdare
Mahkemesi'nin E: 2009/44 sayılı dosyada 14.01.2009 tarihli kararı
[183]Danıştay 6.
Daire'nin E: 2007/1026 K: 2009/415 sayılı dosyada 19.01.2009 tarihli kararı
[184]Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 2009/93 K: 2009/166 sayılı dosyada 20.02.2009 tarihli kararı
[185]Bursa 2. İdare
Mahkemesi'nin E: 2009/48 K: 2009/165 sayılı dosyada 20.02.2009 tarihli kararı
[186]Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2009/12 K: 2009/98 sayı, 02.04.2009 tarihli
kararı
[187]Bursa 3. İdare
Mahkemesi'nin E: 2009/44 sayılı dosyada 08.04.2009 tarihli kararı
[188] Bursa Bölge
İdare Mahkemesi'nin YD İtiraz: 2009/393 nolu dosyada 30.04.2009 tarihli kararı
[189]Bursa Bölge
İdare Mahkemesi'nin YD İtiraz: 2009/406 sayılı dosyada 07.05.2009 tarihli
kararı
[190]AİHM'nin
25680/05 başvuru numarası üzerinden 02.06.2009 tarih ve ECHR-L3.1R.Tur sayılı
yazısı
[191] Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi'nin E: 2007/6404 K: 2008/7002 sayılı dosyada 26.05.2008 tarihli kararı
kararı
[192]Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nun E: 2009/12 K: 2009/98 sayılı dosyada 25.11.2009 tarihli kararı
[193]Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu'nun E: 2009/12 K: 2009/98 sayılı dosyada 25.11.2009 tarihli kararı
[194]Anayasa
Mahkemesi'nin E:2007/23 K:2011/64 sayı, 14.04.2011 tarihli kararı
[195]Anayasa
Mahkemesi'nin E:2008/35 K:2011/65 sayı, 14.04.2011 tarihli kararı
[196]Danıştay 10.
Daire'nin E:2008/2542 K:2012/1179 sayılı, 26.03.2012 tarihli kararı
[197]HSYK Genel
Sekreterliği'nin 90836726-101-01-16-3857-2012/2719/3399 sayı ve 23.01.2013
tarihli yazısı
[198]Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi E: 2012/11 K: 2013/4901 sayı ve 18.03.2013 tarihli kararı
[199]DİDDGK'nun E:
2007/2280, K: 2012/1144 sayılı 17.09.2012 tarihli kararı
[200]Bursa 1.
Asliye Hukuk Mahkmeesi'nin E. 2013/398 K: 2014/173 sayı, 06.05.2014 tarihli
kararı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder